Balık baştan kokar…
Yaptıkları mitinglerde iktidar karşıtlarına “kanınızda duş yapacağız” diyebilen ve dedikleri yanına kalan insanların ülkesi…
Ana muhalefet partisi başkanına hapishaneden tehditle karışık ayar verenlere, kimi siyasi partilerin kol kanat gerdiği memleket…
Saldırıya, tacize uğrayan siyasi parti genel başkanlarına, “bunlar daha iyi günleriniz” diye seslenen cumhurbaşkanlarının diyarı…
Kendisini eleştiren milletvekillerine, kışlada er azarlar gibi avaz avaz bağıran, “sus” komutu veren eski asker bakanların simgelediği düzen…
Böyle bir düzende, Bahçeli’nin BİM’e yönelik çıkışlarına, suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş birisinin, “tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur” diye destek vermesi şaşırtıcı mıdır?
Veya bir milletvekilinin, siyasi fikir ayrılığını yumruk atarak ifade etmesi ve bu yolla bir başka milletvekilini ölümün eşine getirmesi sizi şaşırtır mı?
Bir siyasi parti liderinin, eski ülkücü olup, suç örgütü kurmaktan hüküm giymiş kişilere biteviye “kahramanlarımız” demesinin, siyasi ve etik bakımdan karşılıksız kaldığı, sıradanlaştığı bir ülkede demokrasi olur mu?
Türkiye demokrasi, hukuk, adalet bakımından ciddi erozyonlar yaşıyor, son yıllarda.
Bunlar arasındaki en büyük tahribatlardan birisi, fiili ve simgesel şiddetin yaygınlaşması, sıradanlaşması, tepeden tırnağa ülkeyi kuşatmasıdır.
Balık baştan kokar…
Siyaset farklılıkların bir aradalığını ve konuşmasını ifade eder, bu oranda da demokrasiye işaret eder. Demokratik siyaset ,doğal olarak, tek doğru iddialarıyla, keskin inançlar düzeniyle, onların aracı ve yansıması olan şiddetle ters orantılıdır.
Bu, kurumlar, makro politikalar düzeyinde geçerli olduğu kadar mikro düzeyde, zihinler düzeyinde de geçerlidir.
Ama formül bizde her zaman çalışmaz, zihinsel düzeyde hiç çalışmaz…
Fiili şiddet ya da sembolik şiddet...
Güneydoğu’da şiddet, devlette şiddet, örgütte şiddet, mahkemelerde şiddet, emniyette şiddet, mecliste şiddet, hayvanlara şiddet, kadına şiddet, icrada şiddet... Bunların hepsi “garip bir siyaset” adına yapılır; erkeklik, milli mesele, devlet işi, milli çıkarlar, topluluk faydası, mağdur faydası gibi söylemlerle ve ödüllendirici yaptırımlarla meşrulaştırılmaya çalışılır.
Yansımaları da izleyin. Şiddet ve şerirlikle bezenmiş bu gündeme ilişkin yorumlarla kaynıyor ortalık. Televizyonlarda, gazete sayfalarında; aynı siyaset ve devlet arenasında olduğu gibi sembolik ve filli şiddet, siyaset üzerinden sıradanlaştırılarak yüceltiliyor, şiddetten siyaset üretiliyor.
Bu zihniyetin yeni sahiplerinin elinde hafiflik, dilinde utangaçlık da yok. Rol ayrımına meydan okuyorlar; yargılıyor ve tahakküm kuruyorlar. Aslında yaptıkları, el attıkları her şeyi tahrip etmekten başka bir şey değil.
Basın faaliyeti, eleştirel, fikri duruş bile şiddetten esin almaya başlamışsa, siyasetin kişilere endeksli olması neden şaşırtıcı olsun?
2023 seçimleri demokrasi ve hukuk bakımından gerçekten “olmak ya da olmamak” seçimlerini ifade ediyor.