Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor…
İç siyaset, gözaltılar, arka arkaya açılan soruşturmalar…
Sarsılıyoruz…
TÜSİAD krizi sarsıntıyı daha da artırdı.
Ve sarsıla sarsıla kendi mezramıza çekiliyoruz.
Dünya ise son zamanlarda hiç görülmemiş bir sarsıntı yaşıyor.
Aklıma gençliğimde okuduğum “Dünyayı Sarsan On Gün” adlı kitap geldi.
Dünyayı Sarsan On Gün Amerikalı gazeteci ve sosyalist John Reed'in 1917 yılında Rusya'da gerçekleşen, kendisinin de bizzat tanıklık ettiği Ekim Devrimi'ni anlattığı kitabının adı.
Reed kitabında komünist devrimi anlatıyordu.
Yaklaşık yüzyıl sonra bugün ise dünya faşist bir karşı devrimle sarsılıyor.
Rusya’yla Çin zaten resmen tek adam rejimiyle yönetiliyor.
Şimdi Amerika Devlet Başkanı Trump da kendini hem ABD anayasasının hem de uluslararası hukukun üstünde bir yere yerleştiriyor.
Trump, Putin’le Xi’ye dostluk mesajları yollarken dünyanın geri kalanını da elinden geldiğince aşağılıyor.
Bir o yandan, bir bu yandan vuruyor.
Sıra Kanada’dan sonra ABD’nin bu yakadaki müttefiklerine geldi.
Geçen hafta Münih Güvenlik Konferansında Avrupa Devletleri, ABD'li temsilcinin çok ağır sözlerine hedef oldular.
İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana uluslararası sistemin temel taşlarından biri olan transatlantik ilişkileri temelinden sarsıldı.
Amerikan başkan yardımcısı J. D. Vance, Avrupa'daki demokratik uygulamaları “özgürlük katili” olmakla suçluyor, bununla da yetinmiyor Avrupa liderlerini Sovyet siyasi komiserlerine benzetiyor.
Daha ne yapıyor?
ABD başkan yardımcısı bu hafta sonu yapılacak olan Almanya seçimlerinde de taraf oluyor.
Aşırı sağcı AFD partisinin adayına destek verip onu ziyaret ederken, Alman Başbakanı Scholz ile görüşmeyi reddediyor.
ABD, sadece Almanya’da değil bütün Avrupa’da faşist bir yapılanma gerçekleşmesi için var gücüyle çabalıyor.
Yardımcısı Avrupalıları aşağılarken Trump da Putin’i arayıp 90 dakikalık bir görüşme yapıyor. Ukrayna Savaşının sona erdirmek üzere müzakere etmek için bir araya gelme kararı alıyorlar. Buluşma yeri Riyad oluyor.
Avrupa dışlanıyor, Ukrayna dışlanıyor. Türkiye dışlanıyor.
Trump ile Putin ateşli bir şekilde aşklarını tazelerken yapılan barış görüşmesine Zelenskiy davet edilmiyor.
Putin’e hayran olan ABD Başkanı, Zelenskiy’i “diktatör” ilan ediyor… Rusya'nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaşın sorumlusu olarak Zelenskiy’i suçluyor.
Zelenskiy’nin hedefe konmasının nedeni, Trump’ın sözlerini dinlememesi.
“Rusya savaşta çok adam kaybetti onun için Ukrayna’da girdiği bölgeleri ona vermek lazım” türünden saçmalıklarını reddetmesi.
Trump, Ukranya’nın doğal zenginliklerine de el koyma hazırlığında… Ukrayna’nın Amerika’ya 350 milyar dolar borcu olduğunu iddia ediyor.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ise Rus dışişleri bakanı ile görüştükten sonra her iki tarafın Ukrayna için bir barış anlaşması üzerinde çalışmanın yanı sıra hem jeopolitik hem de ekonomik açıdan “ortaklık kurmak için var olan inanılmaz fırsatları” keşfetme konusunda anlaştıklarını söyledi.
Halbuki Biden Yönetimi birkaç ay öncesine kadar Ukrayna’nın yanında idi. Hatta Ukrayna'nın AB üyeliği NATO üyeliği konuşuluyordu.
Şimdi ise neler görüyoruz, neler duyuyoruz, neler…
Ya AB?
Dışlandıklarını anlayınca Fransa Devlet Başkanı Macron’un davetiyle acele bir zirve topladılar. İtalya Başbakanı bir saat geç katıldı. Almanya Şansölyesi ise erken ayrıldı.
Anlaşamadılar. İlk adım fiyasko ile sonuçlandı.
Dünyayı sarsan günler….
Aklıma sadece John Reed gelmedi…
Komünist Manifesto da geldi.
Nasıl başlıyordu?
"Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor"
— Komünizm hayaleti.
Eski Avrupa'nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları.”
İki asra yaklaşan bir zaman sonra Avrupa’da gene bir hayalet dolaşıyor.
Faşizmin hayaleti…
Demokratik Avrupa Güçleri bu hayaleti def etmek üzere kutsal bir ittifak içine girebilecek mi?
Çok şüpheli.
Dünya bu faşizm kasırgasını elbette atlatacak.
Ama 80 yıl önce “faşizm hayaletinden” ancak milyonlarca insanın ölümünden sonra atlatabilmişti.
Faşizm, ölüm demektir.
Dünya ölümün karanlığıyla ve “ölüm melekleri” gibi dolaşan siyasetçilerle karşı karşıya.
Bu da geçer…
Ama o lafı da unutmamak gerek, “geçer de deler geçer.”
