530 milyar doları kim harcadı?
2002-2015 yıllarında ülkemiz tam 468,5 milyar dolar cari açık verdi. Hani diyoruz ya cari açık en büyük sorun?
Ama büyük sorun olmadı. Çünkü aynı yıllar içinde ülkemize tam 530 milyar dolar sermaye kanalından para gelişi olmuş. Yani finanse edildiği sürece ki hep finanse edilmiş, cari açık sorun olmamış.
Para gelmiş, biz de yemişiz.
Parayı nerde, nasıl yemişiz? Diyoruz ya, ‘Tüketerek büyüyoruz.’ Yollarımız lüks Alman arabası kaynıyor. Toplam araba satışları içinde bu kadar lüks araç satışı olan başka gelişen ülke var mıdır? Hiç sanmıyorum.
Havadan kazanıp-havadan harcadığımız satılan konut ve araba sayılarından belli. Konut fiyatları yüzde 150 artarak enflasyonu üçe katladı İstanbul’da.
Ama gelin ki bu verileri TÜİK sitesinde görelim. Veriler şunu söylüyor:
2002 yılında maaş+ücret+emekli geliri ile yapılan harcamalar, toplam harcamaların yüzde 60,4’ü ediyordu. 2014 yılında bu oran yüzde 70,6’ya yükselmiş. Yani TÜİK’e göre daha çok çalışmış ve harcamalarımızı alın teri ile gerçekleştirmişiz.
2007 yılında ülkemiz nüfusu 70 milyon 586 bin kişi. Yine 2007 yılında 20 milyon 209 bin çalışan ile ülke nüfusunun yüzde 28,6’sı iş hayatında ücret alıyor. (İş veren bile olsa ücret alıyor). Ve 2007 yılında tüketimin yüzde 52,5’i maaş+ücret gelirinden karşılanıyor.
2014 yılına geldiğimizde nüfusumuz 77 milyon 696 bin kişiye yükseliyor. Çalışan sayısı ise 25 milyon 933 bine çıkıyor. Yani nüfusun artık yüzde 28,6’sı değil, yüzde 33,4’ü çalışıyor. Ve tüketimin de artık yüzde 53,7’si maaş+ücretlerden elde edilen gelirle karşılanıyor.
Kısaca izah etmeye çalışalım: Ekonomimizde çalışmak ve alın teri ile kazanmak dönemi 2002-2007 arasında gelişiyor. 2007’den sonra işler adeta duruyor ve çalışarak kazanmanın da tadı kalmıyor.
***
2007 yılına kadar her 100 birimlik büyüme karşısında 25 birimlik istihdam artışı gerçekleşirken 2009’dan sonra 100 birimlik büyümeye yine 100 birimlik istihdam artışı karşılık buluyor. Ben buna kısaca “İstihdamda Yozlaşma” demiştim. Yani değer üretmeyen, ekonomiyi yeterince büyütmeyen bir istihdam artışı yaşıyoruz.
Nitekim 2007 yılından bu yana istihdam 20,2 milyon kişiden 25,9 milyon kişiye çıkıyor; istihdam oranı (bütün nüfusa) yüzde 28,6’dan yüzde 33,4’e yükseliyor ama tüketim için harcadığımız paranın maaş+ücret kaynağı sadece yüzde 52,5’ten 53,7’ye yükseliyor. Aynı şekilde emekli geliri de yüzde 17,5’ten yüzde 16,9’a geriliyor.
Peki ne artıyor? Yani daha çok tüketimi hangi kaynaklardan finanse ediyoruz?
2007 yılı müteşebbis geliri yüzde 20,4 iken 2014’te bu oran da yüzde 16,6’ya geriliyor. Yani müteşebbisler de kar edemiyor. Hatta gayrimenkul rantı bile yüzde 1,4’te sabit kalıyor.
İyi ama parayı nerden bulup o lüks araçlara binebiliyoruz, değeri milyonları bulan evleri satın alabiliyoruz. Yüksek kiraları nasıl ödüyoruz?
İşte bu sorunun cevabı TÜİK verilerinde “Diğer Karşılıksız Giderler” olarak yer alıyor. 2007 yılında Karşılıksız Giderler ile toplam harcamanın yüzde 8,1’ini gerçekleştiren vatandaşlar artık karşılıksız giderler ile harcamalarını yüzde 11,4’e yükseltmiş oldular.
***
Yani artık daha çok karşılıksız gelir elde ediyor ve daha çok karşılıksız giderler yapabiliyoruz. Tabii ki karşılıksız gelir arttıkça ortaya çıkan sorumsuz birey, değer bilmez birey tablosu da trafikte karşılık buluyor.
Her marka araç- her türlü plaka ambülans yolunu kullanabiliyor, nerede ise herkes (sayı arttı sadece) polis ışıkları ile kuralsız bir hayat yaşayabiliyor. Köprü-otoban kenarında duran polis arabasının önünden sayısız sivil plaka çakar araç geçerken polis doğal olarak bir şey yapamıyor. Yapmaya kalksa biliyor ki, o kişilerin çoğunun bir karşılığı var. O nedenle nasıl ayırt edebilsin ki alınteri ile çalışanla karşılıksız çalışanın kim olduğunu?
Sahi, sen benim kim olduğumu biliyor musun?