Evladını öldür annesinin kolunu kır…

Dünya nüfusunun yarısı kadın, diğer yarısı da kadınların doğurduğu insanlar…

İnsanlığı karnında taşıyan o kadınlar neredeyse bütün geri kalmış ülkelerde şiddet mağduru.

Erkekler, özellikle kadınlara fütursuzca şiddet uyguluyor.

Bu hafta kendini tek ölçü sanan yöneticilerin ülkelerinde yaşanan şiddet olaylarına tanık olduk…Kanımız dondu.

İran’da bir genç kadın, baş örtüsünü usulüne uygun örtmediği için sokak ortasında şiddet gördü, göz altına alındı, göz altında iken fenalaştı ve hastaneye kaldırıldı. Hastaneden canlı çıkamadı Mahsa Amini, yaşamdan kaydı gitti…

İran’da günlerdir süren protestolar artık ayaklanmaya döndü, Mahsa Amini geride kalan kadınlara saçlarından bir özgürlük bayrağı bıraktı.

Türkiye’de de hem İranlı hem Türk kadınlar protestolara katılıyor.

Kadının baş örtüsü hakkında erkekler karar veriyor, istedikleri olmadığında da dövüyor hatta öldürebiliyor da…

Başını örtmek isteyen örter, istemeyen örtmez.

Örtene de örtmeyene de ayar vermek kimsenin haddi ve hakkı olmamalı…

Böyle bir yönetim yetkisini, “beni öldürebilirsin, öldüreni de cezalandırmayabilirsin” gibi bir yönetim yetkisini hangi millet kendisini yönetenlere verir ki? Bizde de buna benzer acılı olaylar yaşanıyor.

Bu ilkellik zaman zaman mahkeme kararlarına da konu olmakta.

Bu haftanın Anayasa Mahkemesi kararlarından bir tanesi de gene polis şiddetine uğrayan, darp edilerek göz altına alınan ve kolu kırılan bir kadın hakkında.

Bu kadın üstelik de polis kurşunu ile ölen Belkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan. Evladını öldür, annesinin kolunu kır…

İstanbul Valiliği bu şiddeti uygulayanlar hakkında olay nedeniyle disiplin soruşturması açılmasına gerek olmadığına ve dosyanın işlemden kaldırılmasına karar vermişti. İnsaf.

İdare Mahkemesi’ne yapılan itiraz kabul edildiğinde, Başsavcılıkta soruşturma başlatılsa da savcı, sonuçta görevli polis memurları hakkında takipsizlik kararı verdi. El insaf.

Gülsüm Elvan’ın başvurusu sonucunda Anayasa Mahkemesi verdiği hak ihlali kararında, başsavcılık tarafından soruşturmanın eksik bırakıldığına, gerekli delilleri toplanmadığına, bu nedenle de “kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine”, yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Anadolu C. Savcılığına gönderilmesine, Gülsüm Elvan’a 20 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Anayasa Mahkemesi Gülsüm Elvan kararında soruşturmadan sorumlu bu kişilerin yasal tarifini yapıyor. Adeta robot portresini çiziyor. Ben birkaç özelliğini aktarmakla yetiniyorum. Lütfen okuyun, bir daha okuyun:

- Soruşturmadan sorumlu kişiler ile tetkikleri yapan kişilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması

- Soruşturma makamlarının olaydan haberdar olur olmaz resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri,

- Soruşturmanın hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için makul bir özen ve süratle yürütülmesi,

Soruşturmadan sorumlu kişiler bağımsızlar mı? Hayır…

Resen harekete geçiyorlar mı? Hayır …

Bütün delilleri topluyorlar mı? Hayır…

Hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü veriliyor mu? Evet…

Şiddet uygulayan memur biliyor ki soruşturulmayacak, biliyor ki korunacak… Ve biliyor ki kendisinden şiddet uygulanması isteniyor…

Daha bu karar tazeliğini korurken, güvenlik bürokrasinin zaaflarına bağlı olarak evlatlarını kaybeden, habersiz kalan, gözünün yaşı dinmeyen Cumartesi Anneleri’nin duruşması öncesinde yanlarında bulunmak isteyen insanlar polis şiddetinin mağduru oldular.

Alper Taş’ın kolunun nasıl kıvrıldığını gördüm, Ahmet Şık’ın nasıl kuşatıldığını gördüm, içim ürperdi…Bu nefret ve kin nedir, anlaşılır gibi değil.

İnsanların yerlere yatırıldığını izledim, kanım çekildi.

Çaresizlik içinde kıvranan siyasal iktidar için bu şiddet vazgeçilmez anlaşılan.

Şiddet vazgeçilmez olduğunda, doğal olarak şiddetin cezasız bırakılması ve faillerinin korunması da vazgeçilmez oluyor…

Başsavcılar, savcılar, valiler, bu toplumun sesini artık duyun.

“İnsan” diyoruz…

“İnsanlık” diyoruz…

Keşke insanlık bir kerede inşa edilseydi, “hepimiz insan olduk, müştereken insanlığın parçasıyız” diyebilseydik.

Ama yaşayıp görüyoruz işte…

İnsanlık, H.G Wells’in tabiriyle galiba hep “yapım aşamasında” …

Bir türlü inşaat bitmiyor…

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum