Yabancı televizyon dizileri genellikle 40 ila 50 dakika arasında bir süreye sahipken, yerli televizyon dizilerinin 2,5 hatta 3 saate varan bölümleri, izleyici ve sektör profesyonelleri tarafından sıklıkla tartışılıyor.
Sıklıkla tartışma konusu olan Türk dizileri neden bu kadar uzun sürüyor ve Türk dizilerinin uzunluğu neden kaynaklanıyor gibi aramalar, meselenin güncelliğini koruduğunu gösteriyor.
Bu durumun temelinde televizyonlardaki mevcut reyting sistemi ve reklam politikaları yatıyor.
REKLAM GELİRLERİNİ MAKSİMİZE ETMEK İÇİN BÖLÜM SÜRELERİ UZATILDI
Türk dizilerinin bölüm sürelerinin uzamasındaki en büyük etken, televizyon kanallarının gelir modeli.
Kanallar, reklam verenlerden elde ettikleri ücretlerle varlıklarını sürdürüyor ve bu ücretler, dizilerin elde ettiği reyting oranlarına göre belirleniyor.
2000'li yılların ortalarında yapılan bir düzenleme ile, televizyon kanallarının 1 saatlik yayında en fazla 15 dakika reklam yayımlayabilme zorunluluğu getirildi.
Bu kısıtlama sonrasında, kanallar daha fazla reklam yayımlayabilmek için bölüm sürelerini uzatma yolunu seçti.
Böylece, 2010'lu yıllarda 90 dakikaya çıkan ortalama süre, günümüzde bazı yapımlarda 150 dakikayı aşan boyutlara ulaştı.
Netflix'in yeni projesi: 'Münevver Dosyası' tartışmaları büyütecek!
AİLE İZLEYİCİSİNİ KİLİTLEME STRATEJİSİ
Televizyon kanalları, 'prime time' olarak adlandırılan akşam 20.00–20.30 saatlerinde yayınlanan dizilerle genellikle 'aile izleyicisini' hedefliyor.
Amaç, aileyi yaklaşık 23.00'e kadar ekran başında tutmak.
Bu hedef doğrultusunda, dizilerin kurgusu da yavaş ilerleyecek şekilde tasarlanıyor.
Karakterlerin uzun bakışmaları, çay demlenmesi, mutfak sahneleri gibi günlük yaşam detayları, hesaplanmış birer süre doldurma aracı haline geliyor.
Yapımcılar, hikayenin hızlı ilerlemesi durumunda izleyicinin anlık kopmalarda konuyu kaçırma endişesi yaşayacağını düşünürken, bu uzatma politikası tam tersi bir etki yarattı.
İzleyici, sahneler uzatıldığı, gereksiz bakışmalar ve sonuca varmayan paralel hikayeler kullanıldığı için diziye her an dahil olabilme konforuna alıştı.
DİZİLERİN KÖKENİ: SABUN VE DETERJAN ÜRETİCİLERİNİN SPONSORLUĞU
Türkçede 'pembe dizi' olarak da adlandırılan bu türün İngilizce karşılığı olan 'soap opera' terimi, ismini gerçekten de sabundan alıyor.
20. yüzyılın başlarında ABD'de, sabun ve deterjan üreticileri, ev kadınlarına yönelik melodramatik radyo tiyatrolarına sponsor oluyor ve reklam veriyordu.
Bu sponsorlar, yayın bloklarını satın alıp reklamlarını ağırlıklı olarak kadın dinleyicilere pazarlıyordu.
O dönemden bu yana, reklam verenlere pazarlama mantığı değişmedi.
Günümüzde de diziler, temel olarak reklamverenler için bir platform görevi görüyor.
Kızılcık Şerbeti'ne bir 'Elif' daha! Fatih ile Nursema şimdi ne yapacak?
TEKRAR EDEN HİKAYE PARADİGMALARI VE KONSEPT İTHALİ
Sektörde yüz milyonlarca TL'lik bir hacim bulunmasına ve onlarca yapımın üretilmesine rağmen, kaliteli bir Türk dizisi var mı sorusunun yanıtı çoğunlukla, "Hayır" oluyor.
Hikayeler genellikle belli ve tahmin edilebilir melodrama paradigmalarını takip ediyor.
Sevilen, bağımlılık yaratan bu yapımlarda; nefret edilen ancak çekici kötü karakterler, abartılı çatışmalar ve her bölüm sonunda izleyiciyi meraklandıran şok finaller kullanılıyor.
Konu ve hikayelerdeki kısıtlılık, yapımcıları kısa ve etkili Güney Kore dizileri gibi yabancı konseptleri ithal etmeye itiyor.
Reytingler devam ettikçe, senaryo kalitesi düşse bile hikaye ucuz tekniklerle uzatılıyor.
Reyting kaybı yaşandığında ise, hikayenin nasıl sonlanacağını yazarlar bile bilmediği için, yapımlar aceleci ve baştan savma finallerle yayından kaldırılıyor.
KÜRESEL TREND: KISA VE ETKİLİ HİKAYE ANLATIMI
Dünya genelindeki dizi sektörü, izleyici talebine uygun olarak farklı bir yönde ilerliyor.
Küresel izleyici artık hikayenin ne zaman biteceğini bilmek istiyor, çünkü mükemmel bir son, hikayenin kendisi kadar büyük önem taşıyor.
Çok fazla bölüm sayısı, yaratıcılığı ve diziye olan ilgiyi azaltıyor.
Günümüzde birçok izleyici, uzun bölümlü yapımları izlemeye başlamadan reddediyor.
Tıpkı bir romanda sayfa sayısını bilmek gibi, izleyiciler de bir dizinin ne kadar süreceği konusunda bir sınırlama istiyor.
Ancak, yerli dizilerde bu sınırlama mevcut değil.
Bir Netflix dizisinin koca bir sezonu, bazen tek bir yerli dizi bölümü süresinde tamamlanabiliyor.
Dijital platformlar aslında gelişmiş birer televizyon kanalı! 'Televizyon öldü' yalanı
İZLEYİCİYE HİTAP EDEN ŞAŞAA VE İNSANİ ÇATIŞMALAR
Yerli diziler, ihraç edilerek Balkanlar'dan Latin Amerika'ya, Arap dünyasından Orta Asya'ya kadar geniş bir coğrafyaya ulaşıyor.
İzleyicinin bu yapımları sevmesinin nedenlerinden biri, kendi yaşamından farklı bir pencere açması.
Kocaman konaklar, lüks arabalar, manzaralı köşkler, gösterişli kıyafetler ve aldatma, dedikodu, bolca kavga gibi insani çarpışmalar; izleyicinin dikkatini çekiyor.
Dizilerin içeriklerinde Türk kültürüne dair öğeler nadiren bulunsa da, izleyici bu şaşaa ve ihtişam dolu dünyaya kapılmayı seviyor.
Ne var ki, eleştirmenlere göre, bu uzun soluklu yapımlar izleyiciye herhangi bir değer katmazken, zaman, sinir, sabır ve huzur gibi pek çok şeyi alıp götürüyor.
