ABD’li ressam Margaret Ross Tolbert liderliğinde hazırlanan, Anadolu’dan Florida’ya su kaynaklarını ele alan ‘Proje Su’ kitabı Türkçede. KARAR’a konuşan ve 1980’lerde Türkiye’ye yaptığı ziyaretin ardından suya bakışının değiştiğini söyleyen Tolbert, “Türkiye’nin köklü su kültürü, modern dünyadaki su anlayışımız için de önemli dersler sunuyor. Florida’daki doğal su kaynaklarıyla Türkiye arasındaki benzerlikleri keşfetmek, suyun sınır tanımayan bir yaşam kaynağı olduğunu kanıtlıyor” diyor.
SALİHA SULTAN
Amerikalı ressam Margaret Ross Tolbert, görsel sanatlar alanında su kültürünün tarihsel ve çevresel önemine dikkat çeken çalışmalara imza atan bir isim. Tolbert, aynı zamanda 1980’lerde İstanbul’a yaptığı ziyaretin ardından Ayasofya’nın büyüleyici mozaiklerinden Yerebatan Sarnıcı’nın derinliklerine, Topkapı Sarayı’ndaki el yazmalarından Selçuklu çinilerinin zengin mavisine kadar pek çok kültürel unsurumuzdan etkilenen bir isim.
Türkiye’deki deneyimleri sanatsal bakış açısını ve suya olan yaklaşımını köklü bir şekilde dönüşteren Tolbert’in liderliğinde hayata geçirilen ‘Proje Su’ (Water Project: Leto Joins the Springs) kitabı Amerika, Kanada ve Türkiye’de aynı anda yayımlandı. Ülkemizde sadece Minoa Kitabevi’nde satışa sunulan kitap, sanatçının Likya bölgesinden Florida’nın artezyen kaynaklarına kadar uzanan araştırmalarını ve sanat yolculuğunu kapsıyor. Anadolu’nun hem su kültürüne hem de çevresel sorunlarına ışık tutan, görselleri ile de bir sanat eserine dönüşen kitap ayrıca hayat kaynağımızın korunması için bir çağrı niteliğinde. Tolbert’le Karar okurları için konuştuk.
Sevgili Margaret, Türkiye’den Florida’ya uzanan ‘Proje Su’nun ortaya çıkış hikayesi nasıl oldu? Bu projeye başlarken ilham kaynağınız neydi?
Türkiye, suyun tarih boyunca kültürel ve manevi bir öneme sahip olduğu özel coğrafyalardan biri. Burada su perilerine adanmış tapınaklardan kehanet merkezlerine, şifa amaçlı ziyaret edilen kaynaklardan ritüellere kadar uzanan köklü bir su kültürü var. Bu zengin geçmiş, suyun sadece fiziksel bir kaynak olmadığını, aynı zamanda toplumların hafızasında ve kimliğinde derin izler bıraktığını gösteriyor.
‘Proje Su’ da işte bu anlayışın bir yansıması olarak doğdu. Florida’da yürüttüğümüz ‘AQUIFERious’ projesi sırasında yer altı karst akifer sistemlerinin Türkiye ile büyük benzerlikler taşıdığını keşfettik. Bu benzerlik, suyun sınırları aşan ve kültürler arasında bir bağ kuran evrensel bir varlık olduğu fikrini pekiştirdi. Böylece, Türkiye’deki su yollarını ve suya dair kadim ritüelleri inceleyerek, suyun geçmişten günümüze uzanan hikâyesini sanat aracılığıyla anlatmaya karar verdim.
Türkiye’de karşılaştığım suyla ilgili gelenekler ve uygulamalar, geçmişte Florida’nın yerli halklarının da benzer ritüellere sahip olup olmadığını hayal etmemi sağladı. ‘Proje Su’, bu keşif yolculuğunu geniş bir perspektife taşırken, suyun korunması ve ona duyulan saygının yeniden hatırlatılması için bir çağrı niteliği taşıyor.
Türkiye’deki ziyaretlerinizde gözlemlediğiniz su kültürü size neler öğretti? Türkçede suyla ilgili ‘Su gibi aziz ol’, ‘Su gibi git gel’ gibi deyimler ve ritüellerimiz var, bunlardan haberdar oldunuz mu?
Evet. Türkçedeki suyla ilgili atasözleri ve deyimleri keşfettiğimde, Türkiye’de suyun yalnızca bir kaynak değil, aynı zamanda kültürel kimliğin ve toplumsal hayatın temel bir unsuru olduğunu fark ettim. Türkiye’de ve Florida’da olduğu gibi, bazı bölgelerde görünmeyen yer altı suları akar; ancak Türkiye’de suya duyulan farkındalık çok daha derin ve eskiye dayanıyor.
Türkiye’de kutsal ve şifalı su kaynaklarından su toplayan insanların gelenekleri, bu toplumun suya verdiği manevi değeri açıkça ortaya koyuyor. Bu ritüeller ve ifadeler, yalnızca geçmişin bir yansıması değil, bugüne kadar devam eden güçlü bir bağın göstergesi. İnsanlar suya dair geleneklerini paylaşmayı, konuşmayı seviyor ve bu farkındalık günlük yaşamın bir parçası olmaya devam ediyor. Türkiye’nin köklü su kültürü, modern dünyadaki su anlayışımız için de önemli dersler sunuyor. Florida’daki doğal su kaynaklarıyla Türkiye arasındaki benzerlikleri keşfetmek, suyun sınır tanımayan bir yaşam kaynağı olduğunu kanıtlıyor.
Hayat kaynağımız su, sanatınızda nasıl bir ilham kaynağı ve anlatım aracına dönüştü?
Su, gerçekliği sihirli bir şekilde değiştiriyor; yansıttığı ve kırdığı ışıkla başka bir dünyaya dair bir bakış açısı sunuyor. Bu özellikleri, suyun resimlerimde belirgin bir şekilde yer almasına neden oldu. Su kaynaklarına daldığımda hissettiğim özgürlük duygusunu izleyiciye aktarmak istiyorum. Bu deneyimi yeniden yaratarak resim sürecime yansıtmak, izleyicinin de bu deneyimi hissetmesini sağlamak istiyorum.
Bu sadece görsel bir etki mi, duygusal bir bağınız da var mı?
Suyun sadece görsel değil, aynı zamanda duygusal bir etkiye sahip olduğunu söyleyebilirim. İlk kez Florida’daki su kaynaklarında yaptığım dalış, suyun görsel ve duygusal etkisini doğrudan deneyimlememi sağladı. Işığın su altında nasıl kırıldığını, hareket ettiğini ve alanı nasıl şekillendirdiğini gözlemlemek, benim için oldukça etkileyiciydi. ‘Aquiferious’ projesi, sanat, bilim ve çevre çalışmalarını birleştirerek doğal su kaynaklarının korunması için bir hareket başlattı. ‘Proje Su da aynı şekilde, Türkiye’ye su kültürünü, geçmişini ve geleceğini sanatsal ve bilimsel bir çerçevede yeniden yorumlama hedefini taşırken, çevresel bilinç oluşturmayı amaçlıyor. Özetle suyun içinde bulunmak beni değiştirdi. Benim için oldukça büyüleyiciydi. Daha iyi bir ifade ile, aydınlatıcı... Ve ayrıca suya katılarak benim de değiştiğimi fark etmem önemli bir kavrayış oldu.
SU AYNI ZAMANDA TOPLUMSAL BAĞLARI DA GÜÇLENDİRİYOR
Kitapta, Tolbert’in yanı sıra projeye Gökhan Türe, Yusuf Yavuz, Can Denizman, Aidan Koch, Neriman Polat, Emine İncirlioğlu, Sidney Wade, Yeşim Ağaoğlu, Mel Kenne, Naziha Mestaoui, Jarrod Ryhal ve Anna Lowdin gibi isimler yazıları, görüşleri, seyahat notları ve sanatsal kaynak haritaları ile katkı sağlıyor.
Kitabınız, sanat ve bilimi bir araya getiriyor. Sizce bu tür disiplinlerarası çalışmalar, kültürel mirasın korunması konusunda nasıl bir farkındalık yaratabilir?
Su, sadece fiziksel bir kaynak değil, aynı zamanda kültürlerin ve toplumların temeliyle bağlantılı derin bir mirası taşıyor. Bu tür disiplinlerarası çalışmalar, suya olan bağlılığımızı ve su kültürünün önemini daha geniş bir kitleye aktarabilir. Bazı insanlar bu bağlantıyı anlamaya başlayacak, bazıları ise bu farkındalıkla harekete geçecek. Bu hareket, yerel düzeyde su kaynaklarını restore etme, sulak alanlar yaratma gibi somut adımlarla başlayabilir.
‘Proje Su’, bu farkındalığı artırmak için insanları harekete geçmeye ve tartışmalara dahil olmaya teşvik ediyor. Su, yalnızca doğanın bir parçası değil, aynı zamanda toplumsal bağları güçlendiren, yaratıcılığı teşvik eden bir kaynaktır. Bu projeyle birlikte, insanların kendi yerel alanlarında su yollarını takip etme veya antik su yapılarının korunmasına yönelik katkı sağlama gibi eylemlerle toplulukların suyla olan bağlarını yeniden kurmalarını umuyorum. Küresel farkındalık, yerel eylemlere dönüştüğünde, suyun korunması için kolektif bir sorumluluk hissiyatı yaratılabilir.