Dostumuz Trump bizi kıskanıyor mu?
Trump, Putin'le telefonda 2 saat konuştuktan sonra Ukrayna, Almanya, Fransa, İtalya ve AB lierlerini arayıp bilgilendirdi.
Ancak... Taraflarla doğrudan görüşüp Macron'u, Merz'i, Meloni'yi ararken Türkiye'yi unutmakla kalmadı. Rusya-Ukrayna barış görüşmeleri için de Vatikan'ı adres gösterdi.
Halbuki Ukrayna ile Rusya'nın arasını bulmakta çok çabası, emeği var Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın. Bunu teslim etmemek haksızlık olur.
Trump bilmez mi? Hınzır gibi de biliyor.
Dolayısıyla yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken Trump'ın, son aşamada Türkiye'yi atlaması dalgınlığa verilecek, kasıtsız olacak şey değil.
Rusya-Ukrayna görüşmelerine ev sahipliğimiz için Cumhurbaşkanı Erdoğan'a düne dek övgüyle teşekkür etmiyor muydu?
Ne değişti de Türkiye'yi dışlıyor şimdi?
Yeni Papa 14. Leo, barış görüşmelerine ev sahipliği yapmakta çok istekli. Ama onu kırmama arzusu, görüşmeleri İstanbul'dan Vatikan'a kaydırma girişimini tek başına açıklamaz. Ankara'yı da kırmayacak bir yol bulunabilirdi.
Belli olmaz, belki de o yol bulunacak. Henüz her şey bitmiş değil. Fakat burna hoş olmayan kokular gelmeye başladığı da muhakkak.
Trump'ı da Putin'i de iyi niyetli bulmamakla birlikte neden kaytarmış olabileceklerini anlamaya çalışıyorum.
Barış masasını İstanbul gibi tarihi bir şehre yakıştırmadıklarından değildir.
Kredisi Türkiye'ye gitmesin, Erdoğan'a yaramasın diye mi? İkisi de dostumuzdu, sığar mı dostluğa... Öyleyse çok ayıp.
Yalnız, iğneyi de kendimize batıralım. Ya fincancı katırlarını ürkütmekte bizim de bir kusurumuz olmuşsa...
Çok hevesli göründüğümüzü, iç siyasi şov için rolümüzü abarttığımızı, olduğundan farklı gösterdiğimizi düşündüklerindense...
Trump'ın yeni kurulacak masaya Ankara'yı katmadığı sırada AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik hâlâ şöyle diyordu:
"Sayın Cumhurbaşkanımız, hem Rusya hem Ukrayna ile görüşebilen tek liderdir. Hem Rusya lideri Putin hem Ukrayna lideri Zelenski hem ABD Başkanı Trump hem de Avrupa liderleri, ev sahipliğini Sayın Erdoğan yapar diyorlar. Türkiye, barışçıl bir çözüm için masada tek başına yer alırken, bu liderlik dünya çapında takdir görmektedir."
Trump, Putin'le de Zelenski'yle de doğrudan görüşmüyormuş ve hatta onlarla konuştuktan sonra Avrupa liderlerini değil sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı aramış sanırsınız.
Evet, Erdoğan'ı aramaması ciddi haksızlık ve ayıp.
Ama biz de artık biraz gerçekçi olmalı, ayaklarımızı yere basmalı değil miyiz?
İsviçre'nin Lozan'la Cenevre gibi yüzyıldır barış konferanslarıyla anılan şehirleri var. Dış politikası, dünyada barış misyonu üzerine kurulu. Cenevre, dünden bugüne Suriye, Kıbrıs görüşmelerine ev sahipliği yapıyor.
Norveç'in Oslo'su var; Filistin'le İsrail gizli görüşmelerine ev sahibiydi, tarihi anlaşmalarına adını verdi. MİT'le terör örgütü PKK arasında, ilk Çözüm Süreci'ndeki gizli görüşmeler de oradaydı.
Güvenilir ara bulucu, koordinatör ülke diye geçiyorlardı.
Rollerini hiç kubarıp kurumlanarak anlattıklarını, popülistçe kullandıklarını, kendilerine dünya barışının temsilcisi ve teminatı olmak gibi abartılı pâyeler çıkardıklarını gördünüz mü?
Anlatmayı başkalarına bırakırsınız, tarih zaten yazıyor. Bakın, dostlarımız Trump'la Putin kıskanıyor sonra.
TAKMIŞLAR LİNET KONSERİNE
İsrail'in yeni Gazze saldırılarına karşı İngiltere, büyükelçisini çağırıp serbest ticaret görüşmelerini askıya aldı.
Avrupa Birliği, tepki olarak İsrail'e tanıdığı ticari imtiyazları gözden geçirmeye karar verdi.
Bize gelince değişen bir şey yok.
Güney Afrika, İsrail'i Lahey'deki Adalet Divanında soykırımdan yargılatırken...
Londra'daki Af Örgütü ile New York'taki İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail'i savaş suçlarından Uluslararası Ceza Mahkemesinde sıkıştırırken...
Bizde nasıl kendi insanımızın işletip çalıştığı hamburgerciyle kahveciyi boykot ederek İsrail'i cezalandıracağını sananlar, göstermelik tepkilerle kaldıysa bugün de öyle.
İspanya, İsrail'i Eurovision şarkı yarışmasından atmayı önerirken Azerbaycan, İsrail'e tam puan veriyor ve bilin bakalım bizimkilerin gücü kime yetiyor? Tabii ki Linet'e. En kolay hedef o.
Üstelik Linet, 2010'da İsrail'in Gazze ablukasına karşı düzenlenen Milli Görüş mitingine katıldığı hâlde peşini bırakmıyorlar.
Kendilerini kandırıp rahatlatma psikolojisi ve daha fazlasını yapamamalarını saklama telâşıyla Batı'ya, Linet'e, buldukları kolay hedeflere vurdukça vuruyorlar.
Evet, çok kötü sınav verdi ama Batı'nın yapmayıp da bizim yaptığımız ne var?
Attila İlhan romanının adıydı, Zenciler Birbirine Benzemez. Bütün Yahudiler de aynı, hepsi Siyonist değil. Netanyahu'ya karşı Gazze'yi savunanlar da Yahudi.
Ama Yahudi düşmanı bir antisemitik olmakla antisiyonist olmak arasındaki farkı kime anlatıyorsun, telâşe müdürleri onu mu ayırt edecek!














