Deprem siyasete nasıl yansıyacak?

Yaşanan afetin her yönüyle siyasetin her boyutuna yansıyacağı muhakkak. Deprem meselesi önümüzdeki seçimlerin ve seçim kampanyasının başat konularından olacak …

Tablo ortada. 50 bin civarında insan öldü. 100 üstünde yaralı var. 2 milyonun üzerinde insan deprem bölgesini terk etti.

Antakya’nın yarısından fazlası, Maraş’ın üçte biri oturulmaz halde. 500 bir üzerinde bina elden geçecek veya yeniden yapılacak…

Ülkeleri, şehirleri bu çapta tarumar eden doğal afetlerin siyasi bakımdan iki boyutu olur.

Yıkım, yıkama dair sorumluluklar ve suçlar boyutu…

Yeniden inşa, umut, destek boyutu…

İktidarın siyasi stratejisi belli olmaya başladı. Yıkım söz konusu olunca Erdoğan, “önlem alınamaz yüzyılın afeti” iddiasının arkasına saklanıyor. Daha enkaz incelemeleri tam yapılmadan, sorumluluklar tam belli olmadan imaj ve kanaat üzerine tutuklanan müteahhitlere suç yüklemesi yapıyor. Günah keçisi aramaya başlamış bulunuyor. Buna karşılık, işin yeniden inşa kısmını öne alan bir söylem tutturmaya çalışıyor.

Hatay ve Maraş konuşmalarında bu strateji kendisi iyi belli ediyordu.

Afeti yaşayanlara afetin büyüklüğünü anlattı Cumhurbaşkanı.

İstatistik siyaseti yaptı. Kaç kazma, kaç kürek, kaç iş makinesi, kaç asker, kaç personel, kaç çadır gönderdiklerini, tek tek, uzun uzun itinayla saydı.

Sadece ilk gün aksaklığını üstlendi.

Onun dışında esas olanın bugün olduğunu ima etti, “devlet, biz ve ben sizi kucaklayacağız* mesajı verdi.

“Binalarınızı güçlendirmeyeceğiz, yeniden yapacağız ve mart ayında başlayıp, 1 yılda bitireceğiz…” dedi
Erdoğan’a oy vermeyecek kesim depremle birlikte daha öfkeli ve daha bilenmiş durumda. Buna karşılık Cumhur seçmenleri, kararsızlar tam ne düşüncede henüz bilmiyoruz.

Yeniden inşa ve kurma dili, Erdoğan bakımından nasıl rol bir oynayacak şu an itibariyle kestirmek mümkün değil. Ama en azından siyasi sorumluluğu maskeleme konusunda bir işlevi olacağı söylenebilir.

CHP, ise, işe sert, adeta aktivist bir söylemle başladı. Meselenin siyasi ve siyasi sorumluluk boyutu neredeyse yegâneleştirdi.

Bir yönüyle haklıydı. Prof. Dr. Adem Sözüer’in bir söyleşisinde dile getirdiği gibi, “hiçbir müteahhit, yetkili kişilerin, bilgisi ve göz yumması olmadan, imar kurallarına aykırı bina yapamaz … Bu işin sorumlusu öncelikle hükümetlerdir. Onlar göz yumdu….”

Ancak, bununla birlikte, bu strateji biraz topal, en azından tek ayaklı görünüyor.

Kılıçdaroğlu’nun, altılı masanın, muhalif siyasi partilerin meselesin, yeniden kurma, inşa etme vurguları eksik, bu çerçevede güçlü siyasi irade, güçlü devlet mesajları verme boyutları eksik. Önerileri olmalı, inşa planları olmalı, bunlar güven vermeli, ikna etmeliler.

Gerek deprem bölgesinde gerek ülke genelinde halkın üzerine kademeli olarak yeni yükler bineceği açık. Bunların nasıl taşınacağını anlatmalılar. Kurucu siyaset, kentlerle ilgili öneriler, kaynak bulma, insanları kollama, koruma, söylemlerinin önemli ayağı olmalı.

Ne var ki, muhalefet hala ve henüz eleştirel siyaset ile kurucu siyaset arasındaki ayrım ve gerekli dengeyi birçok konuda olduğu gibi deprem konusunda da tutturamıyor

Depremin siyasi söylemler üzerine etkisi böyle görünüyor…

Sonuçlar üzerine etkisi ne olacak?

Bunu tartışmak için biraz beklemek gerek.

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum