Arap Baharı’ndan renkli devrimlere Türkiye
Bölgede yer aldığımız kuşağı bir kez daha göz önüne getirin.
Hemen güneyimizde adına Arap Baharı denilen sokak hareketleri ile gelişen devrimler ve ardından darbeler yaşandı. İlk ateşi Tunus’ta atılan ve demokratik bir hak arayışı olarak çıkan hareket dalga dalga yayılarak güney sınırımıza kadar dayandı.
Tunus- Libya-Mısır ve Suriye Arap Baharından nasibini alan başlıca büyük ülkeler oldu.
Bir de kuzeyimize bakalım. Adına renkli devrimler denilen hareketleri göreceğiz. Renkli devrimlerde ise baskıcı yönetimlere yönelik gibi görülen sokak hareketleri ile demokratik hak arayışı öne çıktı.
Renkli devrimlerde de iki büyük ülke vardı: Turuncu devrim ile sarsılan Ukrayna ve Gül Devrimi ile devrilen Gürcistan.
Dikkat ederseniz her iki devrim dalgası da Türkiye sınırında son buldu.
Veya son buldu mu?
Arap Baharı ile görüntüde demokratik yönetimler oluşurken aslında bir çıkar ilişkisi ağının da kurulduğunu anlıyoruz. Nereden mi? Tabii ki en başta Mısır’dan; hatta Libya’dan.
Mursi hesapta olmayan çıkar ilişkisini keserek görüntüdeki baharın aslında arkasında darbe barındırdığını çok sonra anladı.
***
Türkiye sokak hareketi ile Gezi eyleminde tanıştı. Birçok masum insan eylemin çevreci yönünü düşünse de (haklı olarak) aslında hareket renkli devrim kuşağının devamıydı. Ve yine aynı hareketi besleyen başlıca unsur çadır yakma ve aşırı polis şiddeti idi. Tabii ki yine ilk günlerde...
Batı haber ajanslarının bugün olduğu gibi adeta olmayan haberleri de olmuş gibi verdiği bu hareket, yine kısa sürede sağduyulu vatandaşların alanı boşaltması ile hüsrana uğradı.
Tıpkı Mısır’da olduğu gibi Türkiye’de de renkli devrim başarıya ulaşmayınca karşımıza bu sefer askeri seçenek çıktı. Türkiye’de de elbette Sisi’ler vardı. Ve terörist darbe girişimi 15 Temmuz’da başladı ama yine hiç hesap edilmeyen Halk gücü bu girişimi de başarısız kıldı. Elbette burada askerin büyük kısmının katılmayışı, bekleyişi ve polisin önleyici tedbirleri büyük rol oynadı.
Güneyden gelen darbeci kanal ve kuzeyden gelen devrimsel kanal Türkiye’de bir türlü tutmadı.
Batı, demokrasi mücadelesi veren Türkiye’yi yine iki yüzlü tavırla adeta yüzüstü bıraktı. Artık ABD’nin darbeci desteğinin de inkarsız hala geldiğini gözlemliyoruz. Darbe sonrası FETÖ örgütünü Beyaz Saray’da ağırlayacak kadar da umursamaz durumdalar.
AB basınında ise adeta darbeci hakları tek hareket noktası. Mesela BBC Türkçe sitesinde darbeye karışan erlerin ailelerinin bekleyişi günlerce sabit haber iken, kahraman şehit ailelerinin bir haberi dahi öne çıkmadı.
İngiliz haber sitesinin tek derdi darbeye karışan erler olmuştu.
***
Bütün, bu geçmişten gelen süreç analizini neden yaptım?
Sayfalarımızdan göreceğiniz gibi Türkiye yeni bir hamle yapıyor. Kuzey komşusu Rusya ile çok hızlı yeni sayfalar açıyor.
Rusya, neden önemli? Bildiğiniz gibi Rusya Batının renkli devrimler ile zayıflatmaya çalıştığı bloğun lider ülkesi. Ve Putin bu devrimlere karşı oldukça deneyimli; çünkü karşı darbeler yapabilmiş bir lider.
Halen Rusya, ABD-AB yaptırımları ile mücadele ediyor. Ama bu mücadele aşamasında bile mesela Suriye’de ABD ile ortak noktaya gelebiliyor.
Osmanlı İmparatorluğu Kırım Savaşı’nda Batı ile birleşerek Rusya’ya savaş ilan etmişti. Ama bu kez batıya karşı Rusya ile işbirliğine gidiyor.
Kısaca tehlikeli bir oyun sahneleniyor. Ama isteyerek değil, mecburiyetten.
Bugün Türkiye o kadar net görüldü ki yeni bir eşikte. Bu eşiği atlatmanın devlet yönetiminde yeniden kuralların çizilmesini gerektireceği gibi, dış politikada da yeni rotaları mecbur etmektedir. Zaten 24 Kasım’da ki olayı da şu şekilde vermiştim: “Düşürülen Rus Uçağı ile Kırılan Dayanışma Zinciri”
Bölgede iki güçlü lider ABD-AB eksenine aykırı hareket ediyordu ve bu iki liderin dayanışma zinciri de yine aynı örgüt tarafından uçak düşürülerek kırılmak istenmişti. Tıpkı Gezi eyleminin alevlenmesi için aynı örgütün aktif çalışması gibi. Ve Roboski bombalanması ile Kürt hareketinin ateşlenmesi gibi. Ya da Alevi kanalının kaşınması gibi...
Kısaca yeni bir hamle ve yeni bir yol açılıyor. Ve bu yolda batı ve doğudaki kalesini kaybediyor. Sonuç olarak kaybet-kaybet noktasına gelmiş olduk.