Dostoyevski ile Farabi bir araya geldi

Dostoyevski ile Farabi bir araya geldi

Murat Menteş ‘Derde Deva Randevu’da Dostoyevski’den Farabi’ye, Hüseyin Rahmi Gürpınar’a hayatta olmayan 11 isimle hayali söyleşi yaptı. Özgün çalışmasını anlattı: İrtibatsız görünen yazarları buluşturup Okurun benzerlikleri görmesini umdum. Hacı Bektaş ile Bukowski’nin ortak meseleleri olduğunu görmek hem insanın ufkunu açıyor hem kalbini yumuşatıyor. Cemal Süreya’ya saygım arttı, Orhan Veli’nin derinliğini fark ettim. Yazarlarla arkadaşlık kendimizi tanımamızı da sağlıyor.

İNCİ DÖNDAŞ

Murat Menteş, yeni kitabı ‘Derde Deva Randevu’da zamanda edebi bir seyahat yapıyor, 11 merhum yazarla yaptığı hayalî söyleşilerine yer veriyor. Onlar arasında Hüseyin Rahmi Gürpınar da var Bukowski de, Dostoyevski de var Neşet Ertaş da. Menteş’in örneğin Nietzsche ile yaptığı söyleşide ünlü felsefecinin her yanıtı aforizma; filozofların kurtarıcı olmadığından insanın eşit ya da yüksek gördüğü kişilerden nefret etmesine, bağnazlığın neşesizlikten kaynaklandığından kimsenin öfkeli bir kişi kadar yalan söylemediğine... Bu söyleşi kitabına da Menteş’in romanlarındaki esprili anlatım hakim. Onlardan biri: Menteş’in vedalaştığı Farabi “Bin sene sonra beni hatırlayıp buralara, burası her neresiyse, geldiğiniz için” diyor. Kitaptaki Hakan Karataş’ın çizimleri söyleşileri daha da gerçekçi kılmış. Menteş'le konuştuk... 

Bir yazar neden başka yazar ve şairlerle hayali söyleşiler yapmayı düşünür?   

Bir yazar zaten başka yazarlarla, içinden hep söyleşir. Kültür de böyle ilerler zaten. Mesela… Tanpınar’ın veya Balzac’ın bir cümlesi zihninizi meşgul eder. Yazarın yaşadığı dönemi, koşulları; psikolojisini düşünürsünüz. Bir şekilde onunla tartışırsınız. Mukayeseler, ilaveler, ayıklamalar yaparsınız. Dolayısıyla, yaptığım iş, halihazırda sürüp giden muhayyel söyleşileri kağıda dökmekti bir bakıma. 

‘Derde Deva Randevu’daki yazarların cevapları, kitaplarından alınmış cümleler. Kurguyu yaparken nasıl bir teknik kullandınız?   

Cevabını aradığım sorularla kitaplarda yazılanları eşleştirdim. Romancılık tecrübesi, böylesi bir iş için sıkı bir idman, hazırlık yerine geçti belki. Kitabın genelinde konuşmaya özgü doğallığı ve akıcılığı sağlamaya çalıştım. Kişisel görüşlerimi yansıtmaya kalkışmadım. Yalın sorular sormakla yetindim. Bir yazarın sözü, bir başkasının sözüyle çelişti bazen. Bu çelişkileri de gidermeye çalışmadım. Niels Bohr der ki ‘Bir doğrunun zıddı yanlıştır. Fakat derin bir doğrunun zıddı bir başka derin doğru olabilir.’ Ayrıca ‘doğruluk’ bağlamla ilgilidir…  

Kitapta Fârâbî de var Vonnegut da. Neşet Ertaş ile Bukowski yan yana. Birbiriyle ilgisiz 11 yazarı neye göre belirlediniz? 

Umberto Eco ‘İyi bir liste, alakasız şeyleri biraraya getirir’ der. İslam geleneğinde ise ‘Akıl benzer şeyler arasındaki farkları, farklı şeyler arasındaki benzerlikleri görme yetisidir’ şeklinde bir tarif vardır. Ben bir bakıma, alakasız, irtibatsız görünen yazarları buluşturdum. Bununla birlikte, okurun ‘benzerlikleri’ görmesini umdum. Dahası, hepimizi ‘insanlık’ ortak paydasında buluşturan maddi ve manevi nitelikleri sergilemeyi gözettim. Hacı Bektaş-ı Veli ile Bukowski’nin, farklı sonuçlara varsalar da, bazı ortak meseleleri olduğunu görmek insanın hem ufkunu açıyor hem de kalbini yumuşatıyor bence.  

Kitabın sunuşunda bu çalışmayı bir roman olarak tasarladığınızı söylüyorsunuz. Romanı neden yazmadınız?   

Yeterince ‘zamanda yolculuk’ hikayesi vardı… En son Alper Canıgüz’ün ‘Kan ve Gül’ü çıkmıştı. Orijinal ve o derece etkileyici bir roman yazmaya çalışmakla meramını derli toplu anlatan bir kitap hazırlamak arasında tercihte bulundum. Kurmaca olmayan kitaplar yayınlamama kararındayım. Beri tarafta, ‘Derde Deva Randevu’ bir nevi kurmaca zaten. Gerçekler içeren bir ‘hayal ürünü.’ Bu anlamda, romandan çok da uzaklaşmış sayılmam, haksız mıyım? 

Kitapta adalet, ahlak, özgürlük, mutluluk, eşitlik, bilgi gibi konular öne çıkıyor. Özellikle bu konuları seçmenizin nedeni ne?   

Sanırım bunlar asırlardır insanlığın çözmeye çalıştığı meseleler. Modern toplumların ve bireylerin de hayatında hâlâ önemli mevzular.  

Yazarları arkadaş saydığınızı söylüyorsunuz. Artık hayatta olmayan yazarlarla arkadaşlık nasıl bir şey?   

Bir teoriye göre, en iyi arkadaşımız 7 yılda bir değişir… Yazarlarla arkadaşlık, mahalleden, okuldan, işyerinden biriyle, kanlı canlı, yaşayan kimselerle kurduğumuz türden bir arkadaşlık mıdır? Emin değilim… Yani bin 100 sene evvel vefat etmiş biriyle kahve içmeniz, tren yolculuğu yapmanız imkansızdır. Bir yazarın sadece bir veya birkaç eserini okumak da onunla arkadaşlık tadı veren bir bağ kurmamıza yetmeyebilir. ‘Derde Deva Randevu’yu yazarken, epey kitap okumam gerekti. O zaman fark ettim ki, birçok yazarı aslında zannettiğim kadar iyi tanımıyorum. Cemal Süreya’nın bilgiye, teoriye ve insan ilişkilerine dair yaklaşımları, ona olan saygımı arttırdı. Orhan Veli’nin derinliğini fark ettim… Müteveffa yazarlarla arkadaşlık, aslında onlar sayesinde kendimizi tanımamıza yarıyor.  

‘Derde Deva Randevu’nun ikinci cildinde hangi merhum yazarları okuyacağız?   

Gene 11 yazar olacak. Dördünü söyleyeyim: Yunus Emre, Ahmet Mithat Efendi, Attilâ İlhan, Arthur Conan Doyle…  

Kitapta çizimlerin bulunması bu randevulara sizce neler kattı?   

Çizimler; edebiyatın, sinemanın erişemeyeceği bazı ifade alanlarına götürüyor bizi. Neşet Ertaş’ı burada bir aktör canlandırmıyor mesela. Ben ‘Neşet Ertaş bir ‘saz ağacından’ olgun bir saz kopardı’ cümlesini yazsam, tuhaf kaçar. Fakat bu sahne çizildiğinde cazip ve etkileyici bir ifade çıkıyor ortaya. Hakan Karataş, çizginin gücünden faydalanabileceğimiz formüller üretti. Ben de süreçte çizgilerle büyük işler, işlemler yapılabileceğini fark ettim. Hakan’ın çizimleri, Derde Deva Randevu’ya hem sanatsal bir değer, hem de inandırıcılık kattı. 

HAKAN KARATAŞ

BUKOWSKİ'YLE GÜLDÜM ORHAN VELİ'YLE HÜZÜNLENDİM

Kitabın çizeri Hakan Karataş sorularımızı yanıtladı.

‘Derde Deva Randevu’, sizin gibi usta bir çizer için ne ifade ediyor? 

Kitabı çizerken, bu büyük insanların yanına davet edilmiş, onlarla tanıştırılmış, muhabbet etmiş gibiydim. Dostoyevski kurşuna dizilmek üzereyken 28, Neşet Ertaş Yugoslavya’da hapisteyken 30 yaşındaydı, yanlarındaydım. Bukowski’yle güldüm, Orhan Veli’yle hüzünlendim. Böyle böyle her biriyle samimi oldum. İnsan kaybettiği samimi arkadaşından nasıl bahsederse, ben de öyle çizdim işte. ‘Derde Deva Randevu’, benim için tam bir saygı duruşu. 

Kitabın kapağı çok albenili. Murat Menteş’in son romanı ‘Antika Titanik’in kapağını da siz tasarlamıştınız. Çizimleriniz gayet sadeyken, neden bu kadar gözalıcı tasarımlar yapıyorsunuz? 

‘Titanik’in dört bacasından da kan püskürüyor!!’ yazıyor ‘Antika Titanik’in arka kapağında. Böyle bir şeyi gerçekten görsem, durup bakarım. Gözalıcı olmak zorundaydı yani. Derde Deva Randevu ise bir tür rüya takımı, şöhretler karması gibi. İki kitabın da kendine özgü içerikleri gereği, kapakları çok katmanlı ve kalabalık olmak durumundaydı.  

‘Derde Deva Randevu’daki öyküleri çizmeden önce nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz? 

İki gün kadar süren bir ön hazırlık aşaması oluyor. Öykünün geçtiği dönemin mimarisi, modası, teknolojisi vs. gibi detayları araştırıyorum. Öyküdeki şahsiyetin bulabildiğim bütün görüntülerine uzun uzun bakıyorum. Sahneler kafamda şekillendiğinde de küçük bir ön-eskiz yapıyorum. Murat’ın da dahil olduğu bu aşamada, işin en büyük ve zorlayan kısmı bitmiş oluyor aslında. 

Bir yazarla çalışmak, öyküleri, sahneleri bir başkasının yazması sizi nasıl etkiliyor? 

Zaman kazandırıyor. Yazmak ve çizmek bambaşka iki iş. Daha nitelikli işler üretebilmem için kendi alanımda kalmalıyım diye düşünüyorum. Çizgi roman yapmak, sinema filmi çekmeye benziyor. Işıkçısı, kostümcüsü, makyajcısı, kameramanı, efektçisi, asistanı, senaristi, yönetmeni... Çok fazla işi çizer tek başına yapıyor. Alabileceğim her yardımı almak isterim ve Murat, sağolsun üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. 

Bu kitabı bütünüyle benimsiyor musunuz? Yoksa sadece çizimleri mi sahipleniyorsunuz? 

‘Derde Deva Randevu’yu bir bütün olarak tasarladık ve kitabın her santiminde beraber çalıştık. Yazı ve çizginin yan yana değil de iç içe olmasını gözettik. Yani evet, bütününde benim de dahlim ve sorumluluğum var. 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN