Rodos’tan gelen Salukondud

Hakan Erdem

Vâkı‘at-ı Sultân Cem’e göre Cem Sultan’ın Rodos’a sığınması ve Rumeli yakasına geçmesi planı Karamanoğlu Kasım Bey’e aitti.

Bu yazıda niyetim Cem Sultan’ın, ağabeyi II. Bayezid’e karşı giriştiği saltanat mücadelesinin bütün safhalarının üstünden gitmek değil. Cem’in kendi döneminden başlayarak onun hakkında yazılanların, ne büyük bir külliyat oluşturduğu düşünülürse bunu yapmak esasen mümkün de olmazdı.

Osmanlı tahtını elde etmek için yapılan taht savaşlarının en önemlilerinden birinin ve kesinlikle en sıra dışı olanının kahramanı olan Cem Sultan’ın maceralarla dolu hayatı ve trajik sonu beş yüz yılı aşkın bir süredir hem popüler hem de akademik anlamda ilgi çekmeye devam ediyor. Rönesans Avrupası’nda rehin hayatı yaşayan ve sonu da sanki “harmaniye ve hançer” türü bir tiyatro eserindeymiş gibi suikastla, zehirle olan bir Osmanlı prensi hakkında, kurgusal olan ve olmayan düzeylerde, dönemin resmî belgeleri ve kroniklerinden tutun da modern tarihçilerin ve araştırmacıların yazdıklarına kadar yazılanlar o kadar çok ki…

Yine de Cem Sultan hakkında bildiklerimizi büyük oranda borçlu olduğumuz isimlerden birkaçını zikretmeden geçmek olmaz. Modern zamanlarda konuya ilk el atanlardan biri olan, “tarihi sevdiren adam” Ahmet Refik’in [Altınay] Sultan Cem’i, sadece bir şehzadenin değil bütün Osmanlı hanedanının Avrupa’ya sürgüne gittiği 1924 yılında yayımlandı. Merhum İsmail Hikmet Ertaylan’ın yine Sultan Cem adlı ve 1951 tarihli anıtsal çalışması yakınlarda yeniden basıldı. Ömrünü Cem Sultan’a hasreden rahmetli Münevver Okur Meriç’in mufassal ve en son eseri de Sultan Cem. Hayatı. Esareti. Edebî Kişiliği. Eserleri. Şiirleri adını taşımaktadır. Sayın Nicolas Vatin’in, Vâkı‘at-ı Sultân Cem’i ve Guillaume Caoursin’in kroniğini birlikte neşredip, değerlendirdiği Sultan Djem adlı eseri çok değerlidir. Ayrıca, yine Vatin’in Rodos Şövalyeleri ve Osmanlılar adlı eserine mutlaka bakılmalıdır. Seviyeli popülerlikte bir eser içinse merhum John Freely’nin, Cem Sultan. Rönesans Avrupası’nda Tutsak bir Şehzade adıyla çevrilen kitabına başvurulabilir. Yayımladıkları belgeler, kronikler ve tabii ki makaleler ile “Cem Sultan çalışmalarına” katkıda bulunan Mehmed Ârif Bey, Cavit Baysun, İ. Hami Danişmend, Halil İnalcık, Victor Ménage, Selahattin Tansel, Şerafettin Turan ve İ. Hakkı Uzunçarşılı merhumları da topluca anmış olalım.

Söylediğim gibi Cem’in hayatının, yukarıdakiler ve daha başka kaynaklar temelinde bir tartışmasını yapamam. Yalnız geçen yazımı, Cem Sultan hakkında Osmanlıdan kalan en önemli çağdaş kaynak olan Vâkı‘at-ı Sultân Cem’in, Şikârî’nin Karaman-nâmesi’ndeki bazı çok önemli noktaları doğrulamadığından söz ederek bağlamıştım; oradan devam edeyim. Evvela, Vâkı‘at-ı Sultân Cem’in anonim eser karakterini hâlâ koruduğunu söylemeliyim. Şöyle ki, eski sadrazamlardan Said Paşa’nın kütüphanesinden çıkan bu eseri Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası’nın eki olarak 1913’te yayımlayan Mehmed Ârif Bey, onun, Cem Sultan’ın defterdarı ve yakın adamlarından Haydar Bey tarafından yazıldığını tahmin etmiş ama somut herhangi bir kanıta dayanmayan bu tahmin genel bir kabul görmemiştir.

Daha sonra merhum Şevket Rado’nun kütüphanesine geçen bu nüsha onun tarafından bir de Latin harfleriyle yayımlanmıştır. Nicolas Vatin tarafından yayımlanan nüsha ise Vâkı‘at-ı Sultân Cem’in bilinen diğer nüshası olan Viyana nüshasıdır. Vatin, yayıma esas aldığı bu nüshanın Said Paşa / Rado nüshasıyla olan farklıklarını dipnotlarda göstermiştir. Yalnız, Vâkı‘at’ın bu iki nüshasından başka bir de yarım nüshasının olduğunu söylemek gerekiyor.

O da, İ. Hami Danişmend’in 1954’te Fetih ve İstanbul dergisinin 2. Cildinde yayımladığı ve orijinali Fransız Bibliothèque Nationale’de bulunan Gurbet-nâme-i Sultan Cem adlı eserin içinde bulunuyor. Danişmend, eserin sonundaki “Merhumun bazı mühimmatı olmağın ben fakir Roma’da kalındım” ifadesine bakarak Cem Sultan’ın Roma’dan ayrıldığında geride bıraktığı Gurbet-nâme yazarının da Vâkı‘at yazarı gibi Cem’in maiyetinden olması gerektiği tahmininde bulunuyor. İlk 23 sayfası ufak yazılış farklarıyla Vâkı‘at’ı olduğu gibi tekrarlayan bu eserin kalanı Cem Sultan ve Papa arasında teolojik bir tartışmaya ayrılmış durumdadır. Merhum Danişmend’in dikkatimizi çektiği üzere Vâkı‘at ve Gurbet-nâme arasındaki ilişki açık olmaktan çok uzaktır. Belki de, bir ihtimal olarak Danişmend’in düşündüğü gibi, Gurbet-nâme yazarı Cem’in maiyetinde bulunmamış olduğu hâlde öyle bir izlenim vermek için Vâkı‘at’ı kopyalamış ve kendisinin Roma’da kaldığı iddiasında bulunmuştu. Her hâlükârda, Cem ile Papa arasındaki geçtiği öne sürülen teolojik tartışma da hiç önemsiz değildir ve dahası, Gurbet-nâme’nin Vâkı‘at’ı aynen kopyalamasından dolayı bugün elimizde Rado ve Viyana nüshalarıyla karşılaştırma yapabileceğimiz bağımsız bir üçüncü metin yarım da olsa bulunmuş oluyor.

Vâkı‘at-ı Sultân Cem’in yazarının, doğumundan ölümüne kadar Cem Sultan’ın hayatıyla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olduğu, tarihleri saat bilgisine varıncaya kadar dakik bir şekilde vermeye gayret ettiği hemen göze çarpıyor. Cem’in bütün hayat macerasının 35 yıldan biraz fazla olduğu düşünülürse, II. Bayezid için çok saygılı bir dil kullanan ve Vâkı‘at’ı onun döneminde kaleme alan yazarın, doğumundan beri Cem’in yakın çevresinde bulunan biri ve anlattığı olayların gerçek şahidi olmuş olması hiç de yabana atılacak bir ihtimal değildir.

Viyana nüshasında, Vâkı‘at’ın ilk sayfası olarak yanlışlıkla Menâkıb-ı Sultan Murad Han başlıklı bir başka metnin ilk sayfası konulduğu için Vatin, burada Rado nüshasının ilk sayfasını kullanmıştır. Yalnız onun da okuyuşunda bazı farklılıklar olduğu için matbu nüshadan alıntı yaparak, yazarın eserini yazma amacını görelim:

“Diledüm ki merhum ve mağfur Sultan Cem (…) hazretinün sergüzeştin muhtasar ve vâzıh müsvedde edem tâ ki okuyanlara rikkat galebe etdikde merhumu hayr duâyla anub ruhunu şâd eyleyeler ve fasâhatden ârî olduğu adem-i bıdâatden değüldür mahzâ memalik-i Osmaniyye’nin ekser halâyıkı ümmî olub kasdımız anlanmayub faide müterettib olmaya deyü tevehhüm olunduğu bâisden oldu…”

Danişmend’in transkripsiyonunu verdiği Gurbet-nâme’nin giriş cümleleri de hemen hemen aynıdır, sadece “sergüzeştin” kelimesinin peşine “ve Rim-Papayile din bâbında olan kelimâtın” ifadeleri eklenmiştir. Görüldüğü gibi Vâkı‘at yazarı burada ilginç şeyler söylüyor. Cem Sultan’ın maceralarını kısa ve açık olarak yazmaktaki amacı okuyanlarda acıma duygusu uyandırarak Cem’e dua etmelerini ve ruhunu şad etmelerini sağlamakmış. Seçkin sınıftan Osmanlıların beğeneceği gibi “fasih” yazmaması ise kendisinin bilgi eksikliğinden değil, Osmanlı ülkelerindeki halkın çoğunun “ümmî” olmasından ileri geliyormuş. Anlatmak istediğini anlamazlar da beklenen fayda meydana gelmez korkusundan dolayı böyle yazmış…

Şimdi de Vâkı‘at yazarının, Cem Sultan’ın Rodos şövalyelerine sığınma, Rumeli’ne geçme ve Frenklerden yardım alma planları gibi hususlarda Şikârî’den nasıl farklı düştüğünü ve onun Karamanoğlu Kasım Bey’e ve Cem’in Frenk kethüdasına atfettiği rolleri doğrulamaktan ne kadar uzak olduğunu görelim. Vâkı‘at yazarına göre Cem Sultan, Anadolu’da yenildikten sonra Mısır’a geçer ve 886 senesi Şaban ayının ilk günü ( 25 Eylül 1481) Kahire’ye ulaşır. Sultan Melik Eşref Kayıtbay onu büyük törenlerle kabul eder ve “Sen benüm oğlumsın melûl olma” diyerek teselli eder.

Cem, daha sonra hac ziyareti için Hicaz’a geçer. 887 yılı Muharreminin 21. Günü (12 Mart 1482) Mısır’a döner. “Karamanoğlu Kasım beğden ve Engüri beği Muhammed Beğ’den âdem âdem üzere gelüb Rum memleketine saltanat sevdâsına tahrik” ettikleri için Cem, bu sürekli çağrıları dikkate almazlık edemez ve yeniden Anadolu’ya gitmek için Kayıtbay’dan izin alır. 14 Mayıs’ta Adana’da Kasım Bey ile buluşur ve aralarındaki anlaşmayı yenilerler. 27 Mayıs’ta beraberce Konya’ya gelip şehri kuşatırlar. Arada, Ankara beyi Mehmed Bey’i Ankara üzerine gönderirler ama Rum beylerbeyi Süleyman Bey, Çubuk Ovası’nda onu karşılar. Savaşta yaralı olarak yakalanan Mehmed Bey ölür.

Kasım ve Cem, Ankara’ya gelirlerse de kapıların yaptırılmış olduğunu görürler. O sırada ordusunun ağırlıklarını geride bırakan II. Bayezid’in “üründü” askerle hızla yaklaştığı haberleri gelir. Ankara’yı bırakarak kaçma tedarikine düşerler. Cem, “Kasım Beğ’i yalınuz koyub Acem’e gitmeyi mürüvvet” (erkeklik) görmediği için mecburen Taşeli tarafına yönelir. Böylece anlıyoruz ki, Cem’in, İran’a sığınmak gibi bir düşüncesi de varmış… Bayezid tarafı, “Bir mikdar altun verelüm Kudüs’de oturun” der, Cem’in adamları, “Elbette memleketten biraz yer verün anda oturalum” derler, yapılan müzakereler sonuç vermez.

Bu tartışmalar olurken Kasım Bey’in ne yaptığını ise Vâkı‘at yazarı şöyle anlatıyor:

“Lâkin Kasım Beğ ihfâyile merhumun halkını Rumeli’ne gitmeye tahrik eylermiş yani maksud buymuş ki merhum Rumeli’ne geçicek hüdâvendigâr zaruri ol canibe müteveccih olur, bu canibde bunun şerrinden korkub biraz il virüp müsâlaha eyleyeler. Hem âhıru’l-emr eyle oldu...”

Başka bir deyişle, Cem’in adamlarını Rumeli tarafına gitme konusunda gizli gizli teşvik eden Karamanoğlu Kasım Bey imiş. Kasım Bey, II. Bayezid, Cem’i karşılamak için Rumeli’ne geçtiği zaman ondan biraz toprak alarak barış yapmak peşindeymiş. Oysa Şikârî’de, teklif, “Frenk Ali Bey” adlı kethüdasının aklına uyan Cem Sultan’dan gelmekteydi. Kasım Bey ise, bu teklifi kabul etmeye yanaşmıyor, Frenklerle uyuşamayacaklarını söyleyerek “Biz kâfir ile imtizaç edemezüz. Gel sözüm tut, seni Mısır sultanı edeyim” diyordu…

Yine Vâkı‘at’a dönelim. Orada, Rodos’a giderek St. Jean şövalyeleriyle Cem Sultan’ın adaya gidiş şartlarını müzakere eden adamı yine bir Frenk’tir ama adı Ali değil “Frenk Süleyman Bey”dir. Suriye ve İran’a gidişi engellenen Cem Sultan, gemi bulması için Süleyman’ı Rodos’a gönderir ve 17 Temmuz 1482 tarihinde 30 kadar adamıyla Korgos limanında küçükçe bir gemiye binerek Süleyman’ı beklemeye başlar. Ertesi gün de Anamur limanında Süleyman’ın, Rodos’tan “ahd ü peyman ve eymânla sâlûkondûd’la (safe conduct, sauf-conduit) yani misâk-nâmeyle getürdüği” gemiyle buluşurlar.

Şikâri de, Frenk Ali’nin Rodos’tan bir “ahid-nâme” ile döndüğünü söylüyordu… Ne var ki, Vâkı‘at yazarına göre Frenk Süleyman Bey, antlaşmayı yapmasına rağmen, efendisi Cem Sultan’ı uyarmak gereği duyar ve “Hele ben bu kâfirlerün evzâ‘ından (tavırlarından) hayr anlamazam anlara varmağı dahi vech görmezem bâkisin siz bilürsiz” der. Cem’in Rodos şövalyeleriyle anlaşmaya giden ve birbirlerinin tam aksi fikirleri savunan iki ayrı Frenk adamı olamayacağına göre Şikâri’deki Frenk Ali Bey’in bu Frenk Süleyman Bey’den türemiş olduğunu kabul etmek gerekecek. Yalnız, kendisinin Rodos’a gönderilmesini, şövalyelerle anlaşarak Rumeli’ne geçmeyi, Frenklerden yardım almayı ve kendilerinin Rumeli’nden Karamanoğlu’nun bu taraftan yürümesini ve aradan Bayezid’in kaldırılmasını öneren o Ali Bey nerede, Rodos’a gidilmesini bile uygun görmeyen bu Süleyman Bey nerede!

Şikâri, Kasım Bey’in, Cem’e, “Gel, bir alay bî-din kâfirin arasına varma (…) Mısır’a gitmemiz yeğdir” dediğini, Cem’in ise, “Kâfir taifesinin ahdi dürüsttür, Arab taifesinin değildir” diyerek bu teklifleri reddettiğini söylemekteydi. Vâkı‘at’da da “Arapları” işin içine karıştırmasa bile bir ahdinde doğru olma bahsi var. Metnimiz, “Anun sözüni yoldaşları garaza haml edüb kâfirler ahdlarında müstakim olurlar deyü itimad edüb” şeklinde devam ediyor. Cem Sultan ve beraberindekiler 3 Cemaziyelahir 887’de (20 Temmuz 1482) Rodos’tan gönderilen gemiye binerek 10 gün sonra adaya ulaşırlar. Cem Sultan’ın 13 yıllık Avrupa macerası da böylece başlamış olur.

Şikârî’nin, Cem Sultan’ın Rodos’a sığınması hakkında epeyce bir şeyler bildiği anlaşılıyor. Hatta birtakım karinelerden yola çıkarak doğrudan Vâkı‘at-ı Sultân Cem’i okumuş olduğu bile ileri sürülebilir. Onun, Cem Sultan’ın Rodos’a gidiş ve oradan Rumeli’ne geçerek II. Bayezid’e karşı mücadeleye girişmesi hususlarında Kasım Bey’e en ufak bir rol vermekten kaçınması Karamanlı taraftarlığıyla kolayca açıklanabilir. Ayrıca, Karamanoğlu beyliğinin Avrupa devletleri, özellikle Macaristan ile eskiden beri süregelen ittifak geleneğini de bir çırpıda silemeyiz gibime geliyor.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.