Çocuk kütüphanelerinde devrim beklentisi

Mevlana İdris

Kızılcahamam’da ilginç bir çalıştaydayız. Kültür (turizm ne acayip bir şey) Bakanlığı şemsiyesi altında yapılan çalıştaya uzmanlar, akademisyenler ve yazarlar katılıyor. Mevzumuz çocuk kütüphaneleri. Her boyutuyla.

Bazı ana başlıkları hemen arz edeyim:

1-Mekân olarak çocuk kütüphanesi ve bilgi teknolojilerinin kullanımı.

2-Çocuk kütüphanelerinde okul öncesi dönem.

3-Çocuk kütüphanelerinin aile ve sosyal çevre ile ilişkisi ve nitelikli hizmet sunumu.

4-Çocuk kütüphanelerinde nitelikli koleksiyon oluşturma.

5. Çocuk kütüphanelerinde bilgi okuryazarlığı. (Yaşam boyu öğrenme.)

Tabii ki çok sayıda altbaşlık olduğunu söylemeye gerek yok.

Masalarda farklı guruplar ve ateşli tartışmalar. Çok yönlülüğü ve boyutlarının büyüklüğü itibariyle bu çalışma bir ilk.

Çocukken kütüphaneye gitmiş miydiniz ya da çocuklarınız şu anda kütüphaneye gidiyor mu? Çocuğun kitapla buluşmasında kütüphanenin sunduğu imkânlar, ya da diyelim ki bir personelin duyarsızlığı sebebiyle güme giden kitap ilgisi hakkında en son ne zaman düşündünüz?

İki gün süren çalıştay, çocuk/kitap buluşmasının bir mekan içinde en sağlıklı nasıl gerçekleşebileceği yolunda soru/cevaplarla bir beyin fırtınası yöntemi içinde çıkışlar aradı.

Çocuğa görelik ve çocuk için yaklaşımı bizim masamızın ana ilkesi olarak şekillenirken Sedat Sever hocamızın alandaki birikimi ve yönetme kabiliyeti hızlı ve isabetli görüşlerin şekillenmesini sağladı.

Çata pat tartışmalar da oldu tabii ve bu gerekliydi.

Biliyorsunuz son zamanlarda ya da hep süregelen bir kitap avcılığı var. Bir velî herhangi bir kitaptaki herhangi hoşuna gitmeyen bir cümle üzerinden bir yaygara koparıyor ve olayın basına veya sosyal medyaya intikali ile birlikte birden bir linç kampanyası başlayıveriyor.

Ya da bakıyorsunuz bir ‘edebiyat’ eseri üzerinde pedagojik kılıçlar sallandırılmak isteniyor.

Bir çocuk kütüphanesi orada kitap istiflemek dışında neler yapabilir? Dünyanın çeşitli çocuk kütüphaneleri bu alanda neler yapıyor? Mekân çocuğa göre nasıl düzenlenmeli? Oradaki personelin niteliği hangi düzeyde olmalı? Kütüphaneye girecek ya da girmeyecek kitapların ölçütleri ne olmalı? Daha başka sorular ve sorunlar da konuşuldu. Sonuçta öneriler, düşünceler, yaklaşımlar enine boyuna masaya serildi. Çocuklar için düşünüldü, konuşuldu.

Keşke orada okumaya meraklı, kütüphane kurdu çocuklar da olsaydı. Onları da dinlesek ve kütüphane ile ilgili düşüncelerini birinci ağızdan dinleyebilseydik.

O da olur. Bu meselelere daha yeni yeni eğilen, kültürel alanlardaki özel alanlara yakından bakmaya, anlamaya çalışan bir bakış henüz ve nihayet ortaya çıkıyor. Devamı gelecektir, gelmeli. Çocuk, kitapla engelsiz buluşabilmeli. Yoksa şey oluyor. Onu hepimiz biliyoruz.

KONTEMPORARİ İBRAHİM EFENDİ LÜTFEN PİPONUZU SÖNDÜRMEYİNİZ

Ben onun piposundan çıkan dumanlara bakarken meğerse o rüyalar görüyormuş. Haritalarda, anlam coğrafyalarında, biraz geçmişte, biraz yarında dolaşıyormuş. Yetmemiş (uyanmış mıdır) bunları yazmış. Sonuçta ortaya harika bir kitap çıkmış.

İbrahim Altay bu kitapla dil başta olmak üzere, başka bazı özel alanlardaki hassasiyetleri de güncellemiş. Kitap bir edebiyat olayı olmanın ötesinde tarihsel olandan yola çıkarak, güncel varoluş kodlarımızla bir dans.

Ne kadar keyifli bir dil, ne geniş bir tecessüs atlası, ne hoş bir vukufiyetler zinciri. Bir anlam küllerinden nasıl yeniden doğar, büyür, şarkı söyler? Teşekkürler bayım, iyi ki gördünüz bu rüyaları. Lütfen piponuzu söndürmeyiniz. Yaktığınız bütün yorganları yenilemeyi üstleniyorum.

Ne diyordunuz arka kapakta?

“Üç senedir aralıksız her gece başımı yastığa koyup gözlerimi kapatınca, pirimin ölmeden yedi gün önce kulağıma fısıldadığı şu hikmeti duyuyorum:“Türk milleti öleceksin! Yurdun yuvan dağılacak! Devletin, selametin son bulacak! Uyuma!

“Neden” diye soruyorum korkarak.

“Çünkü” diyor belli belirsiz bir ses, “Bir bölüğün rezalette, bir bölüğün gaflette, bir bölüğün hayrette.”

“Hepsi mi” diye itiraz ediyorum.

“Bir bölüğün gayrette ama yetmez” diyerek yanıtlıyor beni ses. Sonra da “Türk milleti uyan!” diye bağırıyor.

Kan ter içinde uyanıyorum.”

Bilerek içeriden alıntı yapmadım. Yoksa gerçekten 128 sayfayı buraya alıntılamam gerekiyordu ve sanırım gazetenin boyutları bunun için yeterli değil. Elinize sağlık sayın Kontemporari İbrahim Altay Efendi. Unutulmaz, çok şık, çok renkli bir kitaba imza attığınızı bilmiyor olamazsınız. Uykuya devam, şarkıya devam, tütüne devam.

ANONS

Fındıklı’daki Nusretiye Camii’nden hemen sonraki Güzel Sanatlar’a ait süren inşaat: Bir ucube değilse nedir? Pes!

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.