Her demokrat Kılıçdaroğlu’na ‘bir selam’ borçlu
Sağda solda, seçim yenilgisinin faturasını Kılıçdaroğlu’na çıkarıp istifa etmesini isteyenler var. CHP içinde İmamoğlu’dan Özgür Özel’e uzanan isimler, bu iklimden güç alarak yüksek sesle CHP Genel Başkanlığı’nı hedefliyor, buna hazırlanıyorlar.
Ortada yanıtlanması gereken iki soru var.
Yenilginin nedeni ne, sorumlusu var mı?
Kılıçdaroğlu çekilmeli mi?
Benim yanıtlarım şöyle:
Bir: Seçim kaybı, elbet, esastır. Ama yaşanan başarısızlık görecedir.
Bir kere, muhalif kesim son yılların en büyük kabarmasını yaşamış, zaman zaman psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş ve sandıkta en büyük oranı tutturmuştur.
Diğer taraftan seçim esas olarak aday tercihi yüzünden değil iki yapısal nedenden ötürü kaybedilmiştir.
İlk neden, hikayesi ve modeli güçlü bir iktidar karşısında muhalefetin ortak gelecek fikri üretmedeki siyaset eksikliğidir. Bu eksikliğe, muhalefetin parçalı dokusunun ve parti anlayışlarını onu itiraz siyasetine kilitlemesi yol açmıştır. İkinci neden, iktidar ve muhalefet blokları arasında, yani iki Türkiye arasında, geçişlere müsaade etmeyen sosyolojik ve kültürel bir kilitlenme yaşanmasıdır.
Kılıçdaroğlu, tüm bunlara rağmen, cumhurbaşkanlığı seçimini çok az bir farkla kaybetmiştir.
Dolayısıyla, siyaseten, Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları hiçbir şekilde bir hezimet olarak değerlendirilemez. Muhalefet bakımından adayın oy akışında belirleyici olduğu iddiası ispatsızdır ve siyasi olarak büyük anlam taşımaz.
İki: Kılıçdaroğlu’nun şu aşamada liderlikten çekilmesi büyük bir siyasi hata olur.
Bu durum, her şeyden önce, olmayan bir hezimeti, gerçek hale çevirir. Öte yandan değişim adı altında şahıs merkezli, popülizm kokulu, hatta fırsatçı bir liderlik yarışına yol açar. Unutmamak gerekir ki, (kampanya performansına rağmen) İmamoğlu ve Özel gibi isimler, gençlik enerjisi, söylem ve imaj gücü siyaseten hala çok şey ifade etmemektedir. Güçleri ise varsayımsaldır.
Üstelik paradoksal görünse de, yani yenilgiye yol açan siyaset eksikliğine rağmen, tüm bu isimler arasında siyasi fikre en yakın durum isim Kılıçdaroğlu’dur.
CHP zor bir siyasi yapı. Bir yanıyla kültürel bir kimliği taşıyan, resmi ideolojik bir boyut barındıran, diğer yanıyla demokratikleşme arayışlarının, topluma yeniden bakışın amiral gemisi olmayı arzu eden bir yapı. İçinde ulusalcı, Kemalist, liberal eğilimler birlikte yaşadığı bu CHP, manevrası zor olan bir transatlantiği andırır. Siyaseti kendi içinde yapar. Son 25 yılda, sıkça, kimlikçi, modernist bir itiraz siyasetine sığınmıştır.
Bu yapıda son yıllarda siyasi bir kımıldama olmuşsa, itirazcı kimlik siyasetinden çıkılıp, kültür savaşları karşıtı kuşatıcı anlayışa ilerlenmişse, bu, Kılıçdaroğlu sayesinde gerçekleşmişti. Kılıçdaroğlu, yıllar içinde, farklılıkları dönüştürmeyi değil kucaklamayı ve etkileşim içinde olmalarını ve değişim hattını kendiliğinden bulmalarını tercih eden bir anlayış geliştirdi.
2018 seçimlerindeki Gül formülüne kapı açan, yeni anlayışına uygun isimleri İmamoğlu’nu İstanbul, Yavaş’ı Ankara Belediye Başkanı adayı yapan da Kılıçdaroğlu’ydu.
Kılıçdaroğlu bu zor manevrayı parti içi siyasette de dengeleri ve birliği koruyarak yapmayı bilmiştir.
Son iki yıl, Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye, farklı ideolojik ve siyasi eğilimlerini bir araya getirmesi çabasına da tanıklık etti. Farklı siyasal ve toplumsal katmanları bir araya getiren muhalif siyasi yapı ilk kez, bu katmanlar arasındaki asli gerginlikleri ikinci plana iten ortak bir siyasi eğilim eğilim üretmiştir. Bu, Türkiye siyaseti bakımından bir milattı.
Seçim kampanyasında CHP liderinin kavgacı olmayan, esnek, yumuşak güç profili, bu istikamette açtığı kapı veya kimlikler üstü vurguyla yaptığı Alevilik çıkışı, Türkiye’nin yıllardır ihtiyaç duyduğu şeylerdi.
Tek eksik olan, geliştirdiği anlayışın siyasete dönüşmesiydi, kurucu siyasetti ya da bu anlayışın kurucu siyasi ayaklarının yokluğuydu. Kurucu siyaset ve iktidar pratiği arasındaki güçlü bağ dikkate alınırsa iktidara gelmesi halinde bu eksikliği tamamlaması kuvvetle muhtemeldi.
Dillendirdiği anlayış, seçimlerde karşılık bulsaydı -ki oldukça küçük bir farkla kaybetti- bugün Türkiye milliyetçilik değil belki de demokratik kabarma tartışmaları yapıyor, Kılıçdaroğlu göklere çıkarılıyor olacaktı.
Seçim sonucu ne olmuş olursa olsun, bu ülkedeki tüm demokratların Kılıçdaroğlu’na bir ‘selam’ borçlu olduklarını düşünüyorum.