Yavaşlamayı unuttuk
Sabah uyanıyoruz, telefon ekranına bakmadan gözümüzü bile açamıyoruz. Kahvaltı yaparken bile bir yandan haberleri okuyor, diğer yandan sosyal medyayı karıştırıyoruz. Gün, başlamadan bizi tüketiyor. Modern çağın en sessiz ama en tehlikeli salgını bu: “Sürekli acele hâli.”
Eskiden sokakta yürürken insanlar birbirine selam verirdi. Şimdi herkesin yüzü ekrana dönük. Birinin yanında otururken bile aklımız başka bir bildirimde. Hayat geçiyor, bizse hep “biraz sonra” mutlu olmayı planlıyoruz. Ama o “biraz sonra” hiçbir zaman gelmiyor.
Belki de artık yavaşlamayı öğrenmemiz gerekiyor. Bir kahveyi gerçekten hissederek içmek, bir kitabın sayfalarını ağır ağır çevirmek, sokaktaki kediyi sevmek… Bunlar küçük ama ruhu iyileştiren anlar.
Hayat, hızla biten bir koşu değil; her adımında anlam saklı bir yürüyüş. Belki de bugünün en büyük başarısı, hiçbir yere yetişmeye çalışmadan bir gün geçirebilmek.
