Devletten para kazanma dönemi
Paradan para kazanma artık bitecek deniliyor. Yani para rantı bitecek
Faizler düştüğünde (veya düşürüldüğünde) paracılar kazanmayacak, yatırımcılar kazanacak.
Faize, hele de yüksek faize karşı olarak tavır alan biri olarak alkışlayacağım bir söylem. Ama bu söylemin altını nasıl ve ne ile dolduracağız? Veya söylemin altı ne kadar gerçekçi?
Cuma günü itibari ile piyasada oluşan oranlar şu şekilde:
Tahvil faizi %14,46
MB faizi %12,75
Merkez Bankasının fonlama tutarı 136 milyar 391 milyon TL.
Yani, devletin bir kurumu olan Merkez Bankasından yüzde 12,75’den parayı alıyorsunuz, yine devletin bir başka kurumu olan Hazinenin sattığı borçlanma kağıtlarına yüzde 14,46’dan parayı yatırıyorsunuz.
Ve böylece paradan para kazanmıyor, devletten aldığınız paradan para kazanıyorsunuz.
Alttaki grafik devletten para kazanma dönemlerini veriyor. Mavi (Tahvil Faizi) bölgenin üstte olduğu dönemler devletten para kazanma dönemlerini gösteriyor.
Şimdi Merkez Bankasına faiz düşür dediğimizde ne olacak?
Devletten para kazanma dönemi daha da artacak. Devletten ucuza alınacak olan paralar ile yine devlete yüksek faize verilip devletten daha çok para kazanılacak.
ÇÖZÜM MÜ?
Yıllardır yazıyorum: 1- Ekonomimiz maalesef kredi-faiz ekseninde yaşıyor. Aklımız kredi-faiz ikileminden başka bir şeye çalışmıyor. 2002 yılında kredilerin oranı milli gelirin yüzde 10’u seviyelerindeydi. Artık her yer kredi doldu, her yer kredi bağımlısı oldu. Kredi/GSYH oranı yüzde 70’in üzerine çıktı.
Özel sektöre kredi dışında büyüme modelleri oluşturulmalı: Bu çalışma ise, çok büyük bir reform gerektiriyor. Kalkınma-Yatırım Bankacılığından tutun, sermaye piyasalarının sil baştan yeniden oluşturulmasına kadar. Hatta vergi sisteminin yeniden yazılmasından, çalışma hayatının yeniden şekillendirilmesine kadar.
2-Erken emeklilik cazibesi yasal olarak olmasa bile, ücret politikası ile değiştirilmelidir. Çok çalışmayı teşvik edici maaş politikaları oluşturulmalıdır.
3-Gelir vergisi dilimleri yeniden belirlenerek “orta sınıfa” uygun yeni tarifler ve düşük oranlar belirlenmelidir. Çok çalışmayı teşvik edici gelir vergisi dilimleri belirlenmelidir.
4-Şirketlerin faiz giderlerine dayalı vergi indirimleri gözden geçirilerek, yeni bir vergileme sistemi sil baştan yazılmalıdır.
Şu kısa vakitte yazacak daha sürüsüne politika önerileri sizinde aklınıza gelecektir. Nerede ise her yazıda sorun ve karşısına çözüm önerileri yazıyorum.
Ülkemizin şu anda asıl sorunu faiz oranları değil, ağır vergi yüküdür. (Siyasi olarak OHAL ve güven ortamı dışında). Rantın vergi dışında kalması, üretimin aşırı vergi yükünde bırakılması; zenginliğin miras yolu ile devri karşısında çalışarak kazancın cezalandırılması ülke olarak temel sorunlarımızdır.
Bugün paradan para kazanmanın en kestirme yolu inşaat sektörüdür. Kira ve değer artışı gelirine bağlı bir rant merkezi doğmuştur. Ve büyük oranda da bu alan vergi dışıdır.
Size çok ama çok basit bir soru sormak isterim: Yurtdışından gelen 600 milyar doları bile uğruna yatırdığımız inşaat sektörü, bunca bina inşaatına rağmen, neden Türkiye’de ev sahipliği oranını yükseltmiyor?
Bu sorunun cevabını bulduğunuzda ekonomide asıl soruya cevabı da bulabilirsiniz.
BU PATRONLAR İMTİYAZLI
Borsamızda halka açık şirketlere bakın: Sermaye dağılımında şöyle örnekler çok göreceksiniz:
Sermaye : 100.000
A grubu: 5.000
B Grubu: 95.000
-A Grubu hisselerin her biri 500 oy hakkına sahiptir. -A Grubu hissedarlar yönetim ve denetim kuruluna aday gösterebilir. -B Grubu hisseler 1 oy hakkına sahiptir. -B Grubu hissedarlar yönetim ve denetim kuruluna aday gösteremez. Tabii ki, halka açık hisseler B grubudur.
Yani patron diyor ki; “Ne eşitliği kardeşim. Ben yüzde 5 hisse ile tüm şirketi istediğim gibi yönetirim. 100 milyonluk sermayenin 95 milyonunu alsanız ne olur ki? 5 Milyonluk imtiyazlı hisse ile sefamı sürerim...
Temettü -kar payı falan da beklemeyin.
***
Geçen hafta TC Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanı Ahmet Arslan açıkladı: 3. Havalimanının yapımını üstlenen Cengiz-Kolin, Limak, Mapa ve Kalyon’dan oluşan Ortak Girişim Grubunun ilk iki yıllık kira erteleme talebi hakkında;
“Batarlarsa batsınlar diyecek halimiz yok” dedi.
Basına düşen haberlere göre de son medya el değiştirmesinde yine kamu bankalarından uygun ve ucuz krediler kullanılıyormuş. İki yıl ödemesiz ve 10 yıl vadeli.
Ama herkesin dilinde Ülker ve Doğuş Grubunun kredi yapılandırması dolaşıyor.
Ben söyleyeyim mi? : “Bir kere piyasa, piyasa dışında çalışmaya başlamışsa herkes o şartlara erişmeye çalışacaktır.” Bunda şaşacak bir şey yok. Bütün mesele Bankalar ucuz (örtülü) kredilerin açığını nasıl ve kimin maliyetini artırarak karşılayacaktır?
Altta kalan kim olacaktır?
Veya yeni yapılandırmalar ve siyasal krediler kime gidecektir?
VENEZUELA - PANAMA GERİLİMİ
Cuma günü AA’nın geçtiği haber şu: Güney Amerika ülkesi Venezuela, Panama ile bütün ekonomik ilişkilerin geçici olarak askıya alındığını duyurdu.
Sebep neymiş?
Panama, Venezuela Devlet Başkanı Nicola Maduro ve Venezuelalı bazı kıdemli siyasileri para aklama suçuyla “yüksek risk” listesine almış...
Venezuela hakkında geçen haftanın bir başka haberi de, göç edenlerin Miami de tuvalet temizlediğiydi. Maduro “Ülkelerinden gittiler , bakın ABD’de tuvalet temizliyorlar” dedi.
Bazı Venezuela notları:
Ülke nüfusu 31,5 milyon görülüyor. Yaklaşık 1 milyon kişi ülkeden göç etti. Kalan Halk ise ekonomik kriz nedeniyle kişi başına 11 kilo zayıfladı. Oysa kağıt üzerinde kişi başına gelir 12.794 dolar. Yine kağıt üzerinde GSYH: 344 milyar dolar. İşsizlik ise sadece %7,3.
Anlayacağınız ülke, bizden bile zengin. Ama ekmek yok...
Açlık ise resmi rakamlarda hiç görülmüyor.