Metal yorgunluk mu, siyasal yozlaşma mı?

Elif Çakır

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal’ın “Metroda da birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak inşallah” sözü, dil sürçmesi kategorisinde değerlendirilebilir mi?

Peşinen söylemeliyim ki hayır.

Özellikle de, söz konusu siyasetçi, en önemli siyasi mottolarından birisi “hizmette ayrımcılık yapmayacağız” diyen bir partide siyaset yapıyorsa, elbette hayır.

Neden mi?

Şundan...

Mevlüt Uysal, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teşkilatlarına yönelik olarak “partimde metal yorgunluk” var teşhisi ve tespitinin ardından parti teşkilatları ve belediye başkanlarına yönelik değişim operasyonun ardından tercih edilmiş bir isim. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için “istişare edilen” isimler arasında en iyisi olduğu için. En iyi tecrübeye sahip olduğu, dahası partiye mesafe koyan tabanın yeniden gönlünü kazanabilecek bir isim olduğu ve daha da önemlisi 2019 seçimlerinde AK Parti’nin ihtiyaç duyduğu, yüzde 50 artı 1’e katkı sağlayabilme potansiyeline sahip olduğu için, tercih edilmiştir.

Sayın Uysal, siyasete “dün girmiş” bir isim değil.

Meselenin daha iyi anlaşılması için soralım:

Daha “dün” siyasete girmemiş olan, Mevlüt Uysal “dün” böyle bir şey söyleyebilir miydi? Partisinin “AK Parti hizmette ayrımcılık yapmaz” ilkesinden, düsturundan habersiz olduğu düşünebilir mi?

Peki, Mevlüt Uysal’ın bu sözü, 2019 seçimleri için 50 artı 1’e ulaşmak için MHP ile dahi ittifak yapan, sandık kaygısı yaşayan, bir puana dahi ihtiyaç duyan partisine katkı mı sağlar, zarar mı verir?

“Bugünden itibaren seçimi kazanan her belediye başkanı bizim belediye başkanımızdır. Hizmette asla ayrımcılık yapmayacağız. Umarım bu demokratik siyasi rekabet içerisinde hiçbir arkadaşımız, hiçbir vatandaşımızın kalbini incitecek bir davranış içinde olmamıştır. Eğer böyle bir dil sürçmesi olmuşsa, bir yanlışlık olmuşsa ben de dahil olmak üzere özür dilerim.” (Başbakan Erdoğan, 30 Mart 2004, yerel seçimler sonrası balkon konuşması)

“Bizim sevincimiz başkasının üzüntüsü olamaz. Biz AK Parti olarak ne merkezi yönetimde ne yerel yönetimde hiçbir zaman bize oy verenlerle, oy vermeyenler arasında bir ayrım yapmadık, yapmayacağız. Seçimi kazanan bütün belediye başkanlarına eşit mesafedeyiz. Biz bütün Türkiye’yi kucaklıyoruz.” (Başbakan Erdoğan, 30 Mart 2009)

“İl ve parti ayrımı yapmaksızın hangi partiden olursa olsun hiçbir belediye arasında ayrım yapmadan katı atık toplama araçlarını dağıtıyoruz. Biz hizmette ayrım yapmayız.” (Başbakan Erdoğan, Katı Atık Toplama Aracı Dağıtım Töreni, 26 Ağustos 2010)

“Şu il bize oy verdi, hizmet götürelim. Şu ilçe bize oy vermedi onu cezalandıralım. Böyle bir ayrımcılık, böyle bir siyaset anlayışı bizim kitabımızda, bizim siyaset anlayışımızda yoktur. Nerede insan varsa, nerede nefes alıp veren bir can varsa onun ayağına hizmet götüreceğiz.” (Başbakan Erdoğan, 13 Mart 2013)

O halde şimdi şu soruyu soralım:

AK Parti’de asıl sorun ne: Metal yorgunluk mu? Siyasal yozlaşma mı?

Mevlüt Uysal’ın “metroda hizmeti götürürken birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak” sözü nasıl bir fotoğraf ortaya koymaktadır, bu söz neyin göstergesidir?

***

Siyasal yozlaşmanın temel özelliklerinden birisi de, siyasal aktörlerin, sahip oldukları kamu yetkisi ve gücünü kendilerine/partilerine menfaat sağlayacak şekilde kullanmalarıdır.

Kamu görevlilerinin ve politikacıların hukuki ve ahlaki normları açıktan ihlal ederek, hizmet, seçmen, eş dost, akraba, siyasi ve partizan kayırmacılığı yapmalarıdır.

Siyasal yozlaşma belli siyasal süreçlerde ortaya çıkan bir olgudur. Bir anda ortaya çıkmaz. En tehlikeli boyutu ise, siyasal yozlaşmanın toplumsal yozlaşmaya kaynaklık etmesidir. Politik yozlaşma hukuk devleti yerine kişisel ve keyfi bir yönetim anlayışını beraberinde getirir. Bu da vatandaşların hukuk sistemine olan güvenini zedeler.

Demem odur ki, iki yıllık ayrılıktan sonra partisinin başına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan o günden bu yana, 2019 Cumhurbaşkanlığı seçiminin zor olacağını, sandıkta 50 artı 1’i bulmanın kolay olmayacağını, tabanda partisine yönelik bir mesafe tespit ettiğini dile getiriyor ve bunun sebebinin teşkilatlardaki “metal yorgunluk” olduğunu söylüyor. Ben de diyorum ki sorun “teşkilatlarda” değil, sorun metal yorgunluk değil, sorun zihniyet, sorun güç zehirlenmesine bağlı olarak temel ilkelerin unutulmuş olması.

Siyasal yozlaşmanın önüne geçecek adımlar atılmalı. Çünkü AK Parti’ye kazandıracak olan budur.

AK Parti işe, tasarısı hazırda bekleyen “siyasi etik yasasını” çıkartmakla başlayabilir.

AK Parti, MHP, CHP, HDP bir araya gelmiş ama kanun yine de çıkamamış!

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün “2017 Yolsuzluk Algısı Endeksi”ni açıklaması üzerine (Türkiye son beş yılda 10 puan kaybıyla, 28 basamak gerileyerek 180 ülke arasında 81. Sırada yer aldı) geçtiğimiz Cuma günü, “Siyasetçiden canını iste, şeffaflık, etik, ahlak isteme” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.

18 kez yasa teklifi hazırlandığı, TBMM’ye getirildiği, siyasetçilerin hep gündeminde olduğu, TBMM Başkanları gündemine aldığı halde, hele de “temiz siyaset”, “ahlaklı siyaset” sloganlarıyla iktidara gelen AK Parti iktidarı döneminde bir türlü yasalaşmamasını garipsediğimi yazmıştım.

Bu yazım üzerine eski Adalet Bakanı ve eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek aradı. Cemil Çiçek dedi ki: “Evet, siyasi etik yasasının çıkartılması benden önceki TBMM Başkanlarının da gündeminde oldu. Siyasi partiler de münferit olarak bu konuda hazırladıkları kanun teklifini TBMM’ye getiriyorlardı. Ancak ilk kez benim dönemimde bütün partiler siyasi etik yasasının çıkması konusunda bir araya geldiler, mutabık kaldılar. Ve ortak bir şekilde hareket ettiler. Siyasi Etik Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Somut çalışmalar yaptık.”

23 Nisan 2012 tarihinde Cemil Çiçek tarafından “siyasette açık, dürüst ve hesap verilebilir bir anlayışın yerleştirebilmesi için” Siyasi Etik Uzlaşma Komisyonu kurulmuş. CHP de, MHP de, HDP de komisyona üye vermiş.

Kanun teklifi olarak tek tek verilmiş. Mutabık kalınmış.

Komisyon ilk toplantısını Cemil Çiçek başkanlığında 8 Mayıs 2012’de gerçekleştirmiş.

Sonrasında sekiz toplantı daha gerçekleştirmişler.

Kanunun neden gerekli olduğunu açıklarken de, Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından “siyasetçilerin kendilerine tevdi edilen yetkileri, güç ve servetlerini artırmak amacıyla kişisel çıkarları için kötüye kullanmaları” olarak tanımlanan siyasi yozlaşmanın, ülkemiz açısından da büyük sorun olduğunu, demokrasiyi, hukuk devletini tehdit eden, zedeleyen bir faktör olduğunu söylemişler.

17 Maddeden oluşan bir Siyasi Etik Yasa Kanun Teklifi yazmışlar...

Sonra...

TBMM’ye gelecekmiş yasa teklifi ama gelememiş.

Teklifi okudum, genel gerekçe metnini okudum, siyasi etik uzlaşma komisyonunun raporunu okudum.

Ve bir kez daha “neden?” sorusunu sordum. Neden bu yasa teklifi rafta bekliyor.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (51)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.