Matematik gibi şiir, şiir gibi matematik
Bir görüşe göre matematikle mantık aynı şeydir.
Bu ifadede tenzilat yapalım: Mantık, matematikle aynı şey değilse bile, matematiğin yanı sıra yürüyen bir şeydir.
Mantığı bıraktığınız noktada matematik de sukut eder.
Ne demek mantık?
‘Nutuk’ kelimesiyle aynı kökten. Söylemek.
Söylerken mantık silsilesi bozulursa konuşma da sukut eder.
Tamam, bizim utanmaz, arlanmaz gevezelerimiz konuşma sukut ettikten sonra da konuşur. Ama işte öyle konuşur.
Kelimeleri birbiri ardına dizerken, içinde teşekkül eden ‘anlam’ı kelimelere ve seslere dönüştürürsün. Bunu bir ‘mimari’ye göre yaparsın.
Konuşma, Allah vergisidir. Konuşmayı nasıl başardığını izah edemeyebilirsin. İzah etmesen bile, yaptığın şey mantıkla, matematikle ilgilidir. Bu, konuşma veya yazma için doğruysa, şiir için daha çok doğrudur. Çünkü şiir, konuşmanın bir üst mertebesidir.
Bir şiiri okurken tökezlediğiniz olur mu?
Benim olur. Başka kelime bulamamış mı diye sorarım bazen. Ya da orada bir boşluk kaldığını ve o boşluğun anlam ifade etmediğini düşünürüm. Matematikteki ‘sıfır’ gibi anlamlı bir boşluk değildir o. Kopuk bir zincir halkası ya da kelimeleri kaybolmuş bir ibare gibidir. Uğraşsan, zincirin diğer halkaları sağlamsa tamamlayabilirsin ibareyi.
Acemi şairlerin şiir diye yazdığı metinlerde rastlarız o boşluklara o mimari bozukluklara.
Bu, şiirle matematik arasındaki ilişkinin bir tarafı. Diğer tarafta da ilham var.
Matematikteki buluşların bir çoğu matematikçinin içine doğan bir hissin verdiği aydınlanmayla ortaya çıkar.
İbrahim Eryiğit, daha çok bu tarafına bakmış matematik-şiir ilişkisinin.
Matematiğin de, şiirin de gönül işi olduğunu, ikisinin de ilhamla vücut bulduğunu söylüyor. Biraz da Pascal’dan yardım alıyor:
“Matematiğin çözemediğini sezgi çözer. Akıldan gelen bilgilerin ötesinde duygudan gelen bilgiler vardır ki önemli olan asıl bu bilgilerdir.”
Alman matematikçi Karl Weierstrass’ın da bir sözünü naklediyor: “Bir nevi şair olmayan bir matematikçi hiçbir zaman mükemmel bir matematikçi olamaz.”
Weierstrass’ın aksi bir babası varmış. Onu hukuk okumağa zorlamış. Ancak o hukuku bitirememiş. Daha sonra matematikçi olmuş.
Belki de içindeki şairdi onu matematikçi yapan.
Eryiğit, Necip Fazıl Kısakürek’in, Sezai Karakoç’un şiirlerindeki ‘matematik’i de gösteriyor.
“Bir’i deşerken her an beynini yiyen adam/Sayılar köpürdükçe ‘Allah bir!’ diyen adam.”
‘Şiirin matematikselliği’ denilince benim zihnimde doğan ilk şey bu değil. Verilen örnekler zahiri bir ilişkiyi gösteriyor.
Oysa geri plandaki ilişki daha güçlü. Sayı olan ‘bir’in derinleşmesi, mutlaklaşması ve şiirin içinde geometrik bir biçimde yükselerek yeniden anlam kazanması. Necip Fazıl’ın şiirinin tamamında hem form olarak, hem mana olarak o ilişkinin devam etmesi.
Aynı şey Sezai Karakoç’tan yapılan alıntılar için de geçerli.
“Sonra aradım cebirin cebirini/Ekmeği cebir diliyle istedim vermediler/Suyu rakama çevirdim içirmediler”
İçinde ‘cebir’ kelimesi geçmediğinde de, anlamlarla ve seslerle inşa edilen bir ‘matematiği’ var Sezai Karakoç şiirinin.
Bilmiyorum, İbrahim Eryiğit şiir-matematik ilişkisinin bu taraflarına biraz daha eğilir mi? Anlamın, kelimenin, sesin, hissin, ahengin bir araya gelişindeki ‘algoritma’ya...
Kitapta çok hoşlandığım, rakamlarla yazılmış şiirler vardı.
Bunlar da muhtemelen matematiğin şiire öykünmesidir. İnsanın ‘şiir gibi matematik’ diyesi geliyor.
1x9+2=11
12x9+3=111
123x9+4=1111
1234x9+5=11111
12345x9+6=111111
Bu böyle devam ediyor. +’nın önündeki sayı 10 olduğunda 10 tane ‘1’ yan yana diziliyor.
Bir tane daha: 12345679 ile 9’un katlarını çarpıyorsunuz. (İçlerinde 8 ve 0 yok.)
12345679x9=111 111 111
12345679x18=222 222 222
12345679x27=333 333 333
Bu da 999 999 999’a kadar devam ediyor.
Benden bu kadar. Daha çok örnek görmek isteyen ‘Şiirin Matematikselliği’ne müracaat etsin.