Bahtsız ülke…

Hakikaten bahtsız topraklarda yaşıyoruz. Siyasi, ekonomik stres ve depresyon yanına bir felaket eklendi. Bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketlerden birini gördük. Kilometrelerce uzunluğunda bir fay hattında 10 ili, 13 milyon insanı etkileyen kırılma, son yirmi-otuz yılın en büyük iki, üç depreminden bir tanesi yaşandı.

Gece yarısı, insanlar yataklarında uyurken oldu bu deprem. Evler insanların tepesine yıkıldı, birçok kişi göçük altında kaldı.

Üstelik fırtınanın en sert estiği, karın ve soğuğun en sert olduğu bir zamanda oldu.

Bunun karşısında insanoğlunun aciz kalması kaçınılmaz. Büyük fırtınalarda, Kaliforniya’da örneğin, yerle bir oluyor her yer. Bazı afetlerde bir yere kadar önlem alabiliyorsunuz.

Önce bunu teslim etmek gerek.

Devlet de, insan da, imkanlar da bazen çok büyük felaketlerin karşısında aciz kalabiliyor.

Çok daha iyi olsaydı bizim kent yapımız, daha dirençli binalarımız olsaydı, depreme karşı tedbir alan bir yönetim anlayışımız olsaydı, afet, muhtemelen bu kadar ağır yaşanmazdı ama yaşanırdı yine de.

Bir mühendis şu bilgiyi veriyordu:

“Kahramanmaraş bölgesinde tarihi depremleri baz alarak olası depremdeki zemin ivmelenmesi (deprem ivmesi) 0.2-0.6 gal arası kabul edilmiş. Yani binanın dizaynını buna göre yaparsan sıkıntı yok denmiş. Ancak 6 Şubat depreminde gerçekleşen ivmelenme 0.664 gal. Tam bir kıyamet…”

Deprem tedbirlerinin bile çaresiz kalabileceği bir durum söz konusu…

Bu tedbirlerin önemsenmemesi anlamına gelmez elbette.

Şimdi çuvaldızı alalım elimize. Şüphe yok; toplum olarak sorumluyuz. Kötü binalarda oturuyoruz, kötü binalar yapıyoruz. Bunlara kendimizi bırakmış bir şekilde yaşıyoruz. Sistem, siyaset, iktidar bu deprem ülkesinde yıllardır palyatif, göz boyayan adımlar atmanın ötesine geçemiyor. Türkiye’nin büyüme için harcadığı paralar, örneğin, yaptırdığı havaalanları, yaptırdığı büyük köprüler; buralarda deprem önlemleri için kullanılamaz mıydı?

Eksik tedbirler veya felaketin büyüklüğü…

İki hususu birlikte düşünmek gerekir diye düşünüyorum.

Bugünlerde yaşadıklarımıza çok fazla içeriden bakarak büyük sonuçlar çıkarmamak lazım.

İşleri, siyasallaştırmamak lazım.

Gerektiği yerlerde de eleştirilerin, eksiklerin kuvvetli şekilde altının çizilmesinde de fayda var. Ama ölçü önemli.

Mesela, “Hatay’a geç kalındı. Acaba orada Alevi vatandaşlarımız oturduğu için mi oluyor bu?” gibi mırıldanmalar oluyor.

Bunların doğru olmadığını ve faydalı olmadığını düşünüyorum.

Mesela olağanüstü hal ilanı…

İktidar kötüye kullanır mı sorusu soruluyor. Şu günlerde yanlış bir soru bu. Demokrasisi sınırlı, olağanüstü hallerin, özellikle toplumsal olaylar karşısında ilan edilen olağanüstü hallerin çok kötü kullanıldığı bir örnekler dizisinin ülkesiyiz, şüphe yok.

Ama öyle büyük bir felaket yaşandı ki ve yaşanıyor ki, şu anda, yapılması gereken toplumun, ekonominin, siyasetin tüm kaynaklarını seferber etmek... Olağanüstü hal böyle bir anlam da içerir.

Olağanüstü hal büyük doğal afetlerde de koordinasyonun, süratin, tek elden kararların gereğidir.

Şu an sabır, tedavi ve dayanışma zamanı…

YORUMLAR (36)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
36 Yorum