Bu ekonomi bu hukuka dayanır mı?
Hukukla ekonomi arasındaki bağ, Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek'in de dilinde.
Hukuku düzeltmeden ekonominin düzelmeyeceğini sadece muhalefet söylemiyor.
Şimşek de yabancı yatırımcılara seslenirken inkâr etmiyor, neyi düzeltmemiz gerektiğinin farkında.
İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla başlayan 19 Mart Süreci'nin ekonomiye maliyeti ağır oldu. Merkez Bankası rezervlerindeki erimeyle de hesap edilebiliyor. Dolar kurunu tutmak için döviz satışının sürmesine bakılırsa kan kaybı durmadı. Kayıp, 40 milyar doların üstünde.
Şimşek, iki gün önceki Tarım Orman Şurası'nda şöyle demişti:
"Ülkenin ciddi bir rezerv birikimi oldu. Eleştiriyorlar, rezervleri niye kullanıyorsunuz, diyorlar. Rezerv, iç ve dış şoklara karşı bir tampondur. Tabii ki rezervler kullanılmak üzere biriktirilir."
Rezervlerin turşusu kurulsun, diyen yoktu zaten. O rezervler kolay birikmiyor, kendiliğinden toplanmıyor. Milletin fekâkarlıklarıyla birikti. Yerine koymak için de yine milletten fedakârlık istenecek. Rezervler hangi ülke yararı için, nereye, niye harcanıyor diye soruluyordu.
Şimsek, cevabını dün İngiliz gazetesi Financial Times'a konuşurken verdi.
"Türkiye'de iç siyaset kaynaklı türbülansın büyük ama kısa süreli bir etkisi oldu. Şimdiki türbülans gümrük tarifeleri kaynaklı".
Rezervleri dış şoklara harcadığımız sonucu çıkmıyor buradan. Hatta Şimşek'e göre Trump'ın yüksek gümrük vergileri, Türkiye'ye avantajlı bir ekonomik zemin bile yaratabilecek.
Peki nereye harcadık, derseniz... İç şoka, siyasi türbülansa harcamışız, Şimşek de kabul ediyor. Nasıl inkâr edecekti ki, inandırıcı olur muydu?
Belli ki Şimşek, siyasi türbülans derken 19 Mart Süreci'ni kastediyor.
Gerçi siyaset hakkında konuşmaktan kaçınmış. Ama "hukukun üstünlüğü, fiyat istikrarının sağlanması, öngörülebilirliğin artırılması ve yatırım ortamının iyileştirilmesinden yana" olduğunu söylemeden edemiyor. "Bunlar kulağıma müzik gibi geliyor" dahi diyor.
ŞİMŞEK'İN ŞARKISINI NİYE DİNLEYEMİYORUZ?
İki yıl önceye geri gidelim. Seçim bitmiş, sıra ekonomiyi toparlamakta. Fakat nasıl?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre, uluslararası itibara sahip bir finans yönetimiyle toparlanacaktı.
Göreve getirilen Şimşek’se rasyonel ve kurallı bir yönetime dönüşle mümkün olacağını söylüyordu.
Üstünden iki yıl geçti. Geçti ama nasıl geçtiğini emekliye, çalışana, asgari ücretliye, öğrenciye, kirada oturana sorun bir de.
İki yıl sonra Şimşek'in Financial Times'a söylediklerine bakın, hâlâ aynı yerdeyiz ya da başa döndük.
O temenniler, kimin kulağına şiir, şarkı gibi gelmez ki?
Kim hukukun üstünlüğünden, kim öngörülebilirliğin artmasından, kim fiyat istikrarından, kim yatırım ortamının iyilrştirilmesinden yana olmaz ki?
Hepsi, bilinenin tekrarı yahut ikrarı yani saklamayarak kabulünden ibaret.
Dış güçler, harici bir müdahale, emperyalizmin tetikçileri filan elimizi tutmadığına göre bunları başarmamıza mani ne? Kim bize yaptırmıyor? Öngörülebilirliği, hukukun üstünlüğünü, yatırım ortamının iyileştirilmesini niye sağlayamıyoruz? Nasıl bozduk? Siyasi türbülansa neden girdik?
Bu sorularla sahici bir şekilde yüzleşmeden, lâf yetiştirerek, polemik argümanları ve ucuz demagojiyle ekonomiyi düze çıkaramayacağımız ortada.
İşte rezervler yine suyunu çekiyor. Kalanı, hukuk ve öngörülebilirlik açığımızı finanse etmeye yetecek mi? Ekonomi, bu hukuk ve öngörülebilirlik seviyesine daha ne kadar dayanacak?
Odadaki fili görmeden, asıl sorunun etrafından dolanarak yapabileceğimizin en iyisi, sebebi düzeltmeden sonucu düzeltmeye uğraşmaktır. Dibi delik kovayı suyla doldurmak mümkün mü?
Madem ne kadar hukuk, o kadar ekmek... Madem hukuk ve demokrasiden ne kadar uzaklaşırsak o kadar yoksullaşıyoruz... Ve madem bunu bilmeyen yok, yönetenler de farkında...
Şimşek'in görevi devralırken şart koştuğu kurallı yönetime dönmek için daha neyi bekliyoruz?
