Aslında dünya düz...
Bilim rafa kalkınca bir şey anlatmak o kadar zordur ki... Mesela dünyanın düz olmadığını kime nasıl anlatacaksınız? Gelin Muş Ovası’na gidelim ve dünya gözü ile bakalım: Düz bir dünya göreceksiniz.
Kim demiş dünya yuvarlaktır diye!
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati bir şeyler açıkladılar. Düşük faiz ile bir başarı yakaladıklarını söylüyorlar. (Başarının ne olduğuna da bakacağız)
İyi de faiz düşmedi ki... Hatta Merkez Bankası suni şekilde faiz indirince piyasada faizler arttı. Ortada bir ekonomik başarı varsa bu artan faizlere rağmen gerçekleşti.
Altta grafiği görüyorsunuz. Eylül 2021’de MB faizi %19,00’da iken kredi faizleri %21-23 bandında seyrediyordu. Bugün MB faizi %14,00’de ama kredi faizleri yüzde 23-29 bandında.
Düşen faiz sadece MB’nin dandikleşen faizi. Kredi faizleri düşmemiş ve artmış; hatta üstüne üstelik kurlar da arttı.
Kurlar artınca dış ticaret açığı mı azaldı? Hayır.
İhracat ilk 5 ayda %20,4 artışla 102,5 milyar dolara ulaşırken, ithalat %40,9 artışla 145,7 milyar dolara çıktı. Enerji faturası diyorlar... Enerji hariç dış açığımız da %48,2 artış gösteriyor. Oysa onca kur artışına karşılık en azından enerji hariç dış ticaretimiz azalmalıydı.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ekonomi programı stratejimizi kökten değiştirdik. Faizi artırarak zengini daha zengin fakiri daha fakir yapacak ekonomi reçetelerini bir kenara bıraktık. Ülkemizin asıl ihtiyacı olan, yatırım, istihdam, üretim, istihdam ve cari fazla yoluyla büyüme esaslı programımızı uygulamaya başladık” diyor.
Doğru mu?
2020 yılı ilk çeyreğinde GSYH içinde ücretlilerin payı %31,3 seviyesindeydi. Bu oran artık %24,6’ya geriledi. Hoş geldin UCUZ İŞÇİLİK; yani 70-80’lerdeki ÇİN MODELİ.
Ücretlilerin GSYH payları son 2 yılda 6,7 puan azaldı. Bunu şöyle izah edeyim: İlk çeyrek GSYH 2 trilyon 688 milyar liradır. Çalışanların kaybı ise 180 milyar lira ediyor. Her bir çalışan aylığından son iki yılda 2 bin lira kaybetmiştir. (2016›ya göre çalışanların aylık gelir kaybı 2.300 TL)
Peki, kim zengin oldu? Tabii ki zenginler daha zengin oldu.
Sadece geçen yıl Nisan ayında bankalarda parası 1 milyon liranın üzerinde olan kişi sayısı 306 binden 239 bin kişi artarak 545 bin kişiye yükseldi. Bu kişilerin paraları da son 1 yılda yüzde 84,3 artışla 3,6 trilyon liraya çıktı.
Kısaca söyleyelim: Çalışan kaybetti; zenginler kazandı...
Ne diyorduk biz: Ne yapıyorlarsa tam tersini söylüyorlar veya ne söylüyorlarsa tam tersini yapıyorlar.
YATIRIMLAR FAİZE BAĞLI DEĞİL
Kimse yatırımların faize bağlı olduğunu söyleyemez. Hatta daha ileri gidelim... Normal ötesi düşük faiz verimsiz yatırımlar yolu ile ekonomiyi ve ülkeyi içten içe çürütür ve çökertir. Örnek mi? Yunanistan...
Ben sizlere KARAR gazetesinin ilk yıllarında bu konudaki Yunanlı Profesör ile söyleşisini öneririm. Veya bu konuda 22 Haziran 2017 yılında yazdığım “Düşük faiz belası” başlıklı yazımı öneririm.
Gelin bizim ülkemize bakın: 2019 yılı ortasında “Laf dinlemiyordu” denilen MB Başkanı Murat Çetinkaya görevden alındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan yine faiz düşürme konusunda ısrarlıydı.
Göreve gelen Murat Uysal faizleri hızla indirdi. Ekim 2019’da MB faizi yüzde 14,00’ün altına düştü ve 2020 yılı ilk çeyreğinde de tek haneye kadar indi. Peki, yatırımlar mı patladı? 2018 yılı ilk çeyreğinde 201,3 olan yatırım endeksi 2020 yılı ilk çeyreğinde 192,5’e bile düştü.
Ülkemizde 2015 yılında duran makine teçhizat yatırımı tam ne zaman arttı biliyor musunuz? 2020 yılı ikinci çeyreğinde.
Faizler tek hanede iken artmayan yatırımlar ne hikmetse 2020 yılı ikinci çeyreğinde 6 yıl sonra artmaya başladı. İyi ama tam o sıralarda önce Murat Uysal örtülü faiz artırırken ardından gelen Naci Ağbal ise MB faizlerini yüzde 15,00’den önce 17,00’ye ve sonra da yüzde 19,00’a çıkartıyordu.
2021 yılı ise adeta 2015 sonrası yatırım patlaması yaşadığımız yıl oldu. Ben size grafikte yıllık yatırım endeksini vereyim ve siz söyleyin.
2015 yılında 220,9 olan yatırım endeksi aslında 2020 yılında sadece 233,8’e çıkabilmişti. 2020 yılında kayıplar telafi edilmiş ama asıl yatırım patlaması 2021 yılında gerçekleşmişti.
Neden mi? Tek bir nedeni var: İç ve asıl dış talep.
Pandemi sürecinde gelişmiş ülkelerin dağıttığı paralar talep olarak geri dönüyordu. Ve Türkiye›deki girişimciler de bu talebe hazırlanmış oldular.
Hatta 2017 yılına bakın: Düşük faiz ve KGF genişlemesine rağmen Türkiye’de fabrikalar yatırımlara gitmedi. Kapasite Kullanım Oranı sınırları aşmış ve bazı fabrikalar 3 vardiya çalışmasına rağmen kimse yatırıma gitmemişti: ÇÜNKÜ İSTİKRALI BİR TALEP YOKTU.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından satırbaşları verelim:
1- Enflasyon odaklı ekonomi programı yerine cari fazlaya dayalı ekonomi politikası tercih edilmiş:
İyi ama zaten gerçek bir istikrar için ikisi bir arada olmalıdır. Yüksek enflasyon fakirleştirici bir politik tercihtir. Cari fazlaya dayalı ekonomi politikasının ise yüksek faiz-düşük faiz ile alakası yoktur: Kalkınma programı ile ilişkilidir. Ve 20 yıldır AK Partinin hiç aklına gelmeyen bir şeydir bu kalkınma politikası. Onlar sadece kredi-faiz ekseninde talep yaratmayı kalkınma sanıyorlar.
Teşhis yanlış olursa tedavi de yanlış olur.
***
Enflasyondan düşük faiz uygulayan gelişmiş ülke örnekleri veriyoruz. Ama acaba emsal ülkeler ne yapıyor?
Brezilya mesela... %2,0 olan faizi şimdi %12,75. Yani %12,13 olan enflasyonun az üstünde. 2016 yılında 1 dolar 4,0 Brezilya Real’i ederken şimdi 1 dolar 4,8 Brezilya Real’i ediyor.
Bizim durum nedir? Enflasyon %73,5 ama faiz %14,0 ... Ve 2016 yılında 1 dolar 3,0 lira ederken şimdi 1 dolar 16,5 lira ediyor.
Son Not: Parasının istikrarını koruyamıyorsan üretimin-yatırımın ve kalkınmanın temelini de koruyamazsın demektir.