Akıl gidip inanç gelince...
Gelir dağılımı bozulan toplumların akıl dağılımı da bozuluyormuş. Bizler bu durumu 29 Büyük Buhran sonrası gördük ve İkinci Dünya Savaşı ile çok acı şekilde yaşadık.
Almanya’da Hitler
İtalya’da Mussolini
İspanya’da Franco
Portekiz’de Salazar...
Eskiden diktatörler vardı.
Şimdi ise yumuşamış halleri var: Diktatör değil ama Otokratik liderler.
Nedir özellikleri?
Mesela muhalefeti bastırmak için yargı dahil devletin tüm gücünü kendi iktidarları uğruna kullanan baskıcı liderler.
Örnek olarak Netenyahu...
İsrail’i inanca ve itaate dayalı yönetmek istiyor ve bu uğurda soykırım dahil, kan dökmekten hiç çekinmiyor. Netenyahu’nun tek derdi kendi iktidarı.
Otokratik liderler ülkelerini görüntüde süslerler ama içeriden içeriye aslında ülkelerini yıkan liderlerdir.
Toplumların korunması ve önem verilmesi gereken tüm kutsal ve ahlaki değerlerini kendi iktidarları için hoyratça kullanıp yıkarlar...
Orban’a bakın mesela... İşi gücü dinsel ve ahlaki değerleri savunuyor gibi görülüp içten içe Macaristan’ı ezen bir liderdir.
Ama bazı ülkeler bu tür liderliklerle mücadele edebildi. Mesela Brezilya bir mucizeyi başardı ve Bolsonaro’yu gönderdi. Oysa aynı Bolsonaro iktidarında azılı ABD düşmanı görünürken seçimi kaybeder kaybetmez soluğu ABD’de bir tavukçu dükkanında almıştı.
Kısaca otokratik liderler ne diyorlarsa tersini yaparlar veya ne yapıyorlarsa tersini söylerler.
***
Önceki gün Sabah Gazetesi’nin manşetini gördüğümde tekrar umutsuzluğa düştüm:
Başlık şu: “Teknolojide Türkiye devrimi”
Oysa soran sorgulayan için bu başlık tam bir facia. Çünkü Türkiye teknolojide adeta 2007’den beri zırnık ilerlemiyor. Altta grafikte bunu göreceksiniz. Ama sanırsınız ki Türkiye teknolojide ilerliyor ve gelişiyor.
Hayır, Türkiye Daron Acemoğlu’nun ve işi bilen bir çok uzmanın da belirttiği gibi adeta bataklığa gidiyor.
Ben bunu “Türkiye batıyor” diye daha net vereyim.
Eğitimden tutunuz, üretime kadar ‘değer’ kavramını yitirdik. Değersiz üretim ve değersiz para aslında toplumun da bir bakıma dışa yansıması oldu.
Neden değer kaybettik dediğinizde ilk ve en önemli açıklaması akıl yerine inanca sarıldık da ondan.
Burada inanç kutsal gibi görülen veya gösterilen hurafeler. Ülkemizde gerçek bir inanç temeli olsa rüşvet ve yolsuzluk bu kadar yaygın olabilir miydi?
O nedenle dün yazdığım meselenin devamı olarak belirteyim: Soran-sorgulayan bir toplumsal zemin gittiğinde bu ülkede demokrasinin sadece sandık bölümü çalışıyor ama diğer unsurları maalesef çalışmıyor.
Oysa demokrasi çoğunluğun baskısı değil azınlığın haklarının korunduğu bir sistemdi. Nerede kaldı o eski demokrasiler...