70’lerin namuslu solcularından mektuplar

70’lerin namuslu solcularından mektuplar

Erol Cihangir’in yayına hazırladığı ‘Halit Refiğ’e Mektuplar’ çıktı. Mektuplar ‘sol’un ‘70’li yıllarda düşmanlaştırdığı hakiki solcuların kalemlerinden ilk tanıklıklar olduğu için önemli. Refiğ ve Metin Erksan namuslu solcular olduklarından işsiz kaldı. Erksan, Refiğ’e, “Bugüne kadar Bodrum’u görmedim. Ülkemin güneyinde tatile gidemedim. Parasızlıktan” diye yazmıştı. Bu satırları Bodrum’da yaşadıkları ‘moda’ cinsel ahlâksızlıklarını edebiyatlarına malzeme yapan sefillerin okumalarını çok isterim

TANER AY

Türkiye’de ‘sol’ ve ‘sağ’, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Soğuk Savaş’a hizmette cehâletin ve kötülüğün sıradanlaştırılmalarıyla tesis edilen ‘tetikçi’ akımlar olmuştur. Her iki taraftan farklılaşarak çıkan düşünce insanlarının sayısıysa maalesef çok azdır. Biraz kafası çalışan, biraz okuyan ve biraz da bir şeyin iç yüzünü öğrenmek hevesinde olanların hemen hepsiyse, düşmanlaştırılıp sistem dışına atılmışlardır. Cemil Meriç’in, Hikmet Kıvılcımlı’nın, Safiye Erol’un, Mehmet Ali Aybar’ın, Kemal Tahir’in, Mitat Enç’in, İdris Küçükömer’in, Metin Erksan’ın, Halit Refiğ’in ve Oğuz Atay’ın dramlarını anımsayın.

05kr02-man1.jpg
2009’da vefat eden yönetmen, senarist, yazar ve öğretim görevlisi Halit Refiğ gençlik günlerinde

SİSTEM DIŞINA ATILANLARIN HİKÂYESİ

Geçtiğimiz günlerde değerli dostum Erol Cihangir’in yayına hazırladığı ‘Halit Refiğ’e Mektuplar’ Doğu Kütüphânesi’nden çıktı. Gülper Refiğ sohbetlerimizde mektuplardan sık sık bahsettiği için, onların kitaplaşmasını epeydir merakla bekliyordum. Bu mektuplar, ‘sol’un ‘70’li yıllarda düşmanlaştırdığı hakiki solcuların kalemlerinden ilk tanıklıklar olduğundan, çok önemlidirler. Oğuz Atay’ın sistem dışına niçin atıldığını, yakın arkadaşları olan rahmetli Emin Ersoy ağabeyimden ve Barlas Özarıkça’dan çok dinlediğim için bilgi sâhibiydim. Benim ruhumu en fazla acıtan şeyse, o yıllarda Oğuz Atay’ın yazdıklarını dem masası arkadaşlarının bile okumamış olmalarıydı. Dönemin bazı ‘sol’ görüşlüleri Bâb-ı Âli’den ve devlet kurumlarından yararlanmak amacıyla çeteleştiklerinden, Oğuz Atay’ın romanlarını ve hikâyelerini kimse basmıyordu. Sonunda ‘Tutunamayanlar’ ve ‘Tehlikeli Oyunlar’ Hayati Asılyazıcı’nın Sinan Yayınları’ndan çıktı ama, bildiğim kadarıyla hiç satmadı, kitaplar matbaadan geldikleri paketleriyle hurdaya gitti. Bir kısmı da su basmasına uğradığından, onlardan okunamayacak durumdakiler çöpe atılmışlardı. Halit Refiğ’in ‘Ulusal Sinema Kavgası’nı ‘sağcı’ Hareket Yayınları bastı, Metin Erksan’ın ‘Sevmek Zamanı’ filminin senaryosunu da öyle. Bu adamlar hakiki ve namuslu solcular olduklarından ‘70’lerde işsiz ve parasız kaldılar. Metin Erksan ’77 yılında Halit Refiğ’e, “Ben bugüne kadar Bodrum’u görmedim. Yani ülkemin güneyinde bir tatile gidemedim. Parasızlıktan,” diye yazmıştı. Bu satırları Bodrum’da yaşadıkları ‘moda’ cinsel ahlâksızlıklarını edebiyatlarına malzeme yapan sefillerin okumalarını çok isterim. Aynı yılda yazdığı bir başka mektubunda da, “Halitçiğim ben sana açım diyorum.

Yirmi yaşında bir kıza bakamadım da kız nihayet açlıktan kaçtı. Soğuktan dönen casuslar olduğu gibi Gül de nihayet açlıktan kaçtı. Doğrusu bu. Gerçeği bu,” diyecektir. Gülper ve Halit Refiğ çiftinin Amerika serüvenlerini biraz bildiğimden, Gülper Hanım’ın kocasının gözlerindeki mutsuzluğa tanık olduğunda, sorduğu soruyu ve Halit Refiğ’in yanıtını kitabın Gülper Hanım ile yapılmış bölümünden okumanızı isterim. Halit Refiğ de benim gibi yurt dışına çıktığında kendisini rahatsız hisseden ve sokak kedilerini özleyenlerden olduğu için, onun kısacık yanıtının aslında ne kadar fazla şeyi birden ifâde ettiğini anlayabiliyorum.

05kr02-man3.jpg
Metin Erksan

ÜLKESİNE YABANCILAŞMIŞ ‘MÜNEVVER’ KALABALIĞI

Emin Ersoy’un teşvik etmesiyle Sinematek’e üye olduğumda, oradaki ‘politik’ yönetimin Metin Erksan’a ve Halit Refiğ’e düşmanlık beslediklerini bilmiyordum. Lisede öğrenciydim, bu iki büyük yönetmenden seyretmek istediğim pek çok film vardı. Onların gösterilip gösterilmeyeceğini oradakilere sık sık soruyordum ama, kimse bana bir yanıt vermiyordu. Ne zaman film seyretmeye gitsem, hep aynı masada oturup bıyıklarını sıvazlayan bir kırantanın düşmanca bakışlarından, sorularımdan rahatsız olduğunun da farkındaydım ama, bir anlam veremiyordum. Adam üstelik iyi bir hikâyeci olarak biliniyordu. Sonra Türk Sineması ile en fazla ilgilenen bir sinema yazarımızı Sinematek içinde dövdürttüğünü ‘Yedinci Sanat’ dergisinden okudum. O günden sonra sinemalarda göremeyeceğim ‘Demir Perde’ filmlerini Sinematek’te seyretmeye devam ediyordum ama, ülkesine yabancılaşmış ‘münevver’ kalabalığı yüzünden Türk sineması için ’76 sonrasındaki mekânım Sinema Televizyon Enstitüsü olmuştu. Mevsim kış ise, o yıllarda Balmumcu’ya gidip gelmek pek zordu. Örneğin, semtin arka sırtlara aç kurtların inmesi, gazetelerin uydurma haberlerinden değildi. Ama, bir Akad, bir Erksan veya bir Refiğ seyretmek için her şeye katlanılıyordu.

05kr02-man.jpg

Mektupları kitaplaşması için Doğu Kütüphânesi’ne veren Gülper Refiğ’e ve mektupları yayıma hazırlayan Erol Cihangir’e müteşekkirim. Ayrıca, Erol’un ‘Mektuplara Dair’ başlığıyla kaleme aldığı takdim yazısının da nefis bir edebiyat örneği olduğunu belirtmeliyim...

UNUTULAN YA DA BİLİNMEYEN OLAYLAR

Niçin Akad, niçin Erksan ve niçin Refiğ sorularının yanıtlarını ‘Halit Refiğ’e Mektuplar’da bulacaksınız. Metin Erksan’ın mektuplarındaki küfürlü üslûp o kadar sahici ki, insanı hiç rahatsız etmiyor. Halit Refiğ çok haklı, Metin Erksan’ınki tam bir ‘Kaptan Ahap’ mizacı. Metin Erksan en önemli şeyi Nadir Nadi’nin karısı Berin Nadi için söylüyor. İddiasına göre, ‘solcu gazetesi’nin bu patroniçesi, ‘sağcı gazetesi’nin patroniçesi Nazlı Ilıcak’a, “Tercüman’da Metin Erksan hakkında bir şey yazdırma, sosyalisttir o!” demiş. Doğruysa da hiç şaşırmam. Oğuz Atay’ın Sait Faik Hikâye Armağanı’na katılıp elenmesini ilginç bulacağınızdan eminim. Ona bir Oktay Akbal bir de Hilmi Yavuz oy vermiş. İkisi de ‘yerli’ yazar olduğundan, pek olağan bir ‘vak’a’. Amerika’daki ‘Türk edebiyatı’ soytarılığınıysa unutmuştum, Oğuz Atay’ın Halit Refiğ’e ’76 yılında yazdığı mektubu okuyunca anımsadım. Atay’ın ifâdesiyle, Yaşar Kemal dinleyicilere “Vietnam’dan ne haber?” diye seslenince, Amerikalılar “Vay canına, ne müthiş lâf!” deyip, donup kalmışlar. ‘Halit Refiğ’e Mektuplar’da böyle çok ‘unutulan’ ve çok ‘bilinmeyen’ var, hepsine bayılacaksınız.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN