Demirel, 23 Aralık 1999 tarihinde İnönü belgeselinin tanıtım töreninde Merhum İsmet İnönü için şöyle demiş: “İnönü’nün anlatılması pek kolay değildir. Evvela iyi anlaşılması lazımdır. Anlaşılması zor, anlatılması zordur. Çünkü bu büyüklüğün icabıdır. Yani kolay anlaşılsa kolay anlatılsa büyüklük ortadan kalkar. Rahmetli İnönü anlatılamaz, ne kadar anlatmaya çalışsanız boşlukta kalacaktır. Anlatmaya çalışanın kusuru değildir. Anlatılmaya çalışılan kişinin zorluğudur.”
ÖMER FARUK
Bugün bu yargı, ölümünün 10. yılında kendisi için de geçerli sayılsa yeridir: Demirel’in anlatılması pek kolay değildir. Evvela ‘iyi anlaşılması’ lazımdır...
Bir ‘Demirolog’ olan Tanıl Bora’ya göre “merkez sağ diye bir şey varsa, o açıortay Demirel’dir” işte: Hem milliyetçi hem İslamcı hem liberal hem devletçi! Demirel’i bundan daha iyi özetleyen ve tanımlayan bir cümle yok sanıyorum. Mütevekkil, mütedeyyin, çalışkan, hayat mücadelesini ciddiye alan, hiçbir zaman şikayetçi olmayan bir Anadolu ailesi. Ve yirmili yıllarda Anadolu: Kendi içine kapalı, çatlamış toprakla mavi gök arasında tabiatın zulmüyle mücadele eden yüzlerce Türkiye... Devlet, veren değil daha çok alan/toplayan! Demirel’in doğup yetiştiği aile/ortam/ülke böyledir işte. Dünyayı kucaklayıp kaldırmak isteyen, çalışması-sistematiği-güçlü hafızası ve belagatiyle arkadaşları arasında çabucak fark edilen bir köylü çocuğudur o. Devletin öğrencisi. Parasız yatılı. İstanbul Teknik Üniversitesi 1948 yılı mezunu. Sonra bürokrasi ve Amerika. Demirel Cumhuriyet’in köylerden ‘devşirip’ parasız okuttuğu, ‘yetiştirip’ büyük adam yaptığı kuşağın tipik bir örneği gibi. Rejime olan sevgisini-saygısını ve bağlılığını burada aramalı.
Daha lisede Yakup Kadri’nin ‘Yaban’ romanını adeta ‘ezberler gibi okumuş bulunan’ Demirel’in uzun politik yaşamında bütün amacı devletle (laik rejim) halk (dindar köylüler) arasındaki mesafeyi kapatma, ikisini uzlaştırma mücadelesi gibidir. 28 Şubat’ta çokça tartışılan tutumunda bile... Her fırsatta ifade ettiği gibi, içerisinde ‘darağaçlarının gölgesi’ bulunan bir odada/koltukta oturup çalışmak ve vazifesini yapmak zorunda kalmıştır.
Tanıl Bora Demirel’in politik macerasını ‘altı dönemde’ özetliyor: İkbal (1965-1969), idbar (1971-1973), Cepheci (1973-1980), Ufunet (1980-1987), Phoenix (1987-1993) ve Devlet Fikrinin Adamı (1993-2000).
‘İkbal’ döneminin Demirel’i, çıkıp geldiği yoksul Anadolu köylerini ışıklandırmayı, suya kavuşturmayı yani ‘iş yapmayı’ mühendis/politikacı kimliğinin ödevi sayar. ‘Mühendis’ mitolojik bir kahraman gibidir onun dünyasında. Vatan kılıçla-silahla-topla-tüfekle korunacak bir arazi parçası değil, kazmayla-kürekle-buldozerle ‘yapılacak/imar edilecek’ bir arazidir ona göre. Yapamayan/yalnız eleştiren/iktidarsız Sol’a karşı yapan/imar eden/rakamlarla konuşan, modernleşmeyi toplumun ‘kültürel değerlerini’ değiştirmekte değil ‘ekonomik verilerini’ değiştirmekte gören muktedir Sağ’ın sesidir o. ‘İdbar’ döneminde şapkasını alıp kaçmamış, daha güçlü dönmek için geri çekilmiştir yalnızca. ‘Cepheci’ Demirel karikatürleşmiş bir ‘soğuk savaş’ politikacısı: milliyetçi ve anti-komünist. ‘Ufunet’ yıllarında katıksız liberal demokrat. Küllerinden doğup yeniden ve son kez geldiğinde ne Türkiye eski Türkiye’dir artık ne kendisi eski Demirel. Özal’ın ölümüyle Çankaya’ya zıplayıp (aslında kaçıp, evet bu kez sahiden ‘geri dönmemek için’ şapkasını alıp kaçıp) “devlet fikrinin adamı” olur.
Bora’nın kapsamlı ve objektif biyografisini okurken, Demirel’in en çok, ilk kez iktidara geldiği 65-71 ve siyasi yasağı bulunduğu için oy kaygısı olmadan muhalefet ettiği, alabildiğince liberal değerleri savunduğu 80-87 arasından hoşlandığımı fark ettim. Artık ‘tarihin içinden’ seslenen Demirel’in uyarıları bugün de çok anlamlı bana göre: “Doğrusu devlet, komünistin de faşistin de militaristlerin de eline geçmesin... Cumhuriyet sözü sadece isimdir. Buna soyadı lazımdır. Demokratik cumhuriyettir soyadı... Hukukun üstünlüğü ve devlet ciddiyeti lüzumsuz şeylermiş gibi terk edildi... Benim insanım kendi ülkesinde, kendi devletinin esiri olmaktan kurtulacak... Güvenlik için hürriyetten vazgeçenler kısa bir süre sonra her ikisinden de olurlar... Devlet hukukun dışına çıkarsa devlet o takdirde Kuyucu Murat Paşa devleti olur... Değişik şeylerin düşünülebildiği sistem, kapitalist ya da sosyalist sistem değildir, hür ve demokratik sistemdir.” Ve güçlü Demirel belagatiyle daha nice cümle...
Bana en uzak iki Demirel’se “milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz” diyen ‘Cepheci’ Demirel ile “devlet fikrinin adamı” Demirel kuşkusuz. 28 Şubat’ta kendisine küsen sağ seçmen için de öyle olmalı ki, Menderes-Özal-Erdoğan ‘zincir fotoğrafı’ arasında pek doğal olarak yer alması gereken Demirel’e hiç yer verilmiyor, yok sayılıyor. Evet, onu anlamak istiyorsanız Tanıl Bora’nın kitabını okuyunuz. Bir homo-politicus olan Demirel’i anlamak, uzun politik yaşamıyla sarmalanan ‘Türkiye’yi anlamaktır’ çünkü.