Zweig umut verdiği için çok okunuyor

Zweig umut verdiği için çok okunuyor

Son yılların en çok satan yazarı Stefan Zweig’ın kitaplarını Türkçeye çeviren Ahmed Arpat’a yazarın bu kadar okunmasının sırrını sorduk. Arpat “Zweig hiçbir zaman ümitsiz değildir; yapıtlarını okuyanı yüreklendiren, ona yaşama sevinci veren bir umut yazarıdır. Eminim ülkemizde okurlar Zweig’ı daha çok insancıl, barışsever olduğu için yeğliyor” dedi.

RÖPORTAJ: İNCİ DÖNDAŞ

Türkiye’de son yıllarda kitapları en çok satan isim kuşkusuz Stefan Zweig. Yazarın telif hakkının olmaması nedeniyle pek çok yayınevi onun onlarca kitabını yayımladı, yayımlamaya devam ediyor. Zweig’ın kitaplarını Türkçeye çeviren isim denilince akla ilk gelen Burhan Arpat. Arpat, oğlu Ahmed Arpat’ı da tıpkı kendisi gibi çeviriye yönlendirmiş. Arpat da Stefan Zweig’ın çevirilerinin yanı sıra özellikle Heinrich Böll, Gerhard Hauptmann, Hermann Hesse, Anna Seghers, Alfred Döblin, Joseph Roth, Pablo Neruda, Johannes Mario Simmel, Robert Musil, Thomas Bernhard ve Harry Mulisch’ten çeviriler yapmış. Arpat “İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde okuduğum yıllarda Hermann Hesse’nin ‘Gençlik Bunalımları’ adlı romanının çevirisiyle bu ‘görev’e başladım. Hesse’yi Heinrich Böll’ün ‘Palyaço’su ve Gerhart Hauptmann’ın ‘Sevgili Wanda’sı izlemişti” diyor. Arpat ile mesleğini ve Stefan Zweig’ın çok satmasının sırrını konuştuk.

Babanız da çevirmendi, onun size bu meslekteki en önemli öğretisi ne oldu? 

Babam Almancadan çeviriler yapmaya 1943’te başlamış ve ilk olarak da Stefan Zweig’ın başyapıtı ‘Yıldızın Parladığı Anlar’ı dilimize kazandırmış. Onun bana bıraktığı en önemli öğreti, buna ilkesi de diyebilirim, yaptığı tüm çevirilerin konularının insancıl, savaş karşıtı ve barış yanlısı olmasıdır! Ben de çeviri yaşamım boyunca bu ilkeye hep sadık kaldım. Çevirilerimin arasında konuları polisiye, aşk veya serüven olan tek yapıt yok. Babam o yıllarda beni hep manen desteklemiş, hiçbir zaman yaptığım çevirileri okuyup da ‘Şunu şöyle yap’ dememişti. Beni o konuda özgür bırakmıştı. Metni çevirmeden önce ya da çevirdikten sonra üzerinde konuşurduk fakat hiçbir zaman yaptığım çeviriye karışmamıştı.

Şimdiye kadar kaç eserin çevirisini yaptınız?

Şimdiye kadar 60’ın üzerinde yapıtı Almancadan Türkçeye çevirdim.

Türkiye’de şu an çok satan bir yazar. Neden bu kadar okunduğuyla ilgili düşünceleriniz nedir?

2007 yılından bugüne 30 öyküsünü, dokuz da mektuplaşma, deneme, roman ve gezi yazılarını çevirdiğim Zweig’ın anlatımı kanımca Türk okurunun doğasına yatkınlık gösteriyor. O bizden bir yazar gibi okunuyor. Yaşama ve insana olan iyimserliği hemen hemen her yapıtında görülüyor. Zweig hiçbir zaman ümitsiz değildir; yapıtlarını okuyanı yüreklendiren, ona yaşama sevinci veren bir umut yazarıdır. Zweig barışın ve iyiliğin hep üstün geleceğini düşünmüş, umut etmiş ve yaşamının son dakikasına kadar da bu amaçla yazmıştır. Eminim ülkemizde okurlar Zweig’ı daha çok insancıl, barışsever olduğu için yeğliyor.

Size göre roman, hikaye, şiir, deneme gibi hangi türün çevirisini yapmak daha zorlayıcı?

Roman, öykü ve deneme türlerinin yanısıra mektuplaşmaları da yeğliyorum. Her birinin de kendine göre çekiciliği olduğu için çevirirken zorlanmıyorum. Yazarı ve yapıtını sevdiniz mi zorlanma söz konusu olmaz.

Metinlerinin çevirisinde en çok zorlandığınız isim kim?

Çeviri yaparken zorlandığım bir yazar yoktur diyebilirim. Diğerlerinden değişik bulduğum iki yazar var: Bunlardan biri Robert Musil, diğeri de Alfred Döblin. Çünkü anlatımlarını ilginç, konularını çekici buldum. Bence bir çevirmen zorlanacağı metni hiç eline almasın daha iyi. Zorlamayla iyi bir çeviri ortaya çıkmaz.

Her dil bilen çeviri yapamıyor, bir çevirmende bulunması gereken özellikler nedir? 

Sadece yabancı dil bilmek, başarılı çevirmen olmak değildir. Çevirmenin hem yapıtın yazılmış olduğu dili, hem de Türkçeyi çok iyi bilmesi gerekir. Edebi bir eser çevirmek için genel kültür de gereklidir. Çevirmen çevirdiği dilin kültürünü, ülkesini tanımalıdır! Yazarla ve metinle böyle bir yakınlaşması olamazsa hiç çeviri yapmasın daha iyi. Bu mesleğe atılan kişinin edebiyatçı/yazar yanının olması da yararınadır. Burada belirtmek istediğim bir görüş var: Çevirmenler kültürler ve toplumlar arasında köprüler oluşturma görevini üstlenmiş kişilerdir. Bunu unutmamak gerekir! Ancak ülkemizde bazı yayıncılar yabancı edebiyata ağırlık verirken çevirmenler olmadan ayakta kalamayacakları gerçeğini pek önemsemiyorlar.

Çevirmenliğin size kattıkları nedir?

20’nci yüzyıl Alman Dili Edebiyatı’nın önder yazarlarını dilimize kazandırırken, o yüzyılın Avrupa’sındaki toplum yapısından, işçi hareketlerine, Nazilerden zengin patronlara, köylü ayaklanmalarından gençlik sorunlarına kadar çok değişik şeyleri öğreniyorum. Bütün bunların sadece okurun değil çevirmenin de genel kültürüne katkısı oluyor.

Şu an hangi kitapların çevirisi üzerinde çalışıyorsunuz? 

Şu sıralar Alfred Döblin’in bir yapıtını çeviriyorum. Yıllar önce aynı yazarın ünlü romanı ‘Berlin-Aleksander Meydanı’nı çevirdiğim için bu yapıtını da severek ve büyük ilgi duyarak Türkçeye kazandırıyorum.

 

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN