Siyasi tepkilerin izinde...
Gözlemci ve araştırmacıların beklenti ve tahmini, seçimlere doğru seçmenin güçlü adayların arkasında toplanılması, İnce’nin yüzde 10 civarında görünen oy oranın düşmesi yönünde.
Bu oranın hangi seviyeye düşeceği cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turda anahtarı olarak görülüyor. Deniyor ki, İnce’nin oyu yüzde 5-6 altına inmezse, seçimlerin ikinci tura kalması kaçınılmaz.
Demokratik düzende, siyasi parti yelpazesi ile siyasete dair sosyolojik ayrışmalar kesişmediği zaman, ciddi sıkıntılarla karşılaşılır. Bunun en sık görülen tezahürü, bir tür temsil krizini ifade eden seçmen davranışında görülen tepki dalgalarıdır.
İnce böyle bir dalganın vesilesi mi?
Belki Memleket Partisi liderinin bugün birçok araştırmada benzer seviyede ölçülen oyları seçimlere kadar düşecektir. İnce’ye yönelen seçmen önümüzdeki günlerde istemediği adayı engellemek üzere tercihini değiştirebilir, en güçlüye yönelme baskısı yaşayabilir.
Ancak bu, mevcut tepki gerçeğini ve arkasındaki yatan faktörü, “neden” sorusunu, bunların ülkenin geleceği bakımından önemini ortadan kaldırmaz.
Toplumsal hal ve eğilimleri, sadece siyasal davranış, özellikle muhtemel siyasal davranış üzerinden ele almak belki çok sağlıklı değildir. Ama yine de ikisi arasında bir bağlantı olduğu inkar edilemez. Bu çerçevede, tepkisel durumlar genellikle, o topluma hakim dinamikler, çatışmalar, ayrışmalar, çelişkiler üzerinden okunur.
İnce’ye yönelen tepki oylarını böyle bir akıl yürütmeyle ele alabiliriz: Altılı Masa, tüm gerginlik ve eksiklerine rağmen, Kemalist, seküler, dindar, muhafazakar, Kürdi, milliyetçi eğilimlere siyasi yelpaze olma iddiasındadır. Kılıçdaroğlu-Erdoğan karşılaşması keza, her bir kutupta eğilimler bütünleşmesi davetidir. Bu durumda, İnce cazibesinin, (yani tepkisel durumun) kökeninde, toplumsal-siyasal eğilimler arasındaki itme, ret ve çatışma halleri yatıyor olabilir. Siyasi yelpazenin sunduğu ikili seçeneğin kimi eğilimleri kuşatmaması da akla gelebilir.
Peki fazlası olamaz mı?
Yeni siyasi ve sosyolojik girdilerin oynadığı rol yoktu mudur?
Gençler ve gençlik; beklentileri, hayata bakışları, siyasi algıları, değer hiyerarşileri şüphe yok ki bunlardan birisi. İnce’ye oy verme eğilimdeki seçmenin yüzde 38’i ilk kez verecek gençler. Denebilir ki, farklı gençlik grupları var; bu farklı grupların farklı değerleri ve hassasiyetleri bulunuyor. Elbet, ama bu farklılıkları kesen ortak bir nesil hassasiyeti olduğu da şüphe götürmez.
Genç nesil, fiziki modernleşme ve kentleşmeyle birlikte görsel, kentsel, kültürel referansların çeşitlendiği, çeşitliliğin meşrulaştığı, bunun çeşitli tarz, varoluşlar arasındaki etkileşimi mümkün kıldığı, eğitim burjuvazisi üzerinden doğan sınıfsal bir hareketliliğin yaşandığı bir toplumsal tarlada, en önemlisi çoğu çekirdek ailelerde yetişti. Kültürel çatışmadan, ideolojik söylemlerden kısmi kaçış, “eski”ye mesafe muhtemelen ortak özellikleri.
Buna karşın aynı nesil, ulusal, bölgesel, uluslararası arenada otoriter rüzgarların estiği, çıkarların çatıştığı, sertleştiği bir iklimde büyüdü. Milli-devletlerin, sınırların değer kazandığı, ekonomik, sosyal, kültürel, politik liberalizmin, çok-kültürlülük iddiasının kriz yaşadığı bu iklime itiraz etmek kadar, bu iklimin değerleriyle sosyalleşti, siyasallaştı. Bugüne dair beklentileri muhakkak, eleştirileri derin; ama ortalama gençte, herkes için hak ve özgürlük, en önemlisi usul ve meşruiyeti gibi kategoriler, zihinlerde dokunulmaz değil belki de. Yine muhtemelen, siyasa talebinde kendine haslık, içe dönüklük, milli-devlet vurgusu, bunlarla kuşatılmış modern girdilerin beslediği evrensel değerlere kısmen mesafeli milliyetçi egemen. Göçmen karşıtlığı, üniter ve güçlü devlet, laik bir kamu arayışı ortak vurgu.
Demokratik politika anlayışının bir tür depolitizasyon dalgasıyla karşı karşıya olması pek ala mümkündür.
Tepki köpüğü bana böyle görünüyor; her toplumsal katmanda az ya da çok var olan bir boyut olarak önemli geliyor.