Değerli taşlar arasında tahtını kimseye bırakmayan Lapis Lazuli, sadece bir süs eşyası olmaktan çok öte bir anlam taşıyor. Yüzyıllardır süregelen efsanevi bir sürecin sonunda ortaya çıkan bu taşın özü, sanatta 'ultramarin' adıyla anılan, derin ve asil bir maviye dönüşüyor. Kralların, din adamlarının ve sanatın büyük ustalarının gözdesi olan bu pigmentin elde ediliş zorluğu ve benzersiz parlaklığı, onu maddi değerinin çok ötesine taşıyor.
PIRLANTADAN DAHA KIYMETLİ
Lapis Lazuli, yüzyıllardır bilinen ve kullanılan en eski değerli taşlardan biri olmasına rağmen, asıl kıymeti öğütülüp toza dönüştürüldüğünde ortaya çıkıyor. Bu kaya parçasının içerisindeki gizli hazine, yüksek maliyetli ve zahmetli bir süreçle saflaştırılarak, dünya sanat tarihinin en asil rengi olan "ultramarin mavisi"ne dönüşüyor. Ultramarin pigmentinin elde edilişindeki zorluk ve eşsiz tonu, onu elmas ve pırlanta gibi geleneksel değerli taşlardan bile daha nadir ve pahalı kılıyordu.

ULTRAMARİN MAVİSİ NASIL YAPILIR?
Lapis Lazuli’den saf pigment elde etme yöntemi, adeta bir simya sanatı gibi yüzyıllardır ustadan çırağa aktarılıyor. İlk aşamada, taş incecik bir toz haline getiriliyor ve sadece en parlak mavi taneler dikkatlice ayrılıyor. Ardından bu mavi toz, balmumu ve reçine gibi bağlayıcı maddelerle karıştırılarak hamur kıvamına getiriliyor. Bu yoğrulmuş karışım, küçük topaklar halinde kaynar suda kaynatıldığında, balmumu eriyerek pigmentteki tüm yabancı maddeleri ve kirleri yüzeye çıkarıyor. Son işlemle geriye, saf ve pürüzsüz Ultramarin mavisi kalıyor.

SANATIN VE KRALLIĞIN ASİL RENGİ
Kuruma işleminin tamamlanmasının ardından elde edilen bu eşsiz pigment, tarih boyunca en prestijli eserlerde kullanılmıştır. Kralların görkemli giysileri, kiliselerin ve manastırların kutsal resimleri ile Rönesans'ın efsanevi başyapıtları, bu saf maviye borçludur. Rengin dayanıklılığı, parlaklığı ve derinliği, Lapis Lazuli’yi binlerce yıl boyunca sanat eserlerine eşsiz bir ruh ve kalıcılık katan vazgeçilmez bir hazine olarak konumlandırmıştır.
