"Hepimiz potansiyel özürlüyüz"
Türkiye’nin tek gerçeği siyaset değil. Çok derdimiz var. Belki de derin gerçeklerimizi konuşmaktan, onlarla yüzleşmekten alıkoyuyor aktüel meseleler bizi.
Bu ülkenin en gerçek anlamda bir engelli ya da özürlü sorunu olduğunu düşünüyorum. Konuşmaktan kaçtığımız meselelerden biri bu. Milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkileyen bir olguyla karşı karşıyayız. İtiraf etmeliyiz; sadece özel günler parantezinde hatırladığımız bir mesele, özürlü meselesi.
***
Hepimiz özürlülere nasıl davranacağımız konusunda tedirginlik içindeyiz. Burada önemli olan şu: Özürlü dediğimiz kişiler birer insan… Onların da tıpkı diğer insanlar gibi bir hayatları var. Onlar sadece özel ihtiyacı olan insanlar… Söz gelimi, mesele sadece onların tekerlekli sandalye bulamamaları veya o sandalyeye göre tasarım yapılmaması değil. Ulaşılabilir bir toplum değiliz. Derdimiz, konuşmamız gereken bu.
Bir engelli delikanlı, bir kızla evlenmek istediğinde o ailede uygulanacak defanstır ulaşılamazlık. Bir işe biri özürlü iki mühendis başvurduğunda, özürlü olanın alınmamasıdır defans. Bir üniversiteyi özürlü olarak kazanıp gidip de merdivenlerini çıkamadığı için kaydını sildirmektir defans. Asıl dert bu.
Bu ülkede her şey ‘mükemmel bedene’ göre tasarımlanmış; ulaşılabilirlik, mükemmelliğe göre kurgulanmış. Dolayısıyla bu sınırın dışındaki her şey, herkes marjinalleştiriliyor. Bu özürlü olmayanların dünyasının ürünü.
Bir de, özürlü meselesinin konuşulmaya başlandığı yerde yetkili/yetkisiz pek çok kişiden "Hepimiz birer potansiyel özürlüyüz," sözünü duyabilirsiniz. "Engellilere karşı duyarlı olmalıyız, onların başına gelen bir gün bizim başımıza da gelebilir," demiş oluyorlar kendilerince. İyi niyetle yapılıyor olsa bile böyle bir yaklaşımın çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Bilerek ya da bilmeyerek tehdit ediliyor bu cümleyle insanlar. Duyarlı olmak için insanların tehdit edilmesi mi gerekiyor? Doğrudur, böyle bir ihtimal her zaman var ama bu bir tehdit. "Ben de bir gün özürlü olabilirim" diye düşünmek, konuşmak ne kadar anlamlı?
Özürlülük, toplumsal bir olgu. Bu insanlarla biz aynı mahallede, mekânlarda yaşıyoruz, fakat birbirilerimizi görmüyoruz. Çünkü fark etmiyoruz. Çünkü özürlü ile aramızda engeller var.
Şimdi soralım o soruyu. Nasıl kaldırabiliriz o engelleri? Benim kanaatim, öncelikle zihniyet devrimi şart. Özürlülük esasen ayrımcılıkla ilgili bir olgu. Yine itiraf etmeliyiz; bu toplumda ayrımcılık kalın çizgilerle çizilmiş. Bugün her şeye rağmen üniversiteyi bitirirsiniz, ama kariyer mesleği edinemezsiniz, çünkü özürlüsünüzdür. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdiğiniz halde kaymakam olamıyorsunuz; ayrımcılık bu değil mi? Dezavantajları her alanda çok keskin olan bir mesele özürlülük. Yani demem o ki, öncelikle ayrımcılığı kaldırmamız gerekiyor. Özürlüye ulaşabilirliğin en önemli engeli bu çünkü.
***
Açık açık konuşmalıyız: Toplumumuz özürlüyü uzaktan sevmeyi tercih ediyor. Engelli olmanın bir kusur, bir zayıflık olduğunu düşünüyoruz hatta. Engelli insanı, insanlığından da bir şey kaybetmiş bir varlık olarak algılıyoruz. Onlarla yan yana gelmekten çekiniyor, dünyalarına girmiyoruz. Bir engelliyle karşılaştığımızda kendi zayıflıklarımızı görüyor ve bundan ‘kurtulmanın’ yolunun engelliden kaçmak olduğunu düşünüyoruz.
Diğer yandan, maalesef ne özel sektör ne de devlet, işyerinde özürlü görmek istemiyor. Hele özel sektör manken gibi insanlarla iş yapmak istiyor.
Dert büyük.
Asıl sorun, esaslı bir özürlü politikamızın olmaması. Dahası, sağlam bir özürlülük kültürümüzün olmaması…
***
Bu ülkede özürlülüğün sorunları nasıl çözülecek? Özürlülüğün en sahici dertlerimizden biri olduğunu unutmayarak. Siyaset gündemine mahkûm etmeyerek…
Sorular sormaya, cevaplar aramaya, duyarlı olmaya devam ederek, davet ederek çözülecek. Bu bizim meselemiz diyerek çözülecek.