Sol edebiyatın suskunluğu
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan”
dizelerinde dile getirir. Onda vatan, tüm Türklerin yaşadığı coğrafyayı kapsamaktadır, ulusal bir karakter taşır, dinî değil!.. “İstiklâl Marşı”nın şairi ise “İttihad-ı İslâm” düşüncesine paralel olarak -ve dinî inançlarından hareketle- tüm Müslümanların yaşadığı coğrafyayı “mülk-i İslâm” olarak görür. Onunki din eksenli bir vatan-millet anlayışıdır. Bu anlayış Ziya Paşa’nın şiirinde şöyle ifade ediliyor:
“Diyâr-ı küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm
Dolaştım mülk-i İslâm’ı bütün virâneler gördüm”
Bütün Müslümanların yaşadığı coğrafya, Osmanlı şairine göre ‘mülk-i İslâm’dır…
Bu, son din eksenli anlayış, şiirde Sezai Karakoç’la devam etti. Onun şiirleri okunduğunda İstanbul merkez olmak üzere, Mekke, Medine, Mısır, Kahire, Şam, Bağdat, Kudüs, Irak, Beyrut, Azerbaycan, Afganistan… Kısaca tüm İslâm coğrafyası âdeta tek bir ‘vatan’ gibi telakki edilir. Zaten Karakoç, ‘Misak-ı millî’ sınırlarının yapay ve vatanın sadece bir parçası olduğu kanaatindedir. Ondan sonra Âkif İnan, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Arif Ay gibi Diriliş, Mavera, Edebiyat dergisinde kümelenen, poetikalarına dini eksen alan kimi şairler, Türk şiirinin coğrafyasını tüm İslâm coğrafyasını kapsayacak şekilde genişlettiler. Bunda herhâlde Cezayir ve Tunus’un Fransızlara karşı verdiği bağımsızlık savaşının, Afganistan-Rus Savaşı’nın, arkasından İsrail-Arap Savaşı’nın ve Kudüs’ün işgal edilmesinin, peşinden Filistin direnişinin başlamasının, sonra Amerika’nın Irak’a saldırmasının büyük rolü de vardır. Nitekim 1950’lerin sonlarında meselâ Pazar Postası’nda başta Sezai Karakoç olmak üzere Ülkü Tamer, Kemal Özer, Alim Atay, Seyfettin Başçıllar, Tevfik Akdağ, Orhan Sungur, Tunus, Cezayir ve Afrika için şiirler yazmış. Karakoç’un “Ötesini Söylemeyeceğim” ve “Kutsal At” bu temayı işleyen şiirlerinden. Şair “Kutsal At”ta Cezayir’lilerin Fransızlara karşı direnişini şöyle anlatıyor:
“Ölüler evlerden
Çıkmaz girer
Gençlik açlık masalı
Kadınlar Cezayirde
Fransa anlamıyor
Cezayirde atların
Gördüğünü kimse görmedi
Kimse bu ölümlerle
Bu ölümlerle
Cezayirli gibi
Ve Cezayirli kadar
Ölmedi”
Cemal Süreya’nın “Ortadoğu” şiiri de Ortadoğu’nun makus talihini anlatır. Bir başka örnek de Orhan Sungur adlı şairin yine “Pazar Postası”nda 26 Ekim 1958’de yayımlanan “Soyut Çocuklar” şiirinden birkaç dize:
“Sıfırdan beşe kadar gitsek
Z harfinin üstüne oturan adamı bulacaktık
Bir adım daha gittik Cezayir’i bulduk kan içinde”
Aslında şunu söylemek istiyorum: 1950’den sonra sadece dindar şairler değil, pek çok sosyalist şair de İslâm dünyasına veya diğer halklara yönelik zulme karşı şiirlerinde tepki gösteriyordu. Mesela “Aydınlık” dergisini tararken gördüm, Filistin mücadelesine Ocak 1969 ve Mayıs 1970’teki sayılarında oldukça geniş yer vermişler. O yıllarda Batı emperyalizmine ve Amerika’ya karşı daha bir duyarlı sol yayımlar, Afrika’daki direniş hareketlerini, Vietnam, Küba’daki mücadeleyi, Filistin’deki direnişi sık sık ele alıyorlar. Ama bu insanî duyarlık, 1990’dan beri tedricen zayıfladı. Örneğin Gazze’deki katliamlara karşı suskunlar, 1960’ların anti-emperyalist duyarlığından bir hayli uzaklar!..
Dünyadaki sömürüye ve zulme karşı sol edebiyatın sesi önemlidir. Türkiye’nin bu sese ihtiyacı var!..