Bulun bu aşağılık yaratığı

Elif Çakır

BU ÜLKENİN SAVCILARINI, ADALET BAKANINI, İÇ İŞLERİNİ HATTA MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATINI GÖREVE ÇAĞIRIYORUM:

BULUN BU AŞAĞILIK YARATIĞI

***

Dört Ekim 2012…


Yani o yıl…

Fethullah Gülen’i ‘Gözü yaşlı Peygamber aşığı’, ‘Allah dostu veli’, şakirtlerini de ‘Altın nesil’in pırlanta gençleri ve ağabeyleri olarak bildiğimiz seneydi.

Ufak tefek kusurları olsa da sonuçta ‘hizmet’ ehli bir cemaatti…

Yani, yani, yani…

Henüz, KPSS hırsızlıklarını, her yeri ele geçirme arsızlıklarını, ahlaksızlıklarını, röntgencilik konusundaki meziyetlerini, itinayla yaptıkları şantajları, kusursuz tehdit usul ve yöntemlerindeki maharetlerini bilmiyorduk!

Memleketin altına döşedikleri hattın ucunu Pensilvanya’nın kulağına dayadıklarını…

İş adamlarına gönderilen kırmızı kurdelalı ananas kutularının altından çıkan ‘İyi niyetli, hoşgörü içerikli diyalog mektuplarını’ bilmiyorduk!

Setçilerini, kameramanlarını, ışıkçılarını, dublajcılarını, arşivcilerini…

Son model montaj setlerine sahip olduklarını…

Süper savcılarını, mafya polislerini!

Vallahi de bilmiyorduk.

Billahi de bilmiyorduk…

Ne montajcı olduklarını…

Ne de ne kadar hastalıklı ve sapkın bir zihin yapısına sahip olduklarını biliyorduk.

Tamam, Başbakan Erdoğan’ın ‘kapsama alanı dışında’ olacağı ‘ameliyat’ı gözeterek, kalleşçe 7 Şubat MİT operasyonunu gerçekleştirmeye çalışmışlardı.

Tamam, 7 Şubat darbe girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca yemin billah ‘sonuna kadar inkar’ haklarını kullandıkları için kafalar biraz karışıktı…

Ama başka da somut bir emare yok gibiydi.

Neyse o yıl işte…

Gittiği her ortam ve platformda Fethullah Gülen’le aile dostluğunun PR’ını yapan, ısrarla Gülen’e ne kadar yakın olduğunu karşısındakine hissettirmeye çalışan…

Hatta…Hatta…

Fethullah Gülen’den bizzat istifade ettiğini beyan eden…

Adını söylememe gerek yok…

O dönemde polis akademisinde sözüm ona ‘öğretim üyesi!’ olan aşağılık yaratık.

Dönemin Başbakanı Erdoğan’a twitter hesabından ağzından salyalar akıtarak küfür etmişti.

O tarihte…

Ben Star Gazetesi’nde yazıyordum.

Çok açık ve net olarak yazıyorum ki o gün bir an bile tereddüt etmeden bu aşağılık adama “Kalemin dişisi, erkeği olmaz” diyerek hak ettiği cevabı yazdım.

Yazmakla kalmadım. Dönemin Polis Akademisi Başkanı Remzi Fındıklı’ya açıktan “Bu adam hasta, Polis Akademisi’nde ders vermesi değil acilen tedavi görmesi gerekiyor” diye seslendim.

Babası Aysal Aytaç’a seslenmiştim, ağzına biber sürün oğlunuzun, diye…

Yine çok açık ve net olarak yazıyorum ki, bu aşağılık adamın Fethullah Gülen cemaatinine zarar verdiğini düşünmüş, Gülen Cemaatinin bu adamın nasıl bir yaratık olduğunu bilmeleri durumunda bu yaratığa haddini bildireceklerini ve cemaatten ihraç edeceklerini falan düşünmüştüm!

Olabilir, bu yaratığa bakarak “Fethullah Gülen ve cemaatini” suçlamanın haksızlık olacağına inanıyordum.

Nitekim “Bu aşağılık üslup sahibine aittir” başlıklı yazım yayınlandığında daha günün ilk saatlerinde cemaatin önemli isimlerinden yazarına, yayıncısından televizyon yöneticisine, gazetelerinin yöneticilerine kadar hatırı sayılır telefonlar aldım.

O gün… 4 Ekim Perşembe günü…

Hepsi telefon etti…

Hepsi rahatsızlıklarını dile getirdi.

Kabul edilebilir bir tarafı olmadığı konusunda hem fikir olduk.

“Keşke yazmasaydın bu rezillik yayılmasaydı’ diyen de oldu…

Neden yazdığımın cevabını yazıda belirtsem de telefonda da anlattım.

Sanırım vakitsiz öfkesi Pensilvanya’yı da buradaki ‘ağabeylerini’ de bir hayli kızdırmış olmalı ki…

Önce “Parmağım klavyeye yanlışlıkla gitti, valla billa” diyerek feryat figan kopardı…

Sonra daha beter küfürleri, tehditleri şahsıma yaptı…

O gün de zerre kadar önemsedim. Bugün de önemsemem.

Hatta cemaatin üst düzey yöneticilerinden birisi “Kadın olarak yazmasaydınız. Bu adamın ağzı bozuk size incitecek bir şey söyler, bizim kontrolümüz dışında bir şey gelişir. Biz sizin üzülmenizi istemeyiz!” demişti de kendisine “hassasiyetinden dolayı teşekkür etmiştim”…

Hey gidi saflık!

Meğer cemaat cemaat değil sefilliğin gayyası imiş.

Tarih 2015…

Dün akşam emniyet mensubu bir arkadaşım aradı…

Sinirden sesi titriyordu, “Aşağılık adamın yazdıklarından haberin var mı abla?” diye sordu.

Yoktu haberim.

Yazının linkini gönderdi…

4 Ekim 2012 tarihli yazıma “Bugün bu sütunu okuyacak tüm okuyucularımın anlayışlarına sığınıyorum” diye başlamışım.

Bir kez daha sizlerin anlayışına sığınıyorum kıymetli okurlarım.

Çirkef yaratık, bulunduğu çukurdan bir kez daha Cumhurbaşkanı Erdoğan’, ama bu kez ailesini, kızını, annesini, babasını, hatta torununu hedefine koyarak etrafa salyalar sıçratmış…

Ne yazdığını buraya yazarak bu sütunları kirletmeyeceğim elbette.

Siz de okumayın…

Ne yazmış diye merak etmeyin…
Bulandırmayın zihin dünyanızı da midenizi de…

Ama bu ülkenin savcıları, Adalet Bakanı ve ilgilileri okusunlar.

Ve derhal, bir dakika dahi beklemeden bu yaratıkla ilgili hukuki süreci başlatsınlar…

Diyeceksiniz ki…

Bu çirkef aynı zamanda ödleğin önde gideni… Kaçtı gitti…. Diğerleri gibi… Hocası gibi…

Nereden bulunacak?

Kırmızı bülten mi çıkartırsınız, Milli İstihbarat Teşkilatı enseler ülkeye mi getirir, ne yaparsınız bilmiyorum.

Bildiğim bir tek bir şey var…

O da bu hastalıklı yaratığı bulun getirin ve hakettiği cezayı verin, cezasını yaşayacağı yere gönderin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.