Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’un coğrafyası

Necip Fazıl’ı rahmetle yâd ederek…

Osmanlı aydınının vatan anlayışı fethedilen tüm yerleri kapsıyordu: Memâlik-i şâhâne… Modern zamanlara erişince tıpkı ‘millet’ kavramında olduğu gibi ‘vatan’ın tanımı da değişti. II. Meşrutiyet sonrasındaki milliyetçilik rüzgârıyla bir ara ‘soy’ odaklı bir ‘Turan’ coğrafyası dillendirildi… Buna karşılık Mehmet Âkif, ittihad-ı İslâm düşüncesi dahilinde ‘İslâm yurdu’nu kullanmayı yeğledi.

Cumhuriyet döneminde ise bu vatan anlayışları yerini ulus-devlete uygun bir coğrafya/vatan tanımına bıraktı: Türkiye… Türk edebiyatında bu ‘vatan’ anlayışlarının hepsi var. Yahya Kemal’in şiirlerine bakın, vatan coğrafyası Osmanlı’nın sınırlarını kapsar: Memâlik-i şâhâne… Âkif’in şiirlerinde ise din eksenli bir vatan coğrafyası vardır: Diyâr-ı İslâm, âlem-i İslâm, İslâm’ın son yurdu… Ziya Gökalp’ın ‘Turan’ şiirinde ise vatan coğrafyasının belirleyeni ‘soy’dur; Turan tüm Türklerin, ittihad-ı Etrâk’ın vatanıdır…

***

İşte size üç coğrafya/vatan bilinci. Cumhuriyet’ten sonra reel anlamda bu üç ‘vatan’ tanımı da geçerliğini yitirdi ama ideolojik anlamda yaşıyor ve edebiyata da yansıyor bu anlayışlar. Benim asıl merak ettiğim, ittihad-ı İslâm düşüncesi çizgisinde Cumhuriyet’ten sonra coğrafya/vatan anlayışında nasıl bir gelişme olduğu… Bunu iki şair/düşünürü izleyerek/karşılaştırarak görebiliriz sanırım: Necip Fazıl ve Sezai Karakoç…

***

Necip Fazıl’ın şiirleri tarandığında onun vatan coğrafyasının Anadolu ile sınırlı olduğu görülür. Bu, ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Çünkü Necip Fazıl gibi İslâmî duyarlıklı bir şairin şiirlerindeki coğrafyanın, doğal olarak tüm İslâm âlemini kapsaması beklenirdi. Ama değil!.. Her şeyden önce onun özlediği asıl yurt metafizik bir ‘mâvera yurdu’… Siyasal coğrafya, birkaç şiiri dışında söz konusu edilmez. Örneğin onda bir Yahya Kemal gibi ‘medeniyet coğrafyası’ yok! Çile’deki ‘Şehir’ şiirlerine bakın bunu görürsünüz, Kısakürek’in şehri/şehirleri -İstanbul’la sınırlıdır- İslâm coğrafyasına açılmaz.

Şairin şehirleri -“Canım İstanbul” hariç- bir medeniyeti/tarihi değil bir ruh hâlini yansıtırlar… “Canım İstanbul” ise yer yer bir tarihi/medeniyeti, Osmanlıyı anımsatması bakımından Yahya Kemal’in şiirine yaklaşır. Bir de “Büyük Doğu Marşı” var; ama bu da doğrudan ‘İslâm coğrafyası’nı sembolize etmez. Yine de sonraki kuşakta, bir ‘Büyük Doğu’ coğrafyası bilincinin uyanmasında bu şiirin büyük payı var. Bence Necip Fazıl’ın vatan/coğrafya bilincini yansıtabilecek en iyi örnek “Sakarya” şiiri. Sakarya Irmağı, bu şiirde Müslüman ‘Anadolu’yu simgeler, gerçi şiirde “Nil ve yeşil Tuna” Sakarya’nın kardeşleri olarak aynı vatan coğrafyasının sınırlarına dahil edilir ve Osmanlı coğrafyasına atıfta bulunulursa da, Necip Fazıl’ın şiirinin ‘vatan’ coğrafyası Sakarya ile sembolize edilen ‘Anadolu’dur. Özetle onun şiirinde tüm ‘İslâm coğrafyası’; dolayısıyla bir ittihad-ı İslâm coğrafyası yok! Bu da şairin coğrafya/vatan şuurunun -neslinin çoğu şairi gibi- daha çok ‘Anadolu’ merkezli olup, misak-ı millî sınırlarını aşmadığını göstermektedir. Oysa Âkif’in coğrafyası ideolojisine uygun olarak bir ‘ittihad-ı İslâm coğrafyası’ idi…

***

Bir kuşak sonra durum değişiyor. Sezai Karakoç’un eserlerinde coğrafya, tüm İslâm âlemini kapsayacak şekilde genişliyor (Örnek, “Şehirler” şiiri). Bu şiirlerde coğrafya, Mekke, Medine’den başlayıp İstanbul merkezli olarak diğer İslâm şehir ve ülkelerine dek uzanır. Böylece o, coğrafya/vatan şuuruyla ‘ittihad-ı İslâm’ zincirine eklenir ve Cumhuriyet dönemi Türk şiiri, koptuğu ‘İslâm coğrafyası’na Karakoç’la yeniden açılır…

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum