Nedir bu ‘Y’ ve ‘Z’nin çektiği!

Bizim gençliğimizde önceki kuşaklardan farklı düşünüp hareket ettiğimizde ‘zamane çocukları’ der geçilirdi. Bizleri anlamak için (X kuşağı) sürekli araştırma da yapılmazdı. Eeee, devir sana uymaz, sen devire uyacaksın! ‘Y’ ve ‘Z’ kuşağının davranış modelleri, hayalleri, beklentileri, korkuları sosyal ve ekonomik olarak büyük önem taşıdığı için onları anlamak zorundayız...

Geçen hafta dünyanın en büyük danışmanlık şirketlerinden biri olan Deloitte bir araştırma sonucu yayınladı. Bu yıl 11’incisi yayınlanan ‘Y’ ve ‘Z’ Kuşağı Araştırması Türkiye dahil 46 ülkede, 14 bin 808 kişiyle gerçekleştirildi ve araştırmaya göre gençler ekonomik koşullar, jeopolitik çatışmalar, gelir dağılımdaki eşitsizlik ve iklim değişikliği konularında endişeli. Yine de toplumsal değişimleri yönlendirme konusunda istekliler.

Türkiye özelinde bakarsak, bizim gençler ekonomik koşullar hakkındaki endişe ve stres

seviyesi konusunda dünyadaki yaşıtlarını geride bıraktı... Z kuşağının sadece yüzde 28’i, Y kuşağının da yüzde 30’u mali açıdan güvende hissediyor. Acaba niye?

Tüm dünyada gençlerin en büyük endişesi yaşam maliyetlerindeki artış. Z kuşağının yüzde 46’sı, Y kuşağının yüzde 47’si aldıkları maaşla geçinebiliyor. Gençler yaşadıkları ülkelerdeki zenginlik ve yoksulluk arasındaki uçurumun giderek arttığını düşünüyor.

Z kuşağının çalıştıkları işe bağlılık oranları geçen yıla göre biraz artmış olsa da yüzde 40’ı iki yıl içinde işlerini bırakmayı planlıyor. Y kuşağında ise bu oran yüzde 25. Üstelik üçte biri başka bir iş bulmadan ayrılmayı düşünecek kadar ‘tükenmişlik sendromu’ yaşıyor. İşi bırakmayı düşünmelerinde en büyük neden maaşlarının yetersiz oluşu. İkinci neden ise işyerlerinin ve görev tanımlarının kendi değerleriyle uyuşmaması.

Pandemiyle birlikte esnek çalışmaya alışan gençlerin talebi bu sisteme devam etmek. Globalde Z kuşağının yüzde 49’u, Y kuşağının ise yüzde 45’i uzaktan çalışıyor. Bu sisteme devam etmek isteyenlerin oranı yüzde 75.

Pek çok ülkede gençler işlerini bırakmayı planlarken Türkiye’de çalıştıkları işe devam etmek isteyenlerin sayısı 2021’deki rakamlardan daha yüksek.

Rapora göre çevre ‘Y’ ve ‘Z’ kuşağının en önemli hassasiyeti. Gençlerin yüzde 75’i iklim değişikliğine karşı alınacak önlemlerde kritik bir noktada olduğumuzu düşünüyor. Ancak yarısından azı bu konuda başarılı olunabileceğine inanıyor.

Genele bakıldığında ‘Z’ kuşağının stres ve endişe düzeyinin giderek artması düşündürücü. ‘Y’ kuşağının stres seviyesi ise geçen yıldan biraz daha az. Ekonomi en büyük stres faktörü olarak karşımıza çıkıyor.

Stres faktöründe Türkiye’deki iki kuşak da dünya ortalamasından yüksek. Yüzde 50’den fazla çoğu zaman stresli ve endişeli olduğunu söylüyor. Pandemiden sonra gençlerin ‘ruh hali’ bir iyileşme gösterse de Türkiye’de ‘bozulmaya’ devam ediyor. Şu rakamlar çarpıcı. Türkiye’deki ‘Z’ kuşağı gençlerin iyimserlik seviyesi 100 üzerinden 21, ‘Y’ kuşağının ise 19 civarında. Dünyada bu oran yaklaşık yüzde 35.

ABD’de yakın zamanda bir araştırmada da ‘Z’ kuşağının diğer yaş gruplarına göre daha fazla ‘tükenmişlik’ sendromu yaşadığı belirlendi. Tükenmişlik sendromu iş dünyasında uzun bir süredir önemli bir sorun. Ancak endişe verici olan asıl problem, pek çok gencin henüz kariyerlerinin ilk dönemindeyken böyle hissetmesi...

Genç profesyonellerin olumsuz duygularını körükleyen etkenler düzelmedikçe önümüzdeki süreçte daha büyük sorunların baş göstereceğinden endişe ediliyor. İyimserliğe yer bırakan tek konu, gençlerin tükenmişlik sendromu konusunda farkındalıkları ve bu konuda bir şeyler yapmada motivasyonların yüksek olması...

ENFLASYON YÜKSEK Mİ? HATIRLAMIYORUM BEYNİMDE ÇİP VAR DA!

Akşam evde TV izleyip, ailenizle sohbet ederken, iş hayatını tamamen unutsanız. Ama öyle düşünceleri geriye atmaktan bahsetmiyorum, gerçekten hafızanızdan silinse... Patronla derdiniz mi var, enflasyon yüzünden maaş mı yetmiyor? Evden içeri girer girmez hepsi yok olup gitse... Tabii sadece ertesi gün mesai başlayana kadar...

Beyne çip takma üzerine çok şey yazılıp çizilecek bir mevzu.... 2022 yılının en iyi dizilerinden biri olarak kabul edilen Severance da bu konuyu işliyor. Apple TV+’da yayınlanan dizinin kelime anlamı ‘ayrılma.’

Son günlerde çok konuşulan dizinin yapımcısı ve yönetmeni ünlü oyuncu Ben Stiller. Adam Scott, John Turturro, Christopher Walken ve Patricia Arquette gibi tanıdık isimler de dizide rol alıyor.

Bu distopik dizide her gün işe giden insanlar asansörün kapısı açılıp ofisten içeri girince ‘ayrılık’ gerçekleşiyor. Zihin tamamen çalışan kişiye dönüşüyor. Mesai bitip işten çıkınca bir kez daha ‘ayrılık’ gerçekleşiyor ve özel hayatınızdaki kişi oluyorsunuz. Kısaca iş yerindeyken sadece işle ilgili konuları hatırlayacağınız, evde de yalnızca evle ilgili konulara yoğunlaşacağınız bir çip takılıyor beyninize...

Dizide ‘ayrılma çipi’ kullanan şirketin adı Lumon... Şirket yardımsever filozof bir kurucu ve onun ailesinden gelen kişiler tarafından yönetiliyor. İşe alınmak isteyenler beynine çip taktırmak zorunda. Şirketteki bir asansör iki kişilik arasındaki geçişi sağlıyor. Mesai başlar başlamaz özel yaşama ait tüm anılar siliniyor. İşten çıkınca da hayat mesaiden önce kaldığı yerden devam ediyor, iş arkadaşları, yaptıkları iş hafızadan siliniyor.

İlerleyen bölümlerde çalışan zihinle, özel hayattaki zihnin birbirinden ne kadar farklı olabileceğini görüyoruz. Bu durum iş ve yaşam dengesi olarak anlatılıyor. İzlemek isteyenler olabilir diye daha fazla detay vermek istemiyorum ama son yılların en keyifli dizisi olduğunu söyleyebilirim. Hayli düşündürücü, üzerine çok konuşulabilecek bir dizi.

TEKNOLOJİDE 'ÖTEKİLEŞTİRİLENLER'

Bu hafta kuşakların yaşadığı farklı farklı sorunlar bu köşede gündeme geldi. Yaşlı insanların yaşadığı dışlanma da sosyal hayatta başka bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Akıllı telefonla savaş veren annelerin, dedelerin yaptıkları mizah konusu olarak eğlenceli gelebilir ama işin rengi öyle değil.

Akıllı telefonların olmadığı bir hayatı düşünemiyoruz, teknoloji hayatımızın her anında. Ama ya en son teknolojide iletişim kurmak istemeyenler ya da kuramayanlar? Eminim pek çok çoğumuz yaşlı ebeveynlerimiz ya da akrabalarımızın online yapması gereken işlerde onlara yardımcı oluyoruz. Haydi diyelim akıllı telefon kullanıyorlar... Bunun güncellemesi var, uygulama indirmesi var, şifreleri var... Var da var! Bankacılık işlemleri, doktor randevusu almak ise ayrı bir beceri gerektiriyor.

Örneğin İngiltere’de 75 yaş ve üzerindekilerin sadece yüzde 47’si düzenli olarak internet kullanıyor. İngiltere’de hiç internet kullanmayan 4 milyon kişi var ve bunların sadece 300 bini 55 yaş altında. Varın bizdeki rakamları siz düşünün.

Bir otobüs ya da tren bileti almaktan aşı pasaportlarına kadar günlük hayatta var olabilmek için herkesin teknolojiyi sonuna kadar benimsemesi ve kullanması beklentisi var. Sanal gerçeklik vitrinleri, marketlerdeki kasiyersiz ödeme sistemleri, online seyahat rezervasyonları, QR kodları vs... Teknoloji kullanmadan yaşamak giderek zorlaşıyor.

Birçok yaşlı, akıllı telefonların, tabletlerin dijital zorluklarını yönetmek için çaba gösteriyor. Yakınlarında kendilerine yardımcı olabilecek aile ve arkadaşları yoksa bu çaba da sonuçsuz kalabiliyor. ‘Dijital dışlanma’; metaverse’ün, yapay zekanın, artırılmış gerçekliğin sürekli konuşulduğu dünyada çok önemli gibi görünmeyebilir ama toplumdaki çeşitliliği anlayamamak daha büyük sorunların ortaya çıkmasına vesile olma riski taşıyor.

En büyük sorun da yaşlıların erişim, beceri ve motivasyon eksikliği nedeniyle teknolojiye karşı mesafeli durduğu için dijital olarak dışlanmasının sağlık hizmetlerine erişim fırsatlarını da etkileme riski. ‘Z’ ve ‘Y’ kuşağı tükenmişlik sendromu yaşıyor, yaşlı kuşak dijital olarak ötekileştiriliyor. Sanırım benim de dahil olduğum ‘X’ kuşağına çok iş düşüyor.

BUNU DA MI DUYACAKTIK?

Tamagothchileri hatırlarsınız… Bu sanal oyuncaklar, çokkk uzak bir gezegenden gelmiş dijital yaratıklardı. Bir Tamagothci yumurtası bulduğunuzda (oyuncağı aldığınızda!) onu bebeklikten yetişkinliğe kadar besleyip büyütebiliyordunuz. Yetişkin Tamagothciler evlenebiliyor diğerleriyle birlikte çocuk sahibi olabiliyordu. Onlara bakmak kolaydı, besleyin, ilgi gösterin yeterdi… O yıllarda bu dijital çocuklar tabiri yerindeyse fırtınalar estirdi. 2019 yılında yeni nesil Tamagothciler piyasaya çıksa da ilk dönemdeki kadar ilgi göremedi. Şimdi ise farklı bir tartışma konusu gündemde... İngiltere’nin önde gelen yapay zeka uzmanlarından biri olan Catriona Campbell anne babaların ‘Tamagotchi çocukları’ adı verilen dijital çocukları tercih edeceğini iddia ediyor.

Campbell’a göre çevreyle ilgili endişeler, çocuk yetiştirme maliyetlerinin yüksekliği ve aşırı nüfus nedeniyle gençler anne baba olma konusunda isteksiz.

Campbell yeni kitabında 50 yıl içinde gençlerin ‘metaverse’de çocuk yetiştireceğini söylüyor. İddiaları ilginç; sanal çocuklar ebeveynlerine benzeyecek, onlarla oynayabilecek hatta kucaklayabilecekler. Bebek büyüdükçe agu gugu’dan konuşmaya geçecek, karakteri de gelişecek ve simüle edilmiş duygulara cevap verebilecek.

Konuyla ilgili teknoloji uzmanları ikiye ayrılmış durumda. Kimi bunun bir avantaj olacağını düşünüyor. Bu fenomenin aşırı nüfus artışı da dahil pek çok acil sorunun çözümü için bir seçenek olabileceğini iddia ediyorlar. Karşı çıkanlar ise bunun etik, ahlaki pek çok toplumsal sorunlara yol açabileceği görüşünde.

YORUMLAR (8)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
8 Yorum