Meğer kendimiz için istiyormuşuz

“Din halkın afyonudur” Karl Marx’a nispet edildiğini ilk öğrendiğimiz sözlerdendi. Ya da kısaca “Din afyondur.”

Ne demek istedi acaba Marx?

“Din halkı uyuşturuyor” demek istemiştir mutlaka.

Doğru olabilir miydi söylediği?

İlk gençlik yıllarımızda bu cümlede bir gerçeklik olabileceğini dikkate aldığımızı hatırlıyorum.

Dini bir uyuşturucu gibi kullanabilirdiniz.

Ama uyuşturucu özelliği daha çok “Bir yanağına tokat atıldığında öteki yanağını çevir” gibi pasifist bir dünya görüşünü içerdiği söylenen Hristiyanlık için geçerli olabilirdi.

Bizim dinimiz öyle değildi ki?

“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan”dı bizde.

“Zulme rıza zulümdür” demiyor muyduk insanları mücadelenin gerekliliğine ikna etmek için?

Bizim dinimiz adalet istiyor. Katışıksız, yorumsuz adalet.

Kendine yontan bir adalet kavramıyla Allahu Te’ala’yı razı edebilir misin?

Edemezsin.

“İki günü birbirine müsavi olan ziyanda”ysa, din seni nasıl uyutacak, nasıl uyuşturacak?

Sömürü düzeni? Ezenler, ezilenler?

Olmaz ki bizde.

“Yetim hakkı yemeyeceksiniz.”

“Birbirinizin malını haksız yere yemeyeceksiniz.”

“İşçinin hakkını alnının teri kurumadan vereceksiniz.”

O zaman kim kimi ezecek?

Yolsuzluk da olmaz bizde, rüşvet de.

Haram çünkü.

Böyle düşünüyorduk.

İnsanlara da ‘ideoloji’mizi böyle anlatıyorduk.

Bu yüzden pek alınmadık Marx’ın “Din halkın afyonudur” sözüne.

Kaldı ki Marx da ‘afyon’u bizim eski tartışmalarımızın uzağında bir bağlamda kullanmış. Hegel’in hukuk felsefesini eleştirirken.

“Din içinde çekilen ıstırap, aynı zamanda, gerçekte çekilen ıstırabın bir ifadesi ve gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, baskı altında ezilen yaratığın iç çekişidir; kalpsiz bir dünyanın kalbi ve ruhsuz koşulların ruhudur. Halkın afyonudur.”

Buradaki afyon o asırda kullanımı yaygın olan ve çekilen ıstırabı geçici olarak dindirmekte kullanılan bir çeşit ağrı kesici.

Aynı makalede dinin insan tarafından yaratıldığından da söz ediyor Marx.

Bu düşünceye de itiraz etmek zorunda değildik. İnsanlar tarafından imal edilen dinler de vardı. Zihinlerimiz, kapitalizm, komünizm gibi ‘beşerî düzen’leri insanların imal ettiği dinler olarak algılamaya müsaitti.

Halbuki biz kendimiz için bir şey istemiyorduk.

Bütün derneklerimizin duvarında yazıyordu, sonradan minibüslere, dükkanlarımızın, evlerimizin duvarlarına da yazdık.

“Bugün Allah için ne yaptın?”

Allah için istiyorduk ne istiyorsak.

Hakkı, hukuku, adaleti, hepsini Allah rızası için.

Kendimizi değil, Allah’ın sözünü yüceltmek için.

Dava için.

Demek insanları ikna etmeyi başarmışız.

Halk teveccüh etti, zamanla bu dediklerimizi ispat etmek için fırsatımız oldu.

Fakat bu fırsatı tam aksini ispat etmek için kullandık.

Menedildiğimiz bütün yanlışları, kötülükleri yapabilecek kabiliyette olduğumuzu ispat etmek için.

Başardık da.

Adaletsizlik yapıyor muyuz?

Bizimki sayılmaz. Biz ne adaletsizlikler gördük.

Yolsuzluk?

Ama onlar da yapıyordu. Başkası gelse o da yapacak.

İyi öyleyse yapalım.

Allahu Te’ala razı olur mu yaptıklarımızdan?

Fazla üzerinde durmamak lazım. Ağyarın eline malzeme vermemek lazım.

Şimdi biz dini kullanmış olmadık mı?

Artık kim inanır bizim Hakk’ı, hakikati söylediğimize?

İleri mi gitmiş olduk, geri mi?

Kazandık mı kayıp mı ettik?

Şimdi kaç 20 yıl lazım insanları aslında anlattıklarımızın doğru olduğuna ama bizim yanlış yaptığımıza ikna edebilmek için?

YORUMLAR (133)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
133 Yorum