Bir tür cemaat olarak devlet ve bürokrasi

Birçok gelişmekte olan ülkede ulus devlet anlayışı benimsenirken, sınırlarını kendilerinin belirlediği bir milliyetçilik anlayışını topluma âdeta yegâne meşru ve makbul ideoloji olarak sunan liderler, bu çerçevenin dışında kalan tüm dini, etnik ve ideolojik grupları çeşitli yöntemlerle baskılamış, kriminalize etmiş yahut en azından görünmez olmaya zorlamışlardır.

Mustafa Erdoğan hocanın “Cemaat, Cemiyet ve Ulus-Devlet” başlıklı makalesinde yazdığı üzere, ulus-devletin ortaya çıkması, modern devletin bir tür “cemaat” olarak kavranan ulus temelinde örgütlenmesinin, devletle ulusun örtüşmesinin bir sonucudur. Milliyetçilik vasıtasıyla sağlanan bu örtüşme devletin bu sefer seküler temelde kutsallaştırılmasını da sağlar.

Özellikle üçüncü dünya ülkelerinin ve gelişmekte olan ülkelerin Batıcı (ve çoğu asker kökenli) liderlerinin zihninde “modern toplum”, eski fikri, dini, ideolojik bağlarından kurtulmuş, akrabalık, hemşerilik gibi birincil ilişkilerin belirleyiciliğini ardında bırakmış, çerçevesini devletin çizdiği bir milliyetçilik anlayışında birleşmiş yeni ve tek bir “cemaattir”.

Başka bir ifadeyle bu liderler “modern devleti” yok ettiği tüm cemaatlerin yerine geçen dev bir cemaat olarak tasavvur ederler.

Devlet asla farklılıkları kucaklayan, farklı hayat tarzlarına eşit mesafede duran, hatta onlara alan açan, nötr ve şeffaf bir organizasyon olamaz onların kafalarında.

Bu yüzden dışlanan toplum kesimleri, “modernleşme projesini” gücü ele geçiren rakip bir kabilenin zorbaca dayatması olarak algılamışlardır ve özellikle 20. asrın başlarından itibaren, şehirleşmemiz gibi modernleşmemiz de “çarpık” bir şekilde yol almıştır.

***

İki binli yılların hemen başlarında tünelin ucunda bir ışık görür gibi olmuştuk.

Sosyolojik anlamda irili ufaklı cemaatlerin, dini, siyasi, etnik, ideolojik çeşitlilik gösteren hiçbir gruba nefes aldırmayan devlet anlayışı sorgulanır hale gelmişti.

Farklılıkları derhal ve gerekirse şiddet yoluyla törpüleyen, her grubu homojenleştirmek üzere bir “eritme kazanına” atan devlet fikri, şiddetin muhatabı olan geniş kitlelerde tiksinti yaratıyordu.

Maalesef tünelin ucunda görünür gibi olan ışığın kaybolması uzun sürmedi.

Mağdur edilen, yok sayılan, dışlanan “toplulukların” bayrağını yükselten siyasi hareket, iktidara gelip yerini sağlamlaştırdıktan kısa süre sonra nefretle tekmeleyip devirdiği eritme kazanını yeniden ortaya getiriverdi.

Savaş, düşman, mücadele, ihanet, zafer retorikleri yeniden ortaya döküldü.

Bürokrasi, düşman kabile zihniyetinin kalıntısı, vesayet odağı ve ayak bağı olarak düşman ilan edildi.

İktidarın verdiği imkanlarla mevzuatlar değiştirilerek bürokratik denetim mekanizmaları büyük ölçüde devre dışı bırakıldı.

Sonra sıra insan kaynaklarına geldi. Bürokrasiye giriş ve bürokraside yükselme için herkesin eşit şartlarda girdiği sınavlar, değerlendirmeleri kişiler yerine komisyonların yapması, belli yeterlilik şartlarını taşıma zorunluluğu gibi objektif kriterler ve çeşitli bürokratik denetim mekanizmaları, daha önceleri devleti elinde tutan düşman bir kabilenin projeleri olarak berhava edildi.

Ancak “yapmak”, “yıkmak” kadar kolay değildi.

Devletin olmazsa olmazı, rasyonel bürokratik mekanizmalar yeniden kurgulanamadı. Şu an ayakta görünen mekanizmalar eskinin henüz tamamen yıkılamamış kalıntılarından ibaret.

Geldiğimiz noktada kucağımızda kocaman bir devlet ve rejim krizi bulunuyor.

Zamanın ruhu otuzlardaki benzer bir otoriter “cemaat devletin” sürdürülebilirliğine izin vermiyor. Hızla gelişen teknoloji ile artan iletişim imkânları, Orwell’in 1984 romanında anlattığı türden bir gözetim toplumu kurmayı imkânsızlaştırıyor.

Her ne kadar son zamanlarda tüm dünyada kimlik politikaları öne çıksa da bizim toplumumuzu bir arada tutacak “tutkalın” yukarıda tarif ettiğimiz türden bir milliyetçilik olamayacağı anlaşılıyor. Zira bu sorunlu milliyetçilik anlayışı toplumu bir arada tutmak bir yana karpuz gibi ortadan ikiye ayırıyor.

Devleti tarafsız, şeffaf, denetlenebilir, hesap verebilir bir araç olarak konumlandıracak yepyeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum