Daha özgür bir Türkiye mümkün değil miydi?
Tutuklu gazeteci Fatih Altaylı'nın dün Silivri'de duruşması vardı, tahliyesi bekleniyordu. Ama Cumhurbaşkanı'na tehditten 4 yıl 2 ay hapsine hükmedildi. Tutukluluğu devam edecek.
16 Aralık'ta ise tutuklu bir yazar ve siyasetçinin ilk duruşması olacak. Eski AK Parti'li Hüseyin Kocabıyık hâkim karşısına çıkacak. İftira ve Cumhurbaşkanı'na hakaretten 8 yıla kadar hapsi isteniyor.
Şimdinin bağımsız milletvekili Mustafa Yeneroğlu, eski partidaşı Kocabıyık'ı Sincan'da ziyaret etmişti. X'teki paylaşımını okumuştum. Açık görüş odasına giderken cezaevi koridorunda büyük harflerle yazılı şu cümleye dikkatleri çekiyordu:
"Özgürlük kâinatın ikinci güneşidir."
Mahkemelerde de hâkim kürsüsünün arkasında "adâlet mülkün temelidir" yazıyor.
Adâlet bakanlarındansa sürekli "aslolan tutuksuz yargılamadır, aslolan ifade özgürlüğüdür, aslolan yasaklarla mücadeledir" nutukları dinliyoruz.
Eski Adâlet Bakanı Gül, yargı mensuplarından tutuklu yargılama kararlarında iki kere düşünmelerini isterken "geri veremeyeceğiniz şeyi kimseden almayın" uyarıları yapıyordu.
Ve ifade özgürlüğünü genişletmekle, tutuklu yargılamayı zorlaştıracak reformlarla övünen bir parti iktidarda. Ev hapsi, adli kontrol gibi düzenlemeler bunun içindi.
"Daha âdil bir dünya mümkün" sloganı da iktidar partisine ait.
Yine de kâinatın ikinci güneşinin kolayca karartılabildiğini, adâletin yerini bulamayabildiğini, geri verilemeyecek aylarla yılların rahatlıkla ömürlerden alınabildiğini, daha âdil ve özgür bir dünyayı kurmaya Türkiye'den örneklerle başlanmayabildiğini, keyfi ve haksız uygulama eleştirilerine kulakların tıkanabildiğini görüyoruz.
Cumhurbaşkanı'na veya başkalarına hakaretle tehdidin savunalacak yanı olmadığını tekrarlamaya ne hâcet. Hukuk, tehdit ve hakaretten koruyacak elbette.
Fakat yorumlama yetkisinin özgürlükçü değil de yasakçı bir genişlikle kullanıldığı örnekler, cezaevi koridorlarına ve duruşma salonlarına asılan sloganları boşa çıkarıyor.
Sesle görüntü, söylenenle yapılan, vaatlerle gerçekler birbirini tutmuyor o zaman.
Altaylı, YouTube yayınındaki sözlerinden yatıyor. Ateş olsa cirmi kadar yer yakacağını, kim oluyor ki Cumhurbaşkanı'na iki sözle tehdit oluşturacağını, böyle bir kastının da asla bulunmadığını savunduğu halde.
Cumhurbaşkanlığı politika kurulu üyesi Murat Bardakçı, Altaylı'ya destek için duruşmayı izledi yine. Tarihçi sıfatıyla dosyaya da mütalaa vermiş, Altaylı'nın Osmanlı'yı hatırlattığı o sözlerinden Cumhurbaşkanı'na tehdit çıkmayacağını belirtmişti.
Hüseyin Kocabıyık, derseniz... Hak, hukuk, demokrasi vaatlerinde başlangıç hedefleriyle ters düşüyor diye partisini eleştiriyordu. İktidarı, kendi başarı hikâyesine yazık ettiği düşüncesiyle uyarıyordu. Acı konuşuyordu ama dostluk olsun diyeydi. İktidarın kötülüğünü istemiyor, iyiliğini istiyordu. Dili sert ve rahatsız edici olsa da saygısızca değildi. Önce AK Parti'den ihraç edildi, sonra tutuklandı.
AK Parti'nin vaat ettiği Türkiye'ye ulaşmaya da Cumhurbaşkanı'nın hukukunu korumaya da bunun katkısı yok. Vatana, millete zararı ise çok.
Daha âdil bir dünya mümkündü oysa.
--------
YERLİ İNCİLER MİCHELİN YILDIZLARINA KARŞI
Türkiye'de henüz Michelin Rehberi yokken İncili Gastronomi Rehberi vardı. İlk restoran rehberimiz, yerli ve milli inciler dağıtma çalışmalarına 9 yıl önce başladı.
Fakat Türkiye'ye Michelin Rehberi gelince incileri sönecek mi, gözden düşecek mi diye merak edenler yok değildi.
Michelin; şeflerimize yıldız takmaya 2022'de İstanbul'dan başladı, İzmir ve Muğla'ya açıldı. İlk seçkisini açıklamasının üzerinden de 3 yıl geçti...
Sonuç çıkarmak için yeterli bir süre. Sanırım o merak, pazartesi akşamı artık giderildi. İncili Rehber, Ritz- Carlton İstanbul'da 7. seçkisini de törenle açıkladı.
Gazeteci olarak davetliler arasındaydım. Eski rağbeti görüyor mu, incilerine ilgi ne düzeydeydi? Meraklı gözüyle baktım.
İncileri hâlâ göz alıyor, burun kıvıran yok, öneminden ve cazibesinden bir şey kaybetmedi ki Michelin yıldızlı şefler oradaydı.
Seraf Vadi İstanbul'un şefi Sinem Özler'den Od Urla'nın şefi Osman Sezener'e kadar, Michelin Rehberi'ne girniş pek çok popüler ismi gördüm. 5'er incilerini de hakkıyla aldılar.
Geceye katılım hem nitelik hem sayı olarak her şeyi anlatıyordu. Başka göstergeye ihtiyaç var mı?
Herkesi saymaya yerim yok. Ayrıca Sunset'in kurucusu Barış Tansever gibi tanıdıklarımın yanında, şef Ömür Akkor gibi bütün ününe rağmen tanıyamadıklarım da olmuştur.
İncili Gastronomi Rehberi'nin son seçkisinde 573 restoranla 510 lezzet noktası sıralanıyor. Michelin'den böyle bir farkı da var, daha kapsayıcı. İstanbul, İzmir ve Muğla'yla kalmıyor. Ankara, Antalya, Gaziantep ve Adana lokantalarına dek uzanıyor.

Fiyat-kalite aralığı bakımından da daha geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Yani İncili Rehber, elitler kulübüne hitap etmiyor sadece.
Bu yılki seçkisinde 5 inci, 21 restorana gitti. Tek inci alan sayısıysa 85...
Gözümden kaçmadıysa Bursa, Ankara, Adana, Antep'e 4 inci ve aşağısı düşmüş. Neden, başları kel mi?
Geceden sonra konuşamadım, proje koordinatörü Müge Akgün'ün bir cevabı olsa gerek.
Velhâsıl; Michelin'le yerleri ayrı, kıyaslamayalım ama o inciler de tüm prestijiyle duruyor hâlâ yerli yerinde.
