Türkçeye bakışın genişlemesi mümkün!
Yutmak bir yeme biçimi. Çiğneyerek, öğüterek mi yiyoruz, yudumlayarak mı yiyoruz, işin o tarafı farklı biçimlerde gerçekleşebiliyor. Bunda bir problem yok. Yemenin yenme kelimesi ile ilişkisini görmeye çalışmak önemli burada.
Yenmek kelimesinin yemek fiiline “n” sesi getirilerek “yenmek” yapıldığını görüyoruz. Siz yenildiğinizde başkası tarafından yenilmiş oluyorsunuz, birisi sizi yemiş oluyor. Sizi yiyen yani sizi yutan yani sizi üten, yani sizi utmuş olan hem yemiş hem yenmiş hem yutmuş hem utmuş oluyor.
Zihnimizin yenilmek kelimesini çözmesi zor değil ama yemek nasıl hem yemek hem yenmek oluyor, burasında işin zihin biraz kilitlenir gibi oluyor. Dönüşlülük “-n”si desek kendisi yemiş oluyor ama başkası tarafından yenmiş olmuyor. Diğer dönüşlülük n’lerindeki fonksiyondan biraz farklı bir kullanımı var “-n” sesinin burada. Başkası tarafından yenmek demediğimiz sürece yenmek kelimesini öznenin fail olarak yemesi, yenmesi şeklinde anlıyoruz. Ağızlarda yenilmek kelimesinin yer yer “yenmek” şeklinin başkası tarafından yenilme anlamında “-il” eki kullanılmadan da kullanıldığını görebiliyoruz.
***
Yeme, yenme meselesini böyle ifade ettikten sonra şimdi yenmenin neden zafer olarak algılandığını daha rahat fark edebiliriz sanırım.
Ama benim derdim yutmanın bir utku, bir zafer, bir yenme olmasını izah etmekten çok yutmanın insanda oluşturduğu mutluluk hatta kutluluk neyin nesidir, aralarında nasıl bir bağ var; bunu görmek ve göstermek istiyorum. Eğer bunu gösterebilirsem kendimi mutlu, bahtiyar, bahtı yar sayacağım. Bu mutluluk sağlayıcı yükümlülüğün, sorumluluğun kutlu bir sorumluluk olup olmadığı tartışılabilir.
Değerli okur, yani diyorum ki kut, mut, tut, yut, ut aynı kökten gelir.
Türkçe sadece sondan eklemeli bir dil olmadığı için; kelimelerin kökünü bulabilmek için kelimenin sonundaki ekleri kaldırmanın kelimenin kökünü bulmaya yetmeyeceğini; kelimenin başındaki sessiz harfi de kaldırmak gerektiğini bir kere daha hatırlatayım. Baştaki sessiz harfi kaldırma bilgisi, yani yutmak kelimesinde y sesini kaldırmak bize sadece kelimenin kökünü göstermiş olmuyor; kelime kökünün başına gelen diğer sessiz harflerin kelimeye nasıl yeni bir anlam kattığını, kazandırdığını görmemize de imkan sağlıyor. Dolayısıyla aynı kökten gelen kelimeler algımızı değiştirecek, geliştirecek, zenginleştirecek bir perspektifi elde etmiş oluyoruz.
Üniversitelerde, okullarda öğretilen sistem ile yutmak kelimesi ile alakalı sadece yutak, yutkunmak kelimelerini görebilirken bu bilgi sayesinde kutlunun da, mutlunun da, tutkunun da, tutuklunun da, tutarlının da, yutmanın da, utkunun da, utanmanın da aynı kökten olduğu bilgisine sahip olmuş oluyoruz.
***
Aklınıza takılmış olabilir: But da aynı yerden gelir mi? Muhtemelen gelir. Butları yemek için ağzımızın suyu akıvermeden bu butun budamak ile alakalı olup olmadığını; daha doğru bir söyleyişle budamanın da butla alakalı olup olmadığını da düşünmek gerekebilir.
Benim de aklıma takılan şu ki; yutmak yani utmak (yenmek) ile utanmanın kökü olan ut arasında nasıl bir bağ var, bunu kurmakta zihnim zorlanıyor. Ut kelimesi için edeb yeri anlamı veriliyor. Edeb ile utanma arasında bir ilişki olduğu şüphe götürmez. Utanma sahibi insanın kendini yenmeyi başardığı düşünülebilir. Kuldan utanmayanın Allah’tan korkmayacağını söyleriz. Utanma fiilindeki “-n” sesi eyleme, başkasından utanıyor olsak bile aslında kendimizin kendimize uyguladığımız anlamını katıyor. Aslında utanmak bir kendini yenme biçimidir diyebiliriz.
Edeb için, zafer tacı nedir, ne zaman nasıl takılır başa bilemem ama derler ki büyükler:
“Edeb bir tac imiş nur-i hüdadan
Giy ol tacı emin ol her beladan”
Edebe sahip olmanın zaferlerin en büyüğü olduğunu düşünebiliriz. Edebini takınan her şeyi yenmiştir, en başta da kendini yenmiştir.
İşbu yazıyı şöyle bitirmek istiyorum: Birlikte 5 yıl çalıştığım, edeb tacını en izzetli şekilde üzerinde taşıyan Akif Emre Ağabeyin makamı cennet olsun. Onun o izzetli yolunu sürdürenler az da olsa hep olacak. Kimse İslamcılığı bitiremeyecek!