Akıl giderse...
Eski MHP Milletvekili Cemal Enginyurt bu konuda önemli bir örnektir. Partisinden ihraç edildiğinde “41 yıldır üyesi olduğum partide bana ‘hain’ diyorlar. Ben bunu hak ettim. Sen önüne gelene hain dersen, her önüne gelene saldırırsan birisi de sana ‘Çalma birisinin kapısını, çalarlar senin kapını’ misali şimdi döndük mahallenin haini biz olduk” demişti.
Enginyurt aslında fındık üreticisinin hakkını savunmaktan başka bir şey yapmamıştı. Rekolte açıklayan Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli için “Tarım Bakanı bugün fındık üreticisine ihanet etmiştir” demişti.
Evet, sadece bu sözlü açıklaması “hainlik” için yetmişti.
***
28 Eylül günü “Çöpe Giden 2 Trilyon Liralık Teori” başlıklı yazımda enflasyon-faiz çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski konuşmalarını incelemiştim. O konuşmaları toplarken dönemin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin açıklamalarını da okumuştum.
Dün Elif Çakır son durumu köşesine taşımış. Eski tarihlerde kur yükselişine döviz satarak müdahale edilmemesi gerektiğini sürekli dile getiren bir Nihat Zeybekçi vardı. Kısmen makul açıklamalar gelirdi...
Ama iki gün önce Foks TV’de programa katılan Zeybekçi “Merkez Bankamız tüm dünyada olduğu kadar bağımsızdır” demiş. Ekonominin de çok güzel olduğunu anlatmış. Ama kur seviyesinden Berat Albayrak gibi onun da pek haberi yokmuş tabii...
***
Dün gece 80’li yılların arşivini bulabildiğim kadarı ile seyrettim, okudum.
Önce rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nun hayat hikayesini yeniden dinledim. Özal’ın onu nasıl valiliğe getirdiğini Mehmet Keçeciler anlattı. Sonra projeleri ve başına gelenleri.
Sonra Adnan Kahveci hakkında ‘sıra dışı’ davranışlarını yeniden dinledim. Bursa-Yalova arası Maliye Bakanı iken Milletin dertlerini dinlemek için yaptığı minibüs şoförlüğünü...
Ama kilit nokta Kahveci’nin Milletvekili Emeklilik Kanununa itiraz etmesi ve Danıştay’a dava açmasıydı. Açtığı dava ile Kıyak Vekillik ödemeleri durdurulmuştu.
Burada temel konu şuydu: Birey olmak ve gerektiğinde liderin yanlışlarına dur diyebilmek. İşte bu çok önemli bir meziyet.
Hele bugün...
Geldiğimiz noktaya bakın.
Acaba Adnan Kahveci ve Recep Yazıcıoğlu gibi kişilikler AK Parti’nin kapısından içeri girebilirler mi? Ya da ülkede ‘hain’ ilan edilmeden yaşayabilirler miydi?
Yaşasalardı büyük olasılıkla Adnan Kahveci’de Recep Yazıcıoğlu’da birer ‘hain’ damgası yemiş olacaklardı.
Sadece “Kürt Raporu” bile Adnan Kahveci için hainlik damgasına yeterdi.
***
Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli ile vefatından birkaç yıl önce karşılaşmıştım. Eski günleri konuşmuş ve konuyu bugüne getirmiştim.
Söyleyeceğim tek şey ANAP döneminin önde gelen bir Bakanı olarak benimle AK Parti dönemi hakkında pek konuşmak istemediğiydi.
“Ben yokum artık” demişti.
Bugün nice değerler konuşmuyor. Nice fikirler gün yüzüne çıkmadan yok olup gidiyor.
Ülkemizde devlet işleyişi tarihi bir çöküş içerisinde. Devlet organları adeta kurumsal akıllarını kaybediyor ve bireysel kararlarla yok oluyorlar.
TBMM’ne bakın. 80’lerde Mecliste ne konuşmalar ne tartışmalar yapılırdı. Şimdi Meclis işlevsel olarak çok ciddi kan kaybetmiş durumda. Bu kadar güçsüz Millet Meclisi olmamalıydı.
2017 Referandumunda “Güçlü Meclis” denildi ama denilenlerin büyük kısmı yapılmadı. Zaten hangi temel hak ve özgürlük noktasında denilen yapıldı ki?
***
Demokrasi cesaret isteyen bir sistemmiş. Onu ayakta tutmak için evrensel ilkeleri şiar edinmek gerekiyormuş.
Dün yaşanan adaletsizliklere bugün yeni adaletsizlikler ekleyerek haklılık olamıyor. Olan ülkenin geleceğine oluyor.
Eğitim sistemimiz karanlık bir gelecek yetiştiriyor. Adeta işsizlik kampları gibi üniversiteler açıyor ama başlarına da twit dışında bilimselliği olmayan kadroları oturtuyoruz.
Liyakatsizlik kadroların hakimiyet kilitlenmesi altında öylece bekliyoruz. Bakalım sonumuz ne olacak?
Not: Özellikle ANAP kadrolarının 12 Eylül sonrası sakin demokrasi adımları hakkında konuşmaları gerekiyor. Mesela tercihli oy sistemine kadar varan demokrasimiz bugün nasıl tekrar parti liderliğine kilitlendi? Nasıl kıyak emeklilik ile emekli vekiller bile susar oldu?
Mesele Ülkemiz