Direniş ekseni Baabda Sarayı'nda

Direniş ekseni Baabda Sarayı'nda

Lübnan'da Mişel Avn'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, hem 29 aylık seçim krizini, hem de Hariri suikastinden bu yana süren kutuplaşmayı sonlandırdı. Ancak genel kanı, İran'ın 'direniş ekseni' ve Hizbullah'ın krizden kazançlı çıktığı yönünde.

Lübnan parlamentosunda önceki gün yapılan oturumda Mişel Avn'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, 29 ay ve 46 oturum boyunca devam eden krizi sona erdirdi. Çok sayıda etnik ve dini grup ile siyasi partinin bulunduğu ülkedeki kamplar arasındaki açmaz, krizin en önemli sebebiydi. Şiilerin en güçlü temsilcisi konumundaki Hizbullah, Özgür Vatansever Hareket'in (ÖVH) Maruni Hirstiyan lideri Mişel Avn'ı desteklerken, Saad Hariri'nin Sünni Gelecek Hareketi ile Maruni Hristiyan Samir Geagea'nın Lübnan güçleri müttefik konumundaydı. Bu ittifakların tarihi, Refik Hariri'nin başbakanlık görevini yürüttüğü dönemde suikastle öldürüldüğü 2005 yılına dayanıyor. Lübnan'daki siyasi kamplaşma, temel olarak bu yılda kurulan 8 Mart İttifakı ve 14 Mart İttifakı üzerinden belirleniyor.

YENİ MERKEZ HİZBULLAH

31 Ekim'deki seçimde ise, 8 Mart İttifakı'nın en güçlü üyesi ÖVH'nin lideri Mişel Avn, 14 Mart İttifakı'nda başı çeken Gelecek Hareketi ve Lübnan Güçleri tarafından desteklendi. Böylece iki kamp arasında 11 yıl sonra yapılan işbirliği, siyasi krizi çözmüş oldu. ABD merkezli düşünce kuruluşu Carneige'in Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nin direktörü Maha Yahya, seçimi değerlendirdiği yazısında, ülkedeki siyasi ittifakların 11 yıl sonra yeniden belirlendiğine dikkat çekti. Buna göre bir yanda Avn-Hariri-Geagea ekseninin ortaya çıktığını belirten Yahya, bunun karşısında ise Şii Emel Hareketi lideri ve Meclis Sözcüsü Nebih Berri, Dürzi lider Velid Canbolat ve Hizbullah'a yakın eski Cumhurbaşkanı Süleyman Frenciye'den oluşan bir eksenin ortaya çıkabileceğini belirtiyor. Yahya'ya göre Hizbullah ise iki eksenin ortasında kalacak ve birini diğerine karşı kullanma imkanına sahip olacak.

16-11/01/4909750.jpg
Lübnan halkı, seçimleri heyecanla izledi.

Seçim sonuçları, Hizbullah ve ÖVH cephesinde zafer havasında karşılandı, kutlamalar gece saatlerine kadar sürdü. Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki müttefikleri üzerinden oluşturduğu nüfuz alanını 'direniş ekseni' olarak tanımlayan İran da sonucu memnuniyetle karşıladı. İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in danışmanı Ali Ekber Velayeti, seçime ilişkin açıklamasında Hizbullah Genel Sekreteri Seyid Hasan Nasrallah'ı kutlayarak “Bu meydanın asıl galip şahsiyetlerinden biri, kuşkusuz Lübnan İslami direniş lideri Seyid Hasan Nasrallah’tır. İslami direnişin Lübnan’daki zaferi, hakikatte İran müttefikleri ve dostlarının zaferidir. Lübnan, İran’dan başlarak Suriye, Irak, Yemen ve Filistin ülkelerini içine alan İslami direniş zincirinin önemli bir halkasıdır. Sayın Mişel Avn'ın zaferi, İslami direnişin ciddi anlamda takviyesidir” ifadelerini kullandı.

HARİRİ BAŞBAKAN OLUR MU?

Ancak bütün bu gelişmeler, İran ve Hizbullah'ın Lübnan'da mutlak güç elde ettiği anlamına gelmiyor. Zira Lübnan'ın, farklı gruplar arasındaki güç dengesini sağlamak üzere tasarlanmış siyasi sisteminin, bir kampın büyük güç kazanmasına engel olduğu ifade ediliyor. Bu ortamda, geçen aylarda yapılan yerel seçimlerde oy kaybeden ve kendi Sünni tabanı arasında çok da sevilmeyen Avn'ı destekleyen Saad Hariri, başbakanlık koltuğuna oturabilir. Dış politika dergisi Foreign Affairs'ta konuya ilişkin bir yazı kaleme alan Bilal Y. Saab, Hizbullah'ın mutlak kazanan olmadığını ve bazı tavizler vermek durumunda kalacağını, bunun sonucunda da Hariri'nin başbakan olabileceğini ifade ediyor. Saab, Hariri'nin diğer Sünni liderlere göre ılımlı olan politikalarının, bölgede son dönemde yükselen mezhep gerilimini yumuşatabileceğini ve bir Şii-Sünni yakınlaşmasının Hizbullah'ın lehine olacağını ifade ediyor.
Lübnan'daki cumhurbaşkanlığı krizinin çözülmesinin nedenlerinden biri de dış gelişmele olarak gösteriliyor. Arap medyasında yansıyan yorumlarda, Lübnan'daki en etkili bölgesel güçler olan İran ve Suudi Arabistan'ın Suriye'deki savaşa yoğunlaşmasının, ülkedeki dış baskıyı azalttığı, böylece göreli bir uzlaşma ortamı oluştuğu belirtiliyor.

BAAS'IN ESKİ DOSTU, YENİ MÜTTEFİĞİ

Beyrut'ta fakir bir kasabın çocuğu olarak 1935 yılında doğan Mişel Avn, Maruni Hristiyan bir aileye mensup. Avn, gençlik yıllarında orduya girerek ABD ve Fransa'da eğitim gördü, ülkesinin iç savaşla boğuştuğu 1980 yılında Tuğgeneral rütbesiyle Lübnan'a döndü. General Avn, 1986 yılında genelkurmay başkanlığına kadar yükseldi. Dönemin Cumhurbaşkanı Emin Cemayel, 1988'de görev süresi sona ermeden ilan ettiği geçici askeri hükümetin Başbakanı olarak General Avn'ı görevlendirdi. Savaşın ana dış aktörlerden biri olan Suriye, Avn'ın başbakanlığındaki hükümete itiraz ederken Avn, Suriye'ye karşı "Bağımsızlık Savaşı" ismini verdiği silahlı mücadeleyi başlattı. Lübnan iç savaşını bitiren Taif Anlaşması imzalandığı sırada cumhurbaşkanlığı sarayını işgal eden Avn, anlaşmayı tanımadığını duyurdu. Suriye ordusu ve Lübnan Güçleri, cumhurbaşkanlığı sarayına karşı operasyon başlattı. Avn, "Teslim ol" çağrısına uyarak saraydan Fransız Büyükelçiliğine sığındı. Fransa'da sürgünde on beş yıl geçiren Avn, Lübnan'a dönüşünün ardından Özgür Yurtsever Hareketi'ni (ÖYH) kurarak siyasete adım attı. ÖYH, kurulmasının ardından Mayıs 2005'te seçimlerinde, 21 milletvekili ile Maruni Hristiyanlar içinde en güçlü parti oldu. Lübnan meclisi, Nisan 2014'te görev süresi dolacak Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ın halefini seçmek üzere toplandı. Ancak adaylardan hiçbiri mecliste çoğunluğu sağlayamadı. Hizbullah ve Beşar Esad, 2015 başında Avn'ı desteklediklerini açıkladı. Böylece Avn, bir zamanlar düşman olduğu Esad rejimiyle müttefik haline geldi. Müstakbel Hareketi lideri Hariri'nin, geçen hafta cumhurbaşkanlığı için Franci'den vazgeçerek Avn'a desteğini açıklamasıyla Avn, 26 sene önce bombalar altında ayrıldığı cumhurbaşkanlığı sarayına cumhurbaşkanlığı muhafızları eşliğinde geri döndü.

16-11/01/4916234.jpg
Mişel Avn

RADİKAL DENGE-KONTROL SİSTEMİ

Ortadoğu'nun etnik ve dini açıdan en çok çeşitliliğe sahip ülkelerinden biri olan Lübnan'daki siyasi sistem de bu durumu yansıtıyor. Her kesimin ülkenin temsilince pay sahibi olmasını öngören sistemde, ülkedeki üst düzey görevler, parlamentoda temsil edilen 18 dini grup arasında paylaştırılıyor. Buna göre Lübnan'da cumhurbaşkanı Maruni Hristiyan, başbakan Sünni Müslüman, meclis başkanı Rum Ortodoks, meclis sözcüsü ise Şii Müslüman olmak zorunda. Parlamentodaki 128 sandalye, Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında eşit olarak paylaştırılıyor. Meclis, cumhurbaşkanını altı yıl için üçte ikilik çoğunlukla seçiyor. Cumhurbaşkanı meclise danışarak başbakanı atıyor.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN