Sorgulamayınca anlamazsın

Tarihe Müslümanlar’ı okumaya devam ediyorum.

İlk izlenimim, Sünni tarih yazımı geleneğini devam ettiren bir çalışma.

Var mı Sünni tarih yazımı geleneği? Diye soranlar olabilir. İlmi bir metodolojiden söz etmiyorum.

Hani okulda hocalarımız bize bir İslam Tarihi anlatıyorlardı ya? Dinlediğimizde kendimizi iyi hissettiğimiz. Her şeyin güzel olduğu. Yanlış varsa bile kabahati başkalarına yüklediğimiz.

Okuduğum yerlerde, kitabın sunduğu zeminin böyle bir zemin olduğu kanaatine vardım.

Eleştiri? Özeleştiri? Yok mu hiç?

Var elbette. Hatta ciddi eleştiriler de yapmışlar. Bilhassa Beni Ümeyye dönemiyle ilgili, kuvvetli eleştiriler. Ama anlatımın genel havası böyle.

Halifeler tarihinin başlangıcı bu tarih anlatımının karakterini teşhis bakımından önemli bir nokta. Bize fikir verebilir.

Beni Saide Gölgeliği’nden bahsediyorum.

“Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslümanların yüzleştikleri ilk ciddi sorun onların idaresini kimin üstleneceği meselesi idi. Daha Hz. Peygamber’in cenazesi defnedilmemişken bazı gruplaşmalar meydana geldi. Bir tarafta tebliğ hayatı boyunca onun yanında olan ve Arapların ancak Kureyş’e tabi olacaklarını savunan muhacirler, diğer tarafta en zor zamanında kendilerine kucak açan, varlıklarını paylaşan, Hz. Peygamber’i ve muhacirleri düşmanlarına karşı koruyan (...) Müslümanları yönetme konusunda herkesten daha fazla hak sahibi olduklarını düşünen Ensar, bir başka tarafta ise o sırada cenaze teçhiz ve tekfiniyle meşgul olan Hz. Ali’nin Peygamber’in gerçek varisi olduğu fikri vardı.”

“Şaşılacak derecede hareketlenen söz konusu sıkıntılı ortamdan çıkışın yolunu Hz. Peygamber’in en yakın arkadaşları olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde b. Cerrah birlikte açtılar.”

“Çok şeyin konuşulduğu Beni Saide Gölgeliğinde Hz. Ömer inisiyatife ele alarak farklı düşünenleri iknada zorlanmadı ve Hz. Ebubekir’e Müslümanların ilk halifesi olarak biat etti.”

Bu kadar anlatılmış.

Anlatılanlar güzel. Ama sanki eksik.

Beni Saide gölgeliği Peygamberimizden sonraki siyasi tarihin başladığı yer.

Oradaki ihtilaflar ve oradaki uzlaşmalar adeta tarihin sonraki kısmını belirlemiş.

Bugüne kadar devam eden tartışmaların, ayrılıkların, kavgaların, hizipleşmelerin önemli bir kısmının kökleri orada.

Siyasi bir ortam, Beni Saide gölgeliği. Bir münazara, bir münakaşa alanı.

Bugün de tartışmalı siyasi ortamlar oluyor. Bilhassa başkan adayının birden fazla olduğu durumlarda.

O ortamları andırıyor.

Mesela Taberi’de Hz. Ömer’in Beni Saide Gölgeliği’ndeki tartışmadan haberdar olunca doğruca Peygamberimizin evine gittiği, orada Hz. Ali’yle beraber Peygamberimizin teçhiziyle uğraşan Hz. Ebubekir’e gelmesi için haber gönderdiği yazıyor.

Hz. Ebubekir “Meşgulüm” diyor.

Hz. Ömer “Mutlaka müdahale etmen gereken bir durum ortaya çıktı” diye tekrar haber gönderiyor.

Birlikte gidip, Ensar’ın tartışmalarına müdahale ediyorlar.

Sonunda tartışmalar Hz. Ebubekir’e biatle sonuçlanıyor.

Burada aklınıza “Hz. Ali de Peygamberimizin evindeydi. Onu da çağırsa olmaz mıydı?” sorusu gelmiyor mu?

Hz. Ali’nin o esnada Peygamberimizin tekfiniyle meşgul olduğu bir gerçek.

Hz. Ali’nin dahil olmadığı bir uzlaşma tamamlanmış sayılır mı?

Taraf tutmamız gerekmiyor.

Beni Saide’deki hadiselerden dolayı birilerini suçlamamız da gerekmiyor.

Ama hadiseyi anlamamızın, anlayıp yerli yerine koymamızın ne sakıncası var?

Burada sunulanların o günü anlamamız için yeterli tarihi veriyi ihtiva ettiği kanaatinde değilim.

Bilhassa tarihin dönüm noktalarında daha mufassal bir anlatım tercih edilebilirdi diye düşünüyorum.

Diyebilirsiniz ki tarihimizle ilgili kafa karıştırıcı mevzulardan uzak duralım.

Geçmişte olmuş bitmiş bir hadise. Bugüne ne faydası var? Anlatıldığı gibi kabul et gitsin.

Anlatıldığı gibi değil, gerçekte ne olduysa onu bilerek, öğrenerek kabul etmek istiyorum.

Geçmişi doğru anlamak, yeri geldiğinde sorgulamak bugünü anlamakta bize yardımcı olur mu?

Bir görüşe göre olur.

Bugünkü sorunlarımızın bir kısmının sebebi belki de anlamayan ve sorgulamayan bir toplum olmamızdır.

Hocalar demiyor mu “El-İlmü bi’run ve’ssuali delvuha...” (İlim bir kuyudur, sual onun kovasıdır.)

Sorgulamayınca anlayamazsın. Ya da eksik anlarsın.

YORUMLAR (37)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
37 Yorum