Nihat Sırdar: Tarihi yarımada betona gömüldü

Nihat Sırdar: Tarihi yarımada betona gömüldü

‘35’i Beklerken’ ve ‘Severek Dinliyoruz’ kitaplarında İstanbul’u anlatan radyo programcısı Nihat Sırdar “Betona gömülmedik yer kalmadı. Banliyö hattı kapatılırken eski trenlere sahip çıkılmıyor. Boğaziçi’nin benzersiz vapurları yerine ucube gemiler yaptırılıyor. Tarihi Yarımada’da topografyayı değiştirecek kadar deniz dolduruluyor. Bence eski İstanbul diyebileceğimiz hiçbir şey kalmadı” diyor.

SEDAT PALUT-KARAR

Çeyrek asır önce hayatımıza giren özel radyolarla kariyerine başladığı radyo programcılığının cesur sesi olarak tanınan Nihat Sırdar, radyo serüvenin yanı sıra ‘35’i Beklerken’ ve ‘Severek Dinliyoruz’ kitaplarını da geçtiğimiz yıllarda okuyucuyla buluşturdu. Kitaplarında çeyrek asrı geride bıraktığı mesleği boyunca yaşadıklarını, üzüntülerini, sevinçlerini dile getiren yazar, İstanbul özlemini dile getirdiği cümleleriyle ise İstanbul sevdalısı herkesin ortak nostalji duygusuna ışık tutuyor. Başarılı radyocu ve köşe yazarı Sırdar ile kitaplarında büyük bir yer verdiği İstanbul’u ve yaptığı programlarla seyrini değiştirdiği radyoculuğun günümüzdeki durumunu KARAR okuyucularımız için konuştuk.

Nihat Bey, kitaplarınızda çocukluğunuzun geçtiği İstanbul çok önemli bir yer tutuyor. Şimdi geriye dönüp baktığınızda İstanbul’a karşı hangi duygu daha baskın sizde? Eski İstanbul’a özlemden kaynaklanan bir ‘nostalji’ mi yoksa betonlaşmaya karşı bir ‘öfke’ mi?

Sanıyorum öfke nostalji hissini bastırıyor artık. Çünkü İstanbul’da betona gömülmedik yer kalmadığı gibi eskiye dair neredeyse hiçbir şeye sahip çıkılmıyor maalesef. Bu sadece evler, binalar için geçerli değil. Misal banliyö hattı kapatılırken eski trenlere sahip çıkılmıyor. Boğaziçi’nin benzersiz vapurları yerine ucube gemiler yaptırılıyor. Tarihi Yarımada’ya bırakın sahip çıkmayı topografyayı değiştirecek kadar büyük deniz doldurma işlemi yapılıyor. Bence eski İstanbul diyebileceğimiz hiçbir şey kalmadı artık.

‘35”i Beklerken’ kitabınızda “20 yıl önce lisedeyken değil dini inanç, mezhep falan, kimse kimsenin kökenin bilmez, sormaz, ilgilenmezdi” diye yazmışsınız. Azınlık nüfusunun İstanbul’da çok belirgin olduğu dönemde bile sizin ifadenizdeki gibi bir durum genel olarak yaşanmamış ve hoşgörü egemen olmuştu. Bu farklılıkların günümüzde daha belirgin olmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Bu ülkeyi yönetenlerle ilgili bir durum bence. Bir politika meselesi. Böl parçala yönet modeli. Toplumları ne kadar kutuplaştırırsanız o kadar çok kendi bekanızı garanti altına alıyorsunuz. Dünyada sayısız örneği var. Biz de maalesef son 20 yıldır yoğun bir şekilde bu durumu yaşıyoruz. Bu kadar ayrışmamız ve birbirimizi ötekileştirmemizin sebebi bu.
Metinlerinizde işiniz gereği hep dolaştığınızı, bunu severek yaptığınızı anlatmışsınız. Fakat satır aralarında gördüğüm şey de şu: İstanbul’u da bir bavul gibi hep yanınızda taşımışsınız. İstanbul’la ilgili aitlik duygunuzu nasıl anlatırsınız?
İstanbul benim evim, yuvam. Doğduğum, birlikle büyüdüğüm şehir. Fiziken terk etsem bile ruhen asla ayrılamayacağım bir parçam. O yüzden kaçmayı, gitmeyi istediğim kadar ne olursa olsun dönmeyi de her seferinde iple çekiyorum.

Genel olarak eğitim sistemini ve bazı öğretmenleri eleştiren yazılarınız var. Şimdi biraz daha iyi olmakla birlikte, insana ve teknolojiye bu kadar yatırım yapılmasına rağmen neden insanımızın kendisini tanımasına yardımcı olacak bir sistemimiz yok sizce?

Eğitim sistemi on yıllar içinde o kadar çok değiştirilmiş ki bir türlü istikrarlı bir eğitim hayatımız olamamış. Bu kadar çok oynanan sistem laçka oluyor ve haliyle oradan çıkan insanlar da ne olduğunu, ne öğrendiğini ve ne için öğrendiğini bilmeden çıkıyor. Gerçekten yeteneğine göre eğitim alan insan sayısı o kadar az ki maalesef...

RADYO HALA EN ETKİN MECRA

90larda radyoculuk oldukça popülerdi. Sizde o dönemden bugüne kadar başarıyla geldiniz fakat artık eskisi kadar popüler değil radyolar. Dönemsel bir gelişme mi bu? Ve radyo programlarının başarısını yayın saati mi, yoksa format mı belirliyor?

Radyo popüler değil ama inanın en etkin ve en ulaşılabilir mecra. Bunu bizzat yaşadıklarımdan biliyorum. Üstelik son zamanlarda basının diğer mecralarındaki tekelleşme insanları özgür medyaya yönlendiriyor ister istemez. Bağımsız ve özgür konuşabilen radyolar önümüzdeki dönemde daha fazla ismini duyuracak bence. Programların başarı konusuna gelince, sayısız insan aynı saatlerde program yapıyor. O yüzden sadece saat bazlı bir tespit yapamayız. Bence içerik başarıda asıl etken. Az önce bahsettiğim özgür yayın yapabilme kısmı daha çok dinlenmeyi sağlıyor bence.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN