Gecelerimiz aydın, geleceğimiz karanlık
Astronomi bilinen en eski bilim dallarından birisidir. Çünkü binlerce yıl önce insanlık ilk var olduğunda gecelerimizi aydınlatan elektrikli lambalar henüz icat edilmemişti ve insanlar Güneş batar batmaz gökyüzündeki yıldızlar, galaksiler ve bulutsularla karşı karşıya kalıyorlardı. Hal böyle olunca, akıllı varlıklar ilk yıllarından beri yıldızlı semalardaki haşmeti izleyip, gök cisimlerini gözetliyorlar ve haklarında veri topluyorlardı. Bu sayede astronomi bilimine adım atılmış oldu. Astronomik şekiller şarkılarda, şiirlerde ve sanat eserlerinde çok işlenen bir mevzu haline geldiler. Hal böyle olunca astronomiye de alaka duyan insan sayısı çok fazla idi. Çünkü her gün gözlerini gökyüzüne çevirince rahatça gök cisimlerini görebiliyorlardı.
Sonra 1879 yılına geldiğimizde mevsim değişiverdi. Thomas Alva Edison elektrik lambasını icat ettiğinde, bu icadının ışık kirliliğine sebep olarak bugün gökyüzünü bir bulut gibi kaplayacağını ve yeni nesilleri gökyüzünün haşmetinden mahrum bırakacağını şüphesiz bilmiyordu. Elektrik ampullerini ilk Edison bulmuş olsada ondan önce de bu konuda çalışan çok insan vardı. Hatta NBA’in ünlü basketbol oyuncusu Kerim Abdul Cabbar’ın söylediğine göre; elektrik lambasını Edison’un yanında çalışan zenci bir adam bulmuştu. Ancak o sıralar zencilerin söz hakkı olmadığından, Edison bu buluşu kendisine maletmişti.
Thomas Edison bu icatla zengin olurken devreye Sırp bilim adamı Nikola Tesla girdi. Tesla ABD’ye göç ettikten sonra ilk zamanlar Edison’un yanında çalıştı. Edison zor bir mühendislik problemini çözmesi halinde kendisine 50 bin dolar vereceğini vadetti. Bir dahi olan Tesla, Edison’un çözemediği bu problemi çözdü, lakin vaadedilen 50 bin dolar kendisine verilmedi. Bunun üzerine Edison’un yanından ayrılan Tesla, inşaatlarda çalışmaya başladı.
Sonraları George Westinghouse ile tanışan Tesla, alternatif akımı buldu ve 1893 yılında Şikago’da düzenlenen ve Osmanlı Devleti’nin da katıldığı Dünya Fuarının aydınlatmasını ucuza halledince, Edison’un tüm itirazlarına rağmen alternatif akım kabul gördü ve bu sayede barajlardan üretilen elektrik, tellerle uzun mesafelere ve başka şehirlere taşınmaya başlandı. Bu gelişmeden sonra Batı sanayi devrimini gerçekleştirdi ve elektrikli motorlar icat edildi. Eskiden insanların aylarca çalışıp bitiremediği işleri makinalar saatler içerisinde yapmaya başladı.
Zaman içerisinde elektrik her eve girdi ve sokaklar aydınlatıldı. Bu sayede insanlar güvenli bir şekilde gece geç vakte kadar çalışma veya gezme imkanına sahip oldular. İlk zamanlar geceleri çok az kullanılan lambalar, her geçen yıl daha da uzun kullanılmaya başladı ve neredeyse artık 24 saat açık. Eskiden okullar ve işyerleri gündüzleri elektrik lambalarını yakmazlardı. Şimdi neredeyse kapatmaz oldular.
İşte bu elektrik lambalarının çok faydaları olsa da, gece gökyüzü görüntümüzü alıp götürdü. Çünkü belediyelerin yerleri değil gökyüzünü gereksiz yere aydınlatmaları üzerine gezegenler, yıldızlar, bulutsular, ve galaksiler görünmez oldu. Şehir ışıkları gökyüzünü kirli bir bulut gibi kapattı. Gökyüzünü izlemek için artık şehir ışıklarından çok uzağa gitmek gerekiyor. Yapılan araştırmalara göre büyük şehirlerde yaşayan çocukların çoğu hayatlarında bir kez bile Samanyolu Galaksisini göremeden ömürlerini tamamlayacaklarmış.
Evrenin genişlediğini bulan Edwin Powell Hubble bile gökyüzüne hayran kalıp astronom olmaya karar vermişti. İngiltere’den ABD’ye dönerken gemi güvertesinde yıldızları seyre daldı. Çünkü yıldızları ve gökyüzünün haşmetini izlemek için şehir ışıklarından uzaklaşmak gerekiyor. Şehir ışıklarından uzakta gökyüzüne baktığınızda binlerce yıldız ve galaksimizin bir kolunu hatta Andromeda Galaksisini bile çıplak gözle görmek mümkün. İşte Hubble gemi güvertesinde gökyüzüne aşık oldu ve astronom olmaya karar verdi. Bu sayede Evrenin sırları hakkında çok ilginç bilgilere ulaştık.
Ancak ışık kirliliği her yıl artarak devam ediyor. Şehirler genişliyor. Bir zamanlar şehir dışına inşa edilen teleskoplar, genişlemeden dolayı artık şehir içerisinde kalıyorlar. İnsanların biyolojik saatleri bozuluyor. Yeni inşaat alanları, fabrikalar, maden ocakları gece gündüz demeden çalışarak ışık kirliliğine katkıda bulunuyorlar. Işık kirliliği her yıl %2 artıyor. Çok yakın bir zaman sonra artık Dünya’da gözlem yapılabilecek çok az yer kalacak.
Üniversiteler ve bilimsel araştırma kuruluşları en büyük teleskoplarını henüz kimsenin fazla bilmediği Şili’de yüksek dağların tepelerine kurdular. Fakat ışık kirliliği şimdi burayı da tehdit ediyor. Çünkü kırsal kesimdeki küçücük köyler bile geceleri ışıklarını açıyorlar ve sokak lambaları yerleri değil gökyüzünü aydınlatıyor. İkinci büyük teleskop merkezi Hawaii. Fakat Hawaii halkı artık teleskop kurulmasına izin vermiyor. Bu durumda astronomik araştırmalar şehir ışıkları sebebiyle büyük risk altında.
Hatta bazı yumurta üreten şirketler çok güçlü lambaları 4 saatte bir kapatıp açarak, tavuklara Güneş’in doğup battığı izlenimi veriyorlar. Böylece bir günden 6 gün çıkarıp tavuklardan bir günde 3-4 yumurta almaya çalışıyorlar.
Işık kirliliği sadece insanların gökyüzünü görmesini engellemiyor. Aynı zamanda her yıl binlerce kuşun ölümüne de sebep oluyor. Göçmen kuşlar yollarını şaşırıp aşağı iniyorlar ve gökdelenlerin pencerelerinden süzülen ışıklara doğru uçuyorlar. Büyük bir hızla binalara çarpan kuşlar yerlere düşerek telef oluyorlar. Her yıl Toronto’daki ışıklı yüksek binalara çarpıp ölen onbinlerce kuş var.
Peki çözüm ne? insanların enerji tasarruflu ve sensörlü lambalar kullanması. Sensörlü lambalar gereksiz yere yanan lambaları engellemiş olacak. Belediyeler ile ortak çalışarak sokak lambalarının gökyüzüne bakan taraflarının kapatılması. Gece bilgisayar, televizyon, cep telefonu gibi cihazların kapatılması. Dış aydınlatmalarda sadece ihtiyaç duyulan yerlerin spot lambalarla değil. Yüksek binalarda perdelerin iyice kapatılması. En önemlisi de gece karanlıkta uyumak. Çünkü vücudumuz yapay ışıklara maruz kaldığında gündüz ve geceyi birbirine karıştırıyor ve biyolojik saatimiz bozuluyor.