Türkiye'de akademide liyakat sorunu 2025 yılında yeniden alevlenirken, genç akademisyenlerin sorunları ve akademik kadro atamaları konusundaki tartışmalar zirveye ulaştı.
Bilimsel ilerlemenin önündeki en büyük engellerden biri olarak görülen ve 'akademik yozlaşma' olarak da nitelenen mevcut hiyerarşik yapı, liyakat yerine sadakatin önceliklendirildiği bir sistem eleştirilerine hedef oluyor.
Bu durum, hem bireysel araştırmacıların potansiyelini kısıtlıyor hem de bilimin evrensel gelişimini sekteye uğratıyor.
BİLİMSEL İLERLEME İÇİN İŞBİRLİĞİ ŞART
Astrofizikçi H. Tuğça Şener'in Birgün'deki yazısına göre, tarihin erken dönemlerinde bireysel çabalar bilimsel keşifler için yeterli olabilirken, günümüz bilim anlayışı kökten değişti.
Evrenin sırlarını aralayan uzay teleskoplarının verilerini analiz etmekten, karmaşık biyolojik sistemleri modellemeye kadar pek çok modern başarı, binlerce araştırmacının ortak emeğine dayanıyor.
Farklı disiplinlerden bilim insanlarının fikir alışverişi ve kolektif çalışması, yenilikçi buluşların ve güvenilir bilimsel sonuçların elde edilmesi için artık bir zorunluluk haline geldi.
Öğrencilere KYK bursu şoku! 3 bin TL ancak yol parasına yetiyor
HİYERARŞİK BASKI VE POPÜLARİTE KAYGISI BİLİMİ ZEDELİYOR
Ancak gelişen teknoloji ve toplumsal dinamikler her zaman bilimin lehine işlemiyor.
Gerçekçilikten uzaklaşan akademik beklentiler ve toplumun liyakatten çok popülariteyi ödüllendirme eğilimi, araştırmacıların bilimsel etik değerlerden uzaklaşmasına neden oluyor.
Dışarıdan özgür bir tartışma ortamı gibi görünen akademi, aslında katı bir hiyerarşik yapıya sahip.
Tez danışmanları, bölüm başkanları veya proje yöneticilerinin genç araştırmacılar üzerindeki otoritesi, yeni fikirlerin 'üst onayı' olmadan gelişmesini engelliyor.
GENÇ ARAŞTIRMACILARIN GÖRÜŞLERİ BASKI ALTINDA
Seminerler, konferanslar veya makale yazım süreçleri, bu hiyerarşinin en net görüldüğü yerler olabiliyor.
Genç araştırmacıların sunduğu farklı bakış açılarının küçümsenmesi veya doğrudan baskılanması, sadece o bireylerin katkısını sınırlamakla kalmıyor.
Bu durum, aynı zamanda özgür düşünce ortamını da baskı altına alarak akademik camiada uzun vadede onarılması güç tahribatlara yol açıyor.
Bilim insanları buldu: Akıl sağlığı teşhisinde termal kamera dönemi!
OTORİTE KAYGISI 'BİLİMSEL EŞİK BEKÇİLİĞİ' YARATIYOR
Günümüzde bazı kıdemli bilim insanı kimliklerinin arkasında, güçlü bir entelektüel otorite kurma arzusu yatıyor.
Bir konuda 'uzman' olarak anılmanın getirdiği bu statüyü kaybetmeme kaygısı, 'bu konuyu yıllardır biz çalışıyoruz, bizden iyi bilemezsiniz' yaklaşımını doğuruyor.
Bu 'gatekeeping' (eşik bekçiliği) tavrı, ilgili bilimsel alanı belirli grupların akademik mülkü haline getiriyor.
Bu sahiplenme, yalnızca disiplinler arası geçişleri değil, yenilikçi yaklaşımlara açılan kapıları da kapatıyor.
'EŞİK BEKÇİLERİ' GÜNLÜK HAYATIN HER ALANINDA
Bilginin paylaşılması gerekirken bir otorite aracına dönüştürülmesi, sadece akademiyle sınırlı değil.
Hastanın sorusunu yanıtlamak yerine statüsüne sığınan doktor, öğrencisinin merakını, "Sen daha anlamazsın" diyerek geçiştiren öğretmen veya basit bir teknik çözümü kasten karmaşık gösteren uzman, bilginin demokratik erişimini engelleyen 'eşik bekçileri' olarak karşımıza çıkıyor.
Bu tavır, bilginin kamusal niteliğini unutup, onu kapalı bir elitizmin aracı haline getiriyor.
Türkiye'de her 10 kişiden 7'si internetteyken mutsuz, stresli, kaygılı!
POPÜLER BİLİM VE "İNTERNETTEN ARAŞTIRDIM" İKİLEMİ
Öte yandan, bilgiyi halka ulaştırmaya ve anlaşılır kılmaya çalışan bilim insanları da mevcut.
Ancak bu şeffaflık çabası, bazen, "Sen okulunu okuduysan ne olmuş, ben de internette araştırdım" şeklinde, uzmanlığı değersizleştiren bir tepkiyle karşılanabiliyor.
Bu durum, bilimsel yönteme dayalı bilgiyi 'elitist' olarak yaftalayıp yüzeysel bilgileri öne çıkararak, bilimin kendisini dışlama çabasına dönüşüyor.
TÜRKİYE'DEKİ ÜNİVERSİTELERDE LİYAKAT YERİNE SADAKAT SİSTEMİ Mİ?
Bilimin kuşaklar arası birikimle ilerlemesi gerekirken, 'boynuz kulağı geçmesin' anlayışı ve kişisel hırslar bu zinciri koparıyor.
Türkiye'deki üniversitelerde liyakat yerine sadakatin ödüllendirilmesi, bu kapalı otorite alanlarını güçlendiriyor.
Prof. Dr. Osman İnci, 21 Ekim 2025 tarihli değerlendirmesinde, 'sahte profesör' iddiaları, nepotizm (akraba atamaları) ve 'parayla tez yazdırma' gibi olgularla 'akademik yozlaşmanın' son noktaya geldiğini belirtiyor.
Stres yönetiminde çığır açan keşif! Bilim insanlarından 7 günlük huzur planı
SAYIŞTAY VE DANIŞTAY KARARLARI SORUNU BELGELİYOR
Bu durum sadece gözlemlerle sınırlı değil. 2024 Sayıştay raporları; Marmara ve Kütahya Dumlupınar gibi üniversitelerde 'sınavsız' veya 'tedviren' yapılan liyakatsiz atamaları ortaya koydu.
Danıştayın 2025/17 sayılı içtihadı, kamuda sözlü mülakatların kayıt altına alınmasını şart koşsa da, Ağustos 2025 verileri yazılı sınavlarda ilk üçe giren adayların sözlü sınavlarda elendiğini gösteriyor.
26 Eylül 2025'te duruşması ertelenen Boğaziçi Üniversitesi 'kayyum rektör' protestoları davası da, üniversite özerkliği ve liyakat tartışmalarının 2025 yılında hâlâ devam ettiğini gösteren en somut örneklerden biri olarak kayıtlara geçiyor.
