DEM’in bütçeye Terörsüz Türkiye itirazı
'Bu muydu sizin Terörsüz Türkiye bütçeniz' demeye getirmişler.
Terörle mücadelenin Türkiye'ye maliyetiyle ilgili rakamları hatırlatıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2 trilyon doları aştığını söylemişti. Demokratik Gelişim Enstitüsü gibi uluslararası kuruluşlarsa "40 yıllık çatışma dönemi"nin ekonomik faturasını 4 trilyon dolar olarak hesaplıyormuş.
DEM, Meclis'e sunulan 2026 bütçesine uzun bir şerh düşmüş. En dikkat çekici yanı da savunma harcamalarıyla ilgili bölüm. "Kürt Sorunu'nun çözülememesinin maliyeti" olarak ele alıyorlar savunma kalemlerini.
2026 bütçesinin, yürütülen çözüm sürecine duyarsız bir şekilde hazırlandığından hareket ediyorlar.
Ne bekliyorlardıysa bunu Terörsüz Türkiye bütçesine benzetemeyip diyorlar ki:
"Halkın beklentileri ve sorunları ortadayken, bu bütçeyi kabul etmek mümkün değildir. Oysa içerisinde bulunduğumuz dönem ve koşullar, bu ezberlerden vazgeçmeyi zorunlu kılmaktadır. 2026 bütçe tercihleri, daha önce sürekli gerekçe olarak sunulan olağanüstü koşullar devam ediyormuş gibi, 1 Ekim 2024’ten bu yana olağanüstü gelişmeler yaşanmamış gibi, 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı yapılmamış gibi hazırlanmıştır..."
Bu kanaate nereden kapıldıklarını da şöyle açıklıyorlar:
"Silahlanmanın ve güvenlikçi politikaların ekonomi-politik maliyeti, geçmiş yıllarda olduğu gibi 2026 Bütçesi’nin de temel belirleyicisi olmuştur. Savunma ve güvenlik harcamaları kategorisine alınan 7 kurumun toplam bütçesi, 2 trilyon liraya yakın bir meblağa erişirken 19 trilyona yakın olan merkezi bütçenin yüzde 10’undan fazlasına tekabül etmektedir. Buna Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na ayrılan kaynak da dahil edildiğinde askeri ekonomiye direkt yapılacak harcamanın 2 trilyon 155 milyar lirayı aşacağı yani merkezi yönetim bütçesinin ise en az yüzde 11,4’üne denk geleceği belirtilmektedir."
Nesi yanlış, savunma giderlerine ayrılan bütçeye neden karşılar, ne istiyor, başka ne bekliyorlardı? Siz sormadan şu cevabı veriyorlar:
"AKP iktidarının Kürt fobisinden kaynaklanan güvenlikçi ve askeri perspektife mahkûm edilmiş dış politikadan uzaklaşması, yeni bir barışçıl, şeffaf ve demokratik perspektife geçiş yapması artık kaçınılmazdır. Böylesi bir yaklaşım, Türkiye’nin bölgesel barış ve istikrarda önemli bir aktör olmasına kapı aralayacaktır. Uzun yıllardır sürdürülen gerilim diplomasisi yerine şeffaf ve demokratik müzakereci bir anlayış, hem bölge halklarının barış talebini karşılayacak hem de bölgede yeni çatışma alanları açmaya çalışan yerel, bölgesel ve küresel çıkar gruplarının provokatif çabalarını boşa düşürecektir..."
DEM'e göre, "tüm taraflar Kürtleri tasfiye döneminin geride kaldığı realitesi"ne uygun davranırken bu bütçe ona uygun düşmüyor.
Terörsüz Türkiye'nin Suriye ayağıyla ilgili endişe anlaşılıyor bu sözlerden. SDG'nin müzakere etmek yerine askeri hedef olarak belirlenmesini kastediyor olmalılar.
Görülüyor ki, sürecin nasıl ilerleyeceği ve tamamlanacağı, yanlış anlamalara açık. Taraflar, Terörsüz Türkiye'den aynı şeyi anlamıyor. Talep ve beklentileri de örtüşmüyor.
Sürecin başından beri karşılıklı şüphe ve güvensizlik hiç bu kadar dışa vurulmamıştı. Güven artırıcı adımlar nasıl atılacak? Anlayış birliği sağlanmadan, beklentiler örtüştürülmeden zor.
---------
ALMANYA'YI DİPLOMALI İŞSİZLİKTE NASIL GEÇTİK?
Yükseköğretim sistemimiz ileri bir seviyeye ulaşmıştı. İktidar, üniversite sayımızı 77'den 207'ye çıkarmakla övünüyordu.
Almanya'dan bile çok çok ilerde olduğumuz söyleniyordu. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, "8 milyon 400 bin üniversite gençliğimiz var" deyince Merkel şaşırmış, şöyle bir üff çekmişti.
Öğrenci sayısı itibarıyla, üniversiteye erişimde Avrupa'nın ilk sırasına çıkmıştık.
OECD'den gelen verilere bakılırsa bu birincilik, başka bir alanda da bizi ilk sıraya taşıyarak yeni bir birincilik getirmiş.
Türkiye, diplomalı işsizlikte bir numara artık. Üniversite mezunu işsiz oranı, genel işsizliğin üstüne çıkan tek ülkeymişiz.
Nüfuslarımız aynıyken üniversiteli sayımız Almanların iki katından fazlaydı. Ekonomileri bizimkini dörde katladığı halde, bu yüzden bizi kıskanmadan edemiyorlardı.
Meğer planlama hatası yapıyormuşuz. Almanya’da çalışan sayısı 46 milyonken Türkiye’de niye 33 milyondu? Onu atlayınca yanlış bizde çıkmasın mı!
Almanya'yı diplomalı işsizlikte böyle geçmişiz işte.
