Bizim zamanımızda gençler böyle değildi...

Hangi kuşak duymadı ki bu ve benzeri sözleri. “Biz dedemizin yanında izin almadan oturmazdık”, “Ah ahh şimdiki gençler çok değişik, biz annemiz izin vermezse bakkala bile gitmezdik”...

Liste uzun olsa da özetle herkes kendi neslini övüyor, kendinden sonraki neslin kötü olduğunu iddia ediyor. Üstelik M.Ö’den beri böyle. Hatta Sümer tabletlerindeki ‘Gençlik nereye gidiyor, yeni nesil tembel, bencil, saygısız, ilgisiz’ cümleleri Sümerlilerin de kuşak çatışması yaşadığının kanıtı. M.Ö 700’lü yıllarda Yunan düşünür Hesiodos’un “Günümüz gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere büyüklere karşı saygılı olmayı öğretmişlerdi.

Şimdiki gençler kuralları boş veriyor, duyarsızlar ve beklemeyi bilmiyorlar” sözleri bugün dedeniz Ahmet ya da babaanneniz Ayşe’nin söylediklerinden farklı mı?

Yetişkinler gençleri yüz yıllardır sorumsuz, saygısız, sadece kendi bildiklerinin doğru olduğuna inanan kişiler olarak tanımlıyor. “Nerde bizim gençliğimiz, nerdeeee şimdiki gençlik” diye birbirlerine dert yanan yetişkinler kendi gençliklerinde bir önceki kuşakla benzer çatışmalar yaşadıklarını nedense hiç hatırlamıyor. Zamanın ruhunu yakalamak hiç kimse için kolay değil.

Gerçekten bu yüzyılda yapılan anketler dünya çapında en az 60 ülkede insanların ahlakın gerilediğine inandığını gösteriyor. Gerçek öyle mi, yoksa bu bir illüzyon mu?

Nature dergisinde anlatılan bir makaleye göre bu fikir sadece bir illüzyon. Makalenin baş yazarı psikolog Adam Mastroianni, “Eğer insanlar eskisinden daha kabaysa bu bir felaket. Kişilerarası ahlak toplumları bir arada tutan yapıştırıcı, o yapıştırıcı kaybedilirse her şey dağılır. Eğer bu gerçekten oluyorsa, yüzyılların hikayesidir ve temeline inmek gerekir.”

Mastroianni ve Harvard Üniversitesi psikologlarından Dan Gilbert yüz hatta bin yıllardır devam eden mevzunun peşine düştü: Ahlak gerçekten azaldı ve azalmaya devam mı ediyor?

Makaleye göre cevap şu: Hayır ahlak azalmadı!

Öncelikle ‘ahlakın’ farklı insanlar için farklı şeyler ifade ettiğini açıklığa kavuşturmaya çalıştılar.
İki akademisyen öncelikle toplam 220 bin kişi üzerine yapılan sayısız anketi inceledi. Sorular genellikle şöyleydi: “Sizce son birkaç on yılda toplumun davranışlarında etik yaklaşım, dürüstlük azaldı mı, yoksa bir değişiklik olmadı mı?” Benzer sorulara cevaben katılımcıların çoğu ahlakın düştüğünü söylüyordu. Bu anketler ABD’de yapılmış olsa da onlarca farklı ülkede yapılan çalışmalarda da benzer sonuçlar çıkmıştı. Dev bir ankete gerek yok, ileri yaşta 10-15 akrabamıza sorsak biz de aynı sonuca ulaşırdık.

Özetle dünyanın her yerinde insanlığın zamanla daha az ‘nazik’, ve ‘etik’ hale geldiğine inanılıyor.

Mastroianni ve Gilbert’ın kendi anketlerinde keşfettikleri gibi bu önermeye inananlar sadece yaşlılar ve muhafazakarlar değil gençler bile aynı fikirde. Son anketlere göre de genel olarak insanların ahlaki açıdan daha kötü olduğuna inanılıyor. İyi de bu doğru mu? İnsanlık olarak daha ahlaksız bir yere mi gidiyoruz?

İki psikoloğun çalışmasına göre bunun cevabı “hayır.” Şimdi, elimizde bir ahlakmetre yok tabi ama anketler var. Mastroianni ve Gilbert onlarca yıllık anketleri inceledi. Üstelik ekonomistlerin yaptığı çalışmaları da didik didik ettiler. 2022 yılında bir araştırma ekibi de sosyal ikilemlerin meta analizini yayınlamıştı. Sonuçlara göre insanlar arasındaki işbirliği son 60 yılda yüzde 10 artmış.

Öyle ahlakın yıllar içinde azaldığı falan yoksa neden böyle güçlü bir inanç var?

Birinci neden önyargılı maruz kalma etkisi. Önceki pek çok araştırmadan biliniyor ki insanlar olumsuz bilgilere olumlu bilgilerden daha fazla önem veriyor ve medyanın eğilimi de kötü haberlere odaklanmak.

Toplumun daha kötüye gittiği yönündeki olumsuz verilere maruz kalınca ahlaki davranışın düşük olduğu izlenimini ediniyoruz.

İkincisi de önyargılı hafıza etkisi. İnsanlar geçmişteki olumlu ve olumsuz olayları düşündüğünde olumsuz olanları unutma ya da olumlu bir şekilde yanlış hatırlama olasılıkları daha yüksek. Olumsuz olaylar da zaman içinde duygusal güçlerini kaybediyor. Geçmişte ahlak konusunda pembe bir görüşe sahip olmanın nedenlerinden biri de bu olabilir.

Bu iki önyargı bir araya geldiğinde ahlaki çöküş yanılsamasına nasıl varılacağını görmek mümkün. Yani bir dahaki sefere bir gencin karşısına geçip “zamane çocukları” diye yakınmaya başlayan birini görürseniz, bunun sadece bir algı olabileceği görüşünü aklınızdan çıkarmayın.

kr11-z.jpg

RİSK ALMAK ZENGİNLERİN ORTAK ÖZELLİĞİ Mİ?

Titanic enkazına turistik dalış yaptığı sırada patlayan Titan denizaltısındaki beş kişinin hayatını kaybetmesi son iki haftanın en çok konuşulan olaylarından biriydi. Denizaltına inen kişiler arasında macera tutkunu, milyoner bir baba oğul da vardı. Yolculuğun bedeli 250 bin dolardı. Milyarder olup uzaya gitmek için sıra bekleyen, hatta ölümünden onlarca yıl sonra teknoloji sayesinde yeniden hayata devam edeceğine inanıp büyük paralarla bedenini özel solüsyonlarla dolu bir tankta donduran çok sayıda insan var.

Bu milyarderler neden böyle riskler alıyor? Pervasızca risk almak DNA’larında mı var?

Zengin insanların neden çeşitli psikoloji alanlarını da yakından ilgilendiren riskler aldığına dair çok sayıda araştırma var. Nature dergisinde yayınlanan makale Almanya’da net serveti en az 1 milyon Euro olan, 1125 kişinin kişiliklerinin neden bizden fazla olduğunun araştırdı.

Çalışma yüksek gelirli insanların tipik olarak dışa dönük ve daha da önemlisi riske açık olduğunu gösteriyor. Bu onların macera/ adrenalin sporlarına ve risk almaya daha meyilli olduklarını gösteriyor. İyi de önemli olan kişilik yapısı mı yoksa zenginlik mi? Para mı kişiliği şekillendiriyor yoksa kişilik mi dev bir servete sahip olma şansı veriyor?

Çalışmalara göre ikisinden de biraz var. Risk alan bir kişilik yapısına sahip olanların daha çok para kazanma olasılığı da yüksek. Psikologlara göre günlük yaşamda ne kadar risk alırsanız bu sizi siz yapan şeyin yansıması haline geliyor. Yani risk alan kişilik özelliklerinizi artırıyor. Bu da birçok zengin insanın genlerinde olsun olmasın neden büyük ‘riskler’ alabildiğini gösteriyor.

Ancak zenginlik arttıkça adrenalin sporları yapmak, hızlı otomobil kullanmak, uçak kullanmayı öğrenmek gibi deneyimler yetmeyebiliyor çok daha aşırı örnekler ortaya çıkabiliyor.

Azıcık yürüyüş, biraz tempolu spor yeter de artar bile, nemize gerek öyle uçuk kaçık şeyler. Hem zaten o riski alma duygusunu verecek zenginliğin yanından bile geçmiyoruz.

kr11-titan-2.jpg

YA YAPAY ZEKA BİR PANDEMİYİ TETİKLERSE...

Kovid 19 pandemisinin çıkışı hakkında yorumlar çok. Çin’deki bir pazardan mı yayıldı, laboratuvardan mı çıktı, birileri mi sızdırdı... Sürekli yeni bilgiler var ama net bir cevap en azından şu ana kadar yok!

Yeni bir araştırma yapay zekanın bir sonraki salgını nasıl tetikleyebileceğini anlatıyor. Google’da nasıl bomba yapılacağını, biyolojik ya da kimyasal bir silahı yaymanın inceliklerini bulmak imkansız değil ama çok zor. Bir süre önce internetten bomba yapmayı öğrenenler vardı ama şimdi bu iş kolay değil. Google ve diğer arama motorlarının ortak çabaları sayesinde potansiyel bazı suçların önüne geçilmiş olabilir.

Üretken dil modellerinin inanılmaz ilerlemesi ise korkutucu. ChatGPT gibi yapay zeka sistemleri ilk başlarda biyolojik silah ya da bombanın nasıl yapılacağı konusunda ayrıntılı, tutarlı ve daha da kötüsü doğru bilgiler verme konusunda hiç fena değildi. OpenAI bu konuda önemli adımlar attı ve düzeltmeler yaptı. MIT’de Haziran ayı başında ön baskısı yayınlanan ve geçen hafta da Science dergisinde yayınlanan bir çalışma biyolojiyle ilgili bir eğitim almayan öğrencilerin yapay zeka sistemleri sayesinde ‘biyolojik silah’ yapmak için ayrıntılı öneriler almasının mümkün olduğunu ortaya koydu.

Çalışmada sohbet robotları dört adet potansiyel pandemik patojen önerdi, ters genetik kullanılarak sentetik DNA’dan nasıl üretilebileceğini açıklayıp bir de üstüne DNA sentezi şirketlerinin isimlerini verdi. Biyo silah oluşturmak çok sayıda ayrıntılı çalışma ve elbette akademik bir tecrübe gerektiriyor. Virolog olmayan birinin ChatGPT sayesinde bunu yapması çocuk oyuncağı değil. Ancak çalışma gösterdi ki yapay zeka ile bilgiye erişimin daha da kolay olabileceği yakın bir gelecekte bir aklı evvel çıkıp dünyanın başına bela olabilecek bir virüsü yaymayı başarabilir.

İyi haberler de yok değil. Biyoteknoloji dünyasının aklı selim aktörleri bu tehdidi ciddiye alıyor. En büyük sentetik biyoloji şirketlerinden biri olan Gingko Bioworks, mühendislik DNA’sını tespit eden bir yazılım geliştirmek için ABD istihbarat teşkilatlarıyla ortaklık kurarak araştırmacılara yapay olarak üretilmiş bir mikrobu anlayabilmeleri için gerekli araçları sağladı.

Şimdilik büyük bir tehlike yok gibi görünüyor ama ya yakın gelecekte...

kr11-zeka-2.jpg

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum