Paşaları suçlayan savcı hapse mi girecek?

“TTB Başkanı TSK'ya attığı kimyasal silah ‘iftirası’ sonrası gözaltına alındı, terör örgütü propagandası yapmaktan tutuklandı”… Manşetlerdeki Şebnem Korur Fincancı haberleri hemen hemen böyle idi geçen hafta.

Bu hafta başka bir “iftira” haberi daha geldi. Kemal Kılıçdaroğlu, Hacer Foggo ile birlikte kaynağı belirsiz kara para, sokaklara inen uyuşturucudan söz ettiler.

İçişleri Bakanı, Kılıçdaroğlu’nu “iftira” atmakla suçladı.

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladılar ve bulundular. Kılıçdaroğlu bu iki kurumun ismini anmamıştı oysa.

Muhtemelen siyasi iktidar bu iddialar karşısında pek rastlanmadık bir şekilde yönettikleri bu güvenlik kurumlarının ardına saklanmayı yeğlediler. Bu aslında Cumhuriyet tarihinde görülmemiş tehlikeli bir ilk.

Gene bu hafta, belgesi olmaz denilen rüşvetin belgesi de hızlı tren ihalesiyle ilgili olarak ortaya çıktı.

Şebnem Hoca’ya atfedilen suçun cezası 1 yıldan 5 yıla kadardır. Şebnem Hoca, Adli Tıp uzmanı bir hekim. Uzmanlığına başvurulan görüntü üzerine görüş bildirmiş ancak “araştırılmalı” diyerek çekincesini koymuştu.

TSK’ya iftira etmek kastı var mıdır? Sanmıyorum… TSK elbette çok önemli bir kurumdur, kurum olarak da suç işlenemez zaten. Şebnem Hoca da bunu pekâlâ bilir. Ama her kurum içinde suç işleyen birileri olur.

“Olmaz” deniyor ise 80 yaşlarını geçmiş, aralarında demans hastası olan paşalar 28 Şubat davasından ötürü neden hala içeride tutulmakta?

TSK mensubu oldukları sırada suç işledikleri iddiasıyla mahkûm oldular. TSK mensupları hakkında her “şüphe” belirten hapse atılacaksa, o paşaları suçlayan savcıyı da hapse atın o zaman.

Hukuktan koptuğunuz zaman kaçınılmaz olarak böyle bir mantıksızlığın çukuruna düşersiniz.

Gelelim belgeli “rüşvete”…

Bu belgeye göre hızlı tren ihalesinde bir suç anlaşması sabit gibi gözüküyor. Ama Şebnem Hoca’ya uygulananın aksine henüz bir soruşturma, gözaltı vs duyulmadı. Aksine hızla habere erişim engeli kararı alındı.

En basit hali ile rüşvetin cezası 4 yıldan 12 yıla kadar.

Bir şüphe için “araştırın” diyen doktora tutuklama, rüşvet aldığı iddiası belgelenen AK Parti memurlarına açıkça koruma.

Hukukun bu ülkede nasıl yok edildiğini bu iki olay net biçimde gösteriyor zaten.

Muhalifsen söylediğin her söz suç, AK Parti yandaşıysan her türlü yolsuzluk, hırsızlık mubah.

Zaten bu yüzden Türkiye hukukun üstünlüğü endeksinde 140 ülke arasında 116. sırada, ülkeyi yönetenlerin hukuka bağlılıklarında ise 135. sırada.

Sadece endeksler değil, raporlar da içinde bulunduğumuz hali detaylı resmetmekte…

Örneğin AB 2022 Türkiye raporunda yolsuzluğun hala yaygın olduğu ve endişe kaynağı olmaya devam ettiği, yolsuzlukla mücadele stratejisi ve eylem planının olmamasının da yolsuzlukla kararlı bir şekilde mücadele etme iradesinin bulunmadığını gösterdiği yazılı.

Daha ne desinler? Gemi azıya alan yolsuzluklar yanında bir de kaynağı belirsiz kara para ve uyuşturucu meselemiz bulunuyor…

Kemal Kılıçdaroğlu iftira mı atıyor?

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün “2022 Türkiye Uyuşturucu Raporu”nda suç ekonomisi açıklaması var:

“Narkotik madde imal ve ticaretinde elde edilen kazancın yüksek olduğu bir suç ekonomisi mevcuttur. Mücadelede başarı, bu suçların hayat damarı olan gelirleri ortaya çıkararak sağlanabilir”…

“Suçların hayat damarı olan gelirler” nasıl ortaya çıkacak?

Siyasal ve hukuksal iradeyle…

O nerede? O yok.

Rapordan devam edelim:

“Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu ve uyuşturucudan elde edilen suç geliri operasyonu olarak değerlendirilen “BATAKLIK OPERASYONU” yapılmıştır.”

Ama bugün itibarıyla bu büyük operasyonda tutuklu kalmadı… Ne güzel mücadele değil mi? “Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonunda” nasıl oluyorsa kimse tutuklu kalmamış.

Sadece bu bile Kılıçdaroğlu’nun ne kadar ciddi bir konuya değindiğini göstermeye yetiyor.

Yolsuzlukla, hırsızlıkla, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele için “siyasal kararlılık” yanında bağımsız, “kaliteli ve etkin bir yargı sistemi” çok büyük öneme sahip.

Ancak günümüz Türkiyesi’nde yargı sisteminin başı HSK’nın, Avrupa Yargı Kurulları Ağı'na katılımı, “bağımsız olmaması” nedeniyle Aralık 2016'dan bu yana askıya alınmış durumda…

Yargının bağımsızlığını yok etmenin sonuçları ortada:

Fikir, düşünce, söz, tehlikeli faaliyet…

Pudracılık, yolsuzluk, rüşvet serbest…

Bu ülkeyi nasıl batırdıklarını görüyoruz… İlk seçimde bu ülkeyi kurtarmak da hepimizin ortak görevi.

YORUMLAR (30)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
30 Yorum