Mehmed Âkif, Yahya Kemal’i tanır mıydı?

Yahya Kemal, Mehmed Âkif’le tanışıp tanışmadıkları yolundaki bir soruya “Tanışmayız” diye cevap vermişti. Aynı nesle mensup olmadıkları gibi, şiir anlayışları, dünya görüşleri ve yaşama tarzları birbirinden çok farklı olduğu için tanıştırılmamış olmaları şaşırtıcı değil. Ancak bu, hiç aynı mekânlarda bulunmadıkları anlamını gelmez. Âkif, 1920 yılında Veliahd Abdülmecid Efendi himayesinde kurulan, idare heyetinde Yahya Kemal’in de yer aldığı Piyer Loti Cemiyeti’nin şeref heyeti üyelerinden biriydi. En azından bu cemiyetin kuruluş çalışmaları sırasında karşılaşmış olabilirler.

Yahya Kemal, Mütareke döneminde İleri gazetesinde neşredilen “Kurdun Dişisi ve Yavruları” başlıklı ünlü yazısını İstiklâl Marşı’nın bir mısraı ile noktalamıştı: “İnönü ve Dumlupınar çocuklarıdır ki, dul annelerinden aldıkları dersi tekrar ediyorlar: ‘Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl.” Bu yazının çıktığı tarihte (4 Mayıs 1921), İstiklâl Marşı henüz birkaç aylık millî marştı.
Yahya Kemal’in Tevhîd-i Efkâr’da çıkan yazıları da Sebilürreşad çevresinde dikkatle takip ediliyordu. “Ezansız Semtler” başlıklı yazısı ve bu yazı vesilesiyle bir asker annesinin Yahya Kemal’e gönderdiği mektup, Sebilürreşad’ın Mayıs 1338 (1922) tarihli 501. sayısında -hiç şüphesiz Âkif’in izniyle- iktibas edilmişti. Yazının altında mecmua tarafından Yahya Kemal’in övüldüğü uzunca bir not vardır.

Âkif, son toplantısını 21 Mayıs 1923’te yapan Birinci Meclis’te Burdur mebusu olarak yer alıyordu. Temmuz 1923’te Urfa mebusu seçilen Yahya Kemal ise İkinci Meclis’te görev yapmıştır. Bu bakımdan Meclis’te bir araya gelemedikleri gibi, bu tarihten sonra karşılaşmaları da imkânsızdı; çünkü Âkif 1924 yılında Mısır’a gitmişti.
O günlerde Âkif aleyhindeki havaya Yahya Kemal’in de kapıldığı düşünülebilir. Ancak bu konuda hiçbir bilgi ve belgeye sahip değiliz. Sadece Cahit Tanyol, “Ölümünden Sonra Yahya Kemal” başlıklı yazısında “Mehmet Âkif’i hiç sevmezdi. Onun İslâm idealinden ve medrese zihniyetinden nefret ederdi,” diyor. Tanyol’un Âkif’e duyduğu düşmanlığı Yahya Kemal’e de yakıştırdığını zannediyorum, çünkü Reşat Beyatlı, Mustafa Baydar’a ağabeyini anlatırken, “Mehmed Âkif’i dahi büyük bir hiss-i ta’zim ile karşıladığını yakinen bilirim,” demiştir. Belki de söz konusu yazısında yazdıklarını unutan Tanyol, “Ölüm Karşısında Yahya Kemal” başlıklı yazısında da “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”, “Hayal Şehir”, “Koca Mustâpaşa”, “Atik Valde’den İnen Sokakta” gibi şiirlerinin henüz tamamlanmadığı yıllarda, Yahya Kemal’i ziyarete gittikçe, yatağının yanındaki küçük masada iki değişmez konuk gördüğünü söyler: Safahat ve Târîh-i Cevdet.

Âkif’le tanışıp tanışmadığı yolundaki soruya Yahya Kemal’in verdiği cevabın tamamı şöyledir: “Tanışmayız, ama Mısır’dan döndüğü zaman benim için güzel şeyler söylemiş.”
Bu bilgi, Âkif’in Mısır’da Yahya Kemal’i az çok takip ettiğini gösteriyor. Süleyman Nazif, Fuad Şemsi İnan ve Mahir İz gibi bazı müşterek dostları vardı ve muhtemelen onlar vasıtasıyla Yahya Kemal’in çalışmalarından haberdar oluyordu. Mahir İz’e gönderdiği bir mektuptaki şu cümle dikkat çekicidir: “Gülme komşuna gelir başına! Meşhur Yahya Kemal gibi felek bizi de kıt’acı etti. Dört yılda on iki mısra! Ne ise Allah beterinden esirgesin.”
Yahya Kemal, Orhan Şaik Gökyay’ın anlattığına göre, bir gün Atik-Valide ziyaretinden dönerken müşterek dostlarından biriyle karşılaşmış, sohbet sırasında söz şiire ve Âkif’e intikal edince şunları söylemiştir:
“Eğer Âkif benim duyduğum İslâm’ın şevkini, hüznünü duymuş olsaydı başka türlü olurdu. O İslâm’ın yükselişini, akaidini terennüm etti. Şiir, Atik Valide’nin iftar saatidir. O zat teslim etti bunu. ‘Evet, Âkif’in bu tarafı noksandır,’ dedi. O İslâm’ın sefaletini anlatmıştır, yani sosyaldir.”

Yahya Kemal’in “Yol Düşüncesi” şiirinde Âkif tesirini arayanlar da olmuştur. Bu iddia abartılı sayılabilir; ancak eldeki bilgiler, Yahya Kemal’in Safahat şairine bigâne kalmadığını gösteriyor. Orhan Şaik Gökyay’ın yazdığını göre, “El-Uksur’da” şiirini beğeniyor, özellikle bu şiirin “Bu noktadan ne müheyyic fezaya doğru nazar” mısraıyla başlayan bölümünü çok güzel buluyordu. Yine Gökyay’a göre, Âkif’ten şu mısraları beğenirdi: “Hani sînende yarıp geçtiği yol Yıldırım’ın”; “Bugün bir yemyeşil va’dî yarın bir kıpkızıl gülşen”; “Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır”; “Gülümsüyor suyu kırbayla dolduran fellâh/ Gülümsüyor bunu ömründe görmemiş seyyâh.”

Yahya Kemal iki yazısında da Âkif hakkında bazı değerlendirmelerde bulunmuştur. Dergâh mecmuasında çıkan “Vezinler” başlıklı yazısında, onu Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin’le birlikte anarak ilk ikisinin nesre yaklaştırdıkları şiiri Âkif’in sonunda söz haline koyduğunu söyler. Aynı yazının başka bir yerinde de şu cümleler yer almaktadır:
“Türklerde aruz, Türkçe’nin asıl yerli zevkini asırlarca mühimsemedikten sonra, birdenbire Tevfik Fikret’in ağzıyla sokakta ve evde konuştuğumuz gibi konuşmaya başladı, sonra onun felsefede muarızı olduğu derecede sanatta muakkibi olan Mehmed Âkif Bey’in elinde büsbütün yumuşadı.”

Cumhuriyet Arşivi’nde son zamanlarda bulunan belgelerden anlaşıldığına göre, Yahya Kemal, Âkif’in resmi ilgiden mahrum cenaze törenine mimlenmeyi göze alarak katılmıştı.
İki şaire de Cenab-ı Hak’tan rahmet niyaz ediyorum.
NOT. 2016, Âkif’in vefatının 80. yılıdır, unutmayalım.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum