Türkiye'nin coğrafi yapısının yüzde 92'sinin deprem bölgelerinde yer alması ve nüfusun yüzde 95'inin bu risk altında yaşaması, deprem gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Ancak, aynı büyüklükteki sarsıntıların farklı bölgelerde farklı sonuçlar doğurması, akıllara, "Hasarı belirleyen temel unsurlar nelerdir?" sorusunu getiriyor.
Uzmanlar, depremin yol açtığı yıkımın arkasında çok sayıda değişkenin olduğunu vurguluyor.
Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Deprem Teknolojileri Enstitüsü'nden Dr. Yasemin Korkusuz Öztürk, bu faktörleri şöyle sıralıyor: Depremin büyüklüğü, merkez üssüne olan uzaklık, depremin derinliği, süresi ve açığa çıkardığı enerji.
Ayrıca, zeminin yapısı ve binaların dayanıklılığı da hasarın boyutunu doğrudan etkileyen unsurlar arasında yer alıyor.
Deprem büyüdükçe, süresi uzadıkça ve yüzeye yaklaştıkça yıkıcı etkisi de artış gösteriyor.
Marmara fayının parçalı yapısı, beklenen depremin büyüklüğünü düşürecek!
YÜKSEK BİNALAR, YÜKSEK İVMEDEN DAHA ÇOK ETKİLENİYOR
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, depremlerin yıkıcılığı ile doğrudan ilişkili olan bir diğer önemli kavram deprem ivmesi.
Fiziksel anlamda ivme, bir cismin hızının zamana göre değişimini ifade eder.
Bilim Akademisi Üyesi ve Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz, deprem ivmesini binalara uygulanan kuvvet olarak tanımlıyor.
Bu kuvvet, bir aracın aniden hızlanmasıyla yolcuyu koltuğuna doğru itmesi gibi, deprem sırasında yapıları sarsıyor.
Deprem ivmesi, yer çekimi kuvveti olan 'G' cinsinden ölçülüyor ve değeri 0.2 g'nin üzerine çıktığında, özellikle dayanıksız binalarda hasar oluşmaya başlıyor.
Değer 0.4 G'yi aştığında ise yıkım riski ciddi şekilde artıyor.
Örneğin, 1999 Gölcük depreminde ortalama ivme 0.4 g iken, 2023 Kahramanmaraş depreminde bu değer 0.5 g'nin üzerine, Hatay'da ise 1 g'nin üzerine çıkarak yıkımın büyüklüğünü açıklıyor.
Yüksek katlı ve ağır yapılar, yüksek ivmeden daha fazla etkileniyor.
Mirasımız tehlikede! İstanbul'da 3 bin 600 tarihi eser, deprem tehlikesi altında
ZEMİN KOŞULLARININ BİNALARIN HASARINDAKİ ROLÜ
Depremde meydana gelen hasar üzerinde zemin koşullarının etkisi yadsınamaz bir gerçek.
Prof. Dr. Okan Tüysüz, deprem dalgalarının zemin boyunca ilerlerken uğradığı değişimlerin önemine dikkat çekiyor.
Kayaç zeminlerde dalgalar sönümlenirken, gevşek ve alüvyon zeminlerde, yani genellikle ovalarda, dere yataklarında ve dolgu alanlarda dalgaların genliği büyüyor ve daha yıkıcı hale geliyor.
Zemin sıvılaşması olarak bilinen bir durumda ise, zemin içindeki su dışarı fışkırıyor, taşıma gücü kayboluyor ve binalar zemine gömülerek veya yan yatabiliyor.
1999 Gölcük, 2023 Kahramanmaraş ve 1998 Adana-Ceyhan depremlerinde bu tür zemin sıvılaşmalarına rastlandığı biliniyor.
Bilim insanları neden farklı konuşuyor? Deprem gündeminin bitmeyen spekülasyonları kafa karıştırıyor
DEPREM HASARININ TEMEL NEDENİ: İNSAN HATALARI
Uzmanlar, tüm bu bilimsel veriler ışığında, depremlerin yıkıcı etkisinin aslında öngörülebilir olduğunu belirtiyor.
Prof. Dr. Okan Tüysüz, Türkiye'de ve dünyada olası deprem büyüklüklerinin ve bu depremlerin yaratacağı ivme gibi etkilerin aşağı yukarı bilindiğini ifade ediyor.
Ancak asıl sorunun, bu verilere uygun şekilde dayanıklı yapılar inşa edilmemesi olduğunu vurguluyor.
Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği'nin sürekli güncellenmesine rağmen, demirinden, betonundan ve temel sisteminden ödün verilerek yapılan hatalı veya kusurlu binaların yıkıma davetiye çıkardığını belirtiyor.
Prof. Dr. Şükrü Ersoy, 'Depremden kaçış yok, tek çare bu' diyerek uyardı!
