Telefonun iyisini seçen palavra tarihi ayırt eder

Telefonun iyisini seçen palavra tarihi ayırt eder

Y. Hakan Erdem’in tarihe, tarihçilik mesleğine, tarih yazımına, kurgu eserlerine ve çeşitli konulara dair görüşlerini içeren söyleşileri ‘Sözden Kalanlar’ isimli kitapta bir araya getirildi. Erdem, kurgu türünde çalışmayı ‘kafesten çıkarak uçmak veya idman için ayağa takılan kurşun ağırlıkları çıkarıp koşmak’ diye tanımlıyor. Erdem “Bu türde yazarken azap çekmemek gibi bir seçenek olabileceğini dünya gözüyle görür, eğlene eğlene yazarım” diyor.

İNCİ DÖNDAŞ / İSTANBUL

Karar gazetesi yazarı da olan tarihçi-yazar Y. Hakan Erdem’in, bugüne kadar yayımlanan söyleşileri ‘Sözden Kalanlar’ isimli kitapta toplandı. Bu söyleşilerinde tarihsel metinlere eleştirel açıdan bakarak onlardan ne gibi sorular üretilebileceğini sorgulayan Erdem otomobil, cep telefonunun, ayakkabının iyisini, iyi tatilin nerede yapılacağını öğrenen bir toplumun iyi tarihi ucuz ve kötü tarihten ayırmayı da başarabileceğini iddia ediyor. Erdem “ ‘Siz bilin de, isterseniz yine palavra tarih anlatanlarla kendini tarih koçu, hatta giderek yaşam koçu sananların ürettiklerini okuyun’ demek benim için tarihe bir sadakat olduğu kadar tarihçi olarak beni yetiştiren topluma da bir borcu ödemektir” diyor. Erdem ile yeni kitabını konuştuk...  

Öncelikle söyleşilerinizi neden kitap haline getirdiniz? Bu kitabınız okura neler katacak? 

Eskiden kadıların önündeki perakende evrak belli bir kalınlığa ulaşınca ciltçiye gönderip bir cilt yaptırırlarmış. Binlerce ciltlik meşhur şeriyye sicilleri koleksiyonu böyle böyle ortaya çıkmıştır. Bu kitap da biraz öyle oldu. Kitap olmasını asla planlamıyordum ama teklif gelince, ‘E, hakikaten, büyümüş, kitap olmuş bunlar’ dedim… Biraz lâtife tabii ki… Asıl sebep, kâğıt üzerindeki müteferrik yazılara ulaşmak zaten zordur, dijital ortamda da çoğu artık ulaşılmaz durumda. Şimdi veya ileride birinin, Türkiye’nin 20 yıllık bir kesitinde kamusal alanda neler konuşulduğuna dair bir ilgisi uyanır da bakarsa memnun olurum. Bunun ötesinde okura neler katacağını bilmiyorum, ‘şunu bunu’ demek de pek haddime değil. Buna okur karar verirse daha sağlıklı olur. 

40 söyleşinin yer aldığı, sorulara verilen yanıtlarla şekillenen ve [o anlamda] bol yazarlı bir kitap. En çok hangi söyleşiyi beğendiğinizi sorsam? 

Zor bir soru soruyorsunuz… Cevapları veren hep ben olduğum için bunun ucu ‘Aferin bana, burada çok iyi konuşmuşum’ gibi bir yere çıkar. Öte yandan, söyleşi tanım gereği sorulan sorularla şekillenen bir tür. Bu konuda da çok şanslıydım. Sorular da cevaplar gibi ortada zaten. Bir söyleşideki kötücül sorular hariç, ‘Bu ne anlamsız bir soru’ dediğim hiçbir soruya muhatap olmadım. Onu da okuyan kolayca görecektir. Ama o söyleşiyi beğenmiyorum gibi bir şey de yok…   

‘Tarih-Lenk’ kitabı ve ardından o kitapla ilgili yapılan söyleşilerin de ‘Sözden Kalanlar’da yayımlanması okurun tarihle ilgili anlatılanlar arasında neleri ciddiye alacağı ya da almayacağı konusunda faydalı çalışmalar. Bu kitabı biraz daha farkındalık yaratmak için mi hazırladınız? 

Bir sosyal bilimci olarak ne üretiyorsam, ne düşünüyorsam onu sadece küçük bir grup akademikle değil, geniş anlamıyla toplumla da paylaşmak isterim. Türkiye’de nasıl ‘tarih’ üretildiği konusundaki bazı düşüncelerimi de velev ki bir muhalefet şerhi kabilinden olsun toplumla paylaştım. ‘Siz bilin de, isterseniz yine palavra tarih anlatanlarla kendini tarih koçu, hatta giderek yaşam koçu sananların ürettiklerini okuyun’ demek benim için tarihe bir sadakat olduğu kadar tarihçi olarak beni yetiştiren topluma da bir borcu ödemektir.    

Kitapta romanlarınızla ilgili yapılan söyleşiler de yayımlandı. Belgelerle iç içe biri olarak kurgu türünde yazmak konusunda neler söylersiniz? Bu türün sizin için zorlukları ve keyifli tarafları neler? 

Kurgu benim için kafesten çıkarak uçmak veya idman için ayağa takılan kurşun ağırlıkları çıkarıp koşmak, kısacası yazarken özgürlük demek. Kurgu türünde, yazarken azap çekmemek gibi bir seçenek olabileceğini dünya gözüyle görür, eğlene eğlene yazarım. Zorluk olarak niteleyebileceğim bir yönü yok. Kendi muhayyilemle ne derdim olacak?      

Söyleşilerinizdeki her bir yanıtınız yine tarihi pek çok bilgi içeriyor. Söyleşilerinize nasıl hazırlanıyorsunuz?  

Hiçbir söyleşiye özel olarak hazırlanmam. Sorulacak soruları bilemem ki… Sadece konuyu sorar öğrenirim. Eğer bir hazırlık varsa bu daha eskiden gelen, ta öğrencilik günlerime giden bir şey. Bu Google çağında gençler herhâlde bakıp insan bu bilgileri niye aklında tutar ki diyordur ama bizim için artık çok geç… 

BELGEYE ULAŞAMIYORSAN BOYNUN KILDAN İNCE OLUYOR

Tarihle ilgili yazmanın zorlukları nedir? Sizin gibi alanında titiz çalışan bir kişi bir belge veya bilgiye ulaşamadığında ne yapıyorsunuz? Hiç pes ettiğiniz bir konu oldu mu?   

Tarih zor ve zahmetli bir disiplin. Tarihçinin olgunlaşması zaman alıyor. Bir konuda binlerce belge bulsanız da işiniz kolay değil. Belgeler kendi başlarına bir anlatı oluşturmuyor ki, mevcut bilgimizle karşılaştırarak nasıl başı sonu olan bir hâle getireceksiniz? Kaldı ki aralarda boşluklar oluyor. İşte o zaman, gerekçenizi açıklayarak tahminde bulunabilir, makul bir spekülasyon yapabilirsiniz. Bir konuda hiç belgeye veya bilgiye ulaşamıyorsam değil pes etmek, boynum kıldan ince oluyor çünkü o konu benim için bitiyor! Konular açısından böyle, her üç durumda da bir sıkıntım yok. Fakat bazen okunamayan tek bir kelime uykularımı kaçırır. İşte o zaman bile, aylar hatta yıllar sonra tekrar bakar, yine bakarım. Yaşarken pes etmek diye bir şey yok…  

Bir söyleşinizde hiç kimsenin yazdığı her şey doğru olamaz diye bir yanıtınız var, tarih neden bu kadar farklı anlatılıyor, örneğin yurtdışında da bu kadar farklı görüşler mevcut mu?   

Tarih, bilimsel bir çalışma alanı, bilimin yöntemini kullanan bir disiplin tabii ki. Ama farklı anlatışlar bir sosyal bilim olmasından kaynaklanıyor. Vurgu, bakış açısı, tarihçinin kendi müktesebatı, dünya görüşü, önyargıları; hepsi ortaya farklı ürünler çıkmasını sağlıyor. Tarih çalışmalarında ‘normal koşullar altında’ diye bir şey yoktur. Hep anormal koşullar altında çalışırız. Birden fazla tarihçi aynı konuyu çalışsa ortaya farklı bir ürün çıkar. Tabii ki yurtdışında da böyledir ve gerekli olarak kötü bir şey değildir. Bilâkis, aynı konuda yazılmış farklı yaklaşımlara sahip eserleri okumak, tartışmaları değerlendirmek başlı başına keyiflidir. Yalnız, şöyle bir şey var, ideolojik veya değil, hangi sebeple olursa olsun yazanın temel tarihî olguları çarpıtmaması ve kendi kaynaklarına ihanet ederek onları tahrif etmemesi gerekiyor. Bizde maalesef bu çok yaygın.   

Bir okur olarak tarihçilerden kime güveneceğimizi nasıl bileceğiz?   

Bu aslında pek zor değil. Verdiği referanslarla yazdıklarının sınanmasına ve yanlışlanmasına imkân veren, kaynak gösteren, birincil kaynaklara inen, birincil olsun ikincil olsun tüm kaynaklarına eleştirel yaklaşan, belge kullanan, söylediğinin kanıtını okuyucusuna da sunan ve kullandığı belgenin dilini anlayabilen tarihçilere güveneceğiz. Tek bir kanıt sunmadan en olmayacak komplo teorilerini tarihî olaylara ve şahıslara uygulayanlara güvenmeyeceğiz. 

19-08/22/soz.jpg
Sözden Kalanlar Y. Hakan Erdem Timaş Tarih 440 sayfa/37.50 TL

TEZGAHTA BİRKAÇ ARAŞTIRMA VAR

Siz nasıl bir okursunuz? Hangi romanları, hangi yazarları okursunuz?   

Bilmem. Zor bir okurum herhâlde. Değişik kitapları değişik şekilde okurum. Hızla okuyup geçtiklerim, sayfalarını işaretlediklerim, okurken kurşun kalemle çizdiklerim ve hakkında not aldıklarım olur. Sevdiği metinleri döne döne okuyan bir okurum. İnsanın kafasına bir tezi bariz bir şekilde kakmaya çalışmayan romanları severim. Sizi ite kaka değil de haberiniz olmaksızın bir yere, kente, ülkeye, zamana hatta uzaya götürebilen romanlardan hoşlanırım. Mark Twain, Marguerite Yourcenar, Lawrence Durrell, Peter Ackroyd, Kazuo Ishiguro, Alice Walker, Umberto Eco, Isaac Asimov, Frank Herbert ve Kurban Said (müstear isimdir) aklıma gelen isimlerden… Türkiye’den de Oğuz Atay, Nahit Sıtkı Örik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Latife Tekin, Orhan Pamuk, Reha Çamuroğlu sanırım bazı eserleri itibarıyla bu listeye girer…  

Yazı tezgâhınızda üzerinde çalıştığınız yeni bir roman-araştırma var mı? İçerikleriyle ilgili bilgi verebilir misiniz?   

Birkaç tane araştırma var. Bir yandan Osmanlı kuruluş döneminin, diğer yandan Osmanlı modernleşmesinin sorunlarıyla uğraşıyorum. Tezgâhta roman yok. Ama olmasına da gerek yok. Bir roman kendini yazdırmak istediğinde, kâtibiyim, müheyyayım, hazırım.   

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN