Muhalefete ne lazım?

Muhalefetin seçimleri kaybetmesinin nedenleri, muhalif kesimin ana sorusu ve tartışması olmaya devam ediyor.

Daha iyi bir kampanya, daha iyi saha çalışması ve daha etkili bir adayla seçimleri kazanmanın mümkün olduğunu söyleyen, faturayı Kılıçdaroğlu’na çıkaran hakim bir bakış var. CHP’de iktidar ve lider değişikliği özellikle bu nedenle gündemde. Benzer bir durum HDP bakımından da yaşanıyor. Bu siyasi partinin oy oranının düşmesi Kürt siyaseti alanında önemli bir tartışma konusu. Demirtaş’ın tavrı, Sancar ve Buldan’ın tekrar aday olmayacaklarını açıklamaları, HDP’nin siyasi tavır bakımından geride kaldığı, edilgin iddiası bu durumun açık göstergeleri…

Muhalefet adayı seçimleri kazanabilir miydi?

Bu soruya hem evet, hem hayır yanıtı verilebilir.

Evet, zira iki aday arasındaki oy farkı kapanabilecek kadar yakındı. 2 milyon 300 bin oyun yarısı Kılıçdaroğlu’na kaysa, güçler eşitlenebilirdi. Dolayısıyla iyi bir saha çalışması ve daha etkili kampanyayla, farkın kapanabileceği varsayılabilirdi.

Hayır, zira fay hatları kilitlenmişti. İki büyük kutup arasında oy geçişleri son derece sınırlıydı ve ulaşabileceği en yüksek seviyeye ulaşmıştı. Tarihsel derin kırılmalar üzerine iki büyük ve farklı tasavvurun yarışında, mevcut dengenin değişmesi için başka ve farklı girdiler gerekirdi.

Bunların ikisi özellikle belirleyiciydi.

İlki muhalefetin geleceğe dair, umut taşıyan, harekete geçirici, ikincisi seferber edici güçlü bir siyasi melodi üretmesi gerekirdi. Bu bakımdan ortada büyük bir boşluk olduğu muhakkaktı. Bu köşede son bir yıldır, sürekli bu eksikliği ve yaratacağı sorunları anlattık. Altı farklı siyasi eğilim, iddia ve liderin ortak siyaset vurgusu, devlet restorasyonu ve devlete-siyasi işleyişe dair reform önerileri olmaktan öte gitmedi, gidemezdi de. Bunlar gerçek siyasi bir kabarmayı temsil edemezlerdi ve edemediler.

Bunlara rağmen aday tercihi dengeleri değiştirebilirdi denebilir. Kanımca değiştiremezdi. Lider imajı, simgeledikleri kendi başına siyaseti, doldurmaz ve ikame etmez, siyasetin getirebileceği oyu getirmez. İmamoğlu ve Yavaş, siyasi ve kültürel kutuplaşmanın dengesini bozacak güçte isimler değildi.

Demokratik toplum sözleşmesi dışında, dış politika, ulusal varoluş, devlet, milliyetçilik gibi Erdoğan’ın beslendiği konularda hiçbir silaha sahip değillerdi. Kişiye ve kazanana endeksli siyaset olarak popülizan özelliklerinin riski yanları da açıktı.

Velhasıl muhalefet bakımdan edilginlik, kurucu siyaset eksikliği, taşıcıyı büyük lider son derece barizdi.
İkincisi Kürt meselesi ve temsili sorunuydu; daha doğrusu muhalefetin HDP’yle ilişkileriydi. Bu mesele ve ilişkilerin son seçimlerde sadece altılı masa aktörleri arasında değil, seçmen düzeyinde de belirleyici bir rol oynadığı ortaya çıktı. İki ucu keskin bıçağı andıran bu mesele, milliyetçi tutumu besleyen, tahrik eden yönleriyle Cumhur ittifakını konsolide etti, millet ittifakını söylem ve öneriler bakımından zayıflattı, kırılgan hale getirdi. İki büyük blok arasındaki oy geçişlerini daha da zorlaştırdı, Kılıçdaroğlu’nun siyasete ve geleceğe dair söylem alanını sınırladı, onu kendiliğinden dengeci, merkezci, tutucu bir konuma itti. Kürt meselesi Türkiye’nin otoriterleşme-demokratikleşme hattında, ilki lehine bir kez daha etkili bir rol oynadı.

Sonuç olarak, bu sorunla yüzleşmeyen, risk almayan, meydan okumayan muhalefetin silik kalması kaçınılmazdı. Zira eksik siyasetine yeni bir eksiklik kalemi olarak katıldı.

Bu koşullarda seçim sonuçlarını doğal karşılamak gerekir…

Vasat notlarla buraya kadar geliniyor.

Siyasi partilerdeki yenilenme, yeni enerji arayışları da bu bakımdan doğaldır.

YORUMLAR (49)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
49 Yorum