Dış borç sorunu
Ülkemiz 2001 ekonomik krizine iç borç sorunu ile girdi. Ama asıl mesele iç borç miktarından ziyade kamunun sürekli açık veren yapısından kaynaklandı. Hatırlarsanız “kim ne verirse 5 lira fazlası benden” cümlesi ile verdiğim meşhur 1991 seçimleri Türkiye’nin kaderini de değiştirdi. “Herkese iki anahtar” vaadi ile kandırılan seçmenler olarak hepimiz bu sonuçtan mesulüz demiştim. 2001 yılı sonunda ülkemizin AB Tanımlı Genel Yönetim iç borç stoku 123,9 milyar TL ile GSYH’nın yüzde 51,6’sına geliyordu. Devletin dış borçlarla beraber toplam borçluluk oranı ise %76,1 seviyesine ulaşmıştı. Oranlardan da anlaşılacağı üzere 2001’de sorun daha yüksek olan iç borçlardan kaynaklanıyordu.
Aradan yıllar geçti ve IMF-Derviş “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ile vardığımız nokta bizi yine borç sorunu ile karşı karşıya bıraktı. Önceki gün Fitch gelişen ekonomilerde özel sektörün döviz borcunun oluşturduğu risklerin arttığını bildirerek, Türkiye’nin en yüksek borçluluk oranına sahip olduğunu açıkladı. Sekiz gelişmekte olan ülke içerisinde 2015 ikinci çeyrek itibari ile yüzde 41 ile en yüksek özel sektör dış borcu Türkiye’nin olduğu ilan edildi.
Yaklaşık 15 gün önce “-6.538 milyardan -184.288 milyar dolara çıkan açık” başlıklı yazımda tam da bu noktaya değinmiştim. Reel sektörün döviz açık pozisyonunu ifade eden o yazıda artık sorunun reel sektör dış borçlarında biriktiğini açıklamıştım.
2002 yılında sadece 43,1 milyar dolar olan özel sektör dış borçları 2015 sonunda 284 milyar dolara ulaştı.
2002 yılında GSYH’nın sadece yüzde 18,7’si olan özel sektör dış borçları 2015 yılında GSYH’nın yüzde 39,4’üne ulaştı.
Normal şartların dışında özel sektör dış borçlarında tam 150 milyar dolarlık artış yaşandı. Ve ben buna en büyük özelleştirme diyorum. Yani Derviş programı ile hızlanan özelleştirmede en büyük hamle borç alanında gerçekleştirildi. 150 milyar dolarlık TL cinsinden kamu borcu özel sektörün sırtına döviz borcu olarak dönüştü. Ve Fitch bu alanda Türkiye’yi en sorunlu ülke ilan etti. Umarız bu sorunu sloganla değil, yeni bir çözüm paketi ile ele alır ve çözeriz.
2002:
Kamu iç borç: 152,2 milyar TL
GSYH oranı %43,4
Özel dış borç: 43,1 milyar $ (%18,7)
2015:
Kamu iç borç: 456,8 milyar TL
GSYH oranı %23,4
Özel dış borç: 283,8 milyar $ (%39,4)
***
SPK Başkanı Ertaş: Nihayet
Önceki gün bir diğer önemli açıklama Sermaye Piyasası Kurumu (SPK) Başkanı Vahdettin Ertaş’tan geldi. Ertaş, sermaye piyasaları geçmişinin halka arzlar yönünden zayıf olduğunu dile getirerek, “Geçmişteki karnemiz parlak değil. Yatırımcıyı memnun edememişiz. Herkese gel dedik ama iyisi de geldi , kötüsü de. Şimdi seçici davranıyoruz. Her şirketi kabul etmiyoruz. Daha kaliteli ve belli bir ölçeğin üzerindeki şirketler gelsin ki hem şirketler hem de yatırımcı memnun olsun” dedi.
Bu açıklamada bazı noktalara değineceğim:
1-Bildiğim kadarı ile önceden “neden bu dolandırıcı şirketlere izin veriyorsunuz” dediğimizde SPK “biz onay merci değiliz, kayıt mercisiyiz” diyordu. Galiba SPK yeniden onay merci konumuna geçiyor. Onay demek SPK’nın uygun gördüğü anlamına geldiği için bir sorumluluk üstlenmesi demektir ki bu piyasalar açısından çok önemli bir gelişme.
2-Halka arzlar sadece fiyat hareketi ile değil, asıl temettü verimi gibi uzun vadeli getiriler ile ölçülmeli. Yakın dönemde 2-3 liradan halka satılıp (aslında satılamayıp) bir yıl içinde 15-20 liraya yükselen hisseler gördük. Ve hemen ardından bu şirketlerin iflaslarına şahit olduk. Yani halka arzlar yatırımcıya kazandırma değil, yatırımcıyı kandırmaya yönelikti. Umarım Başkan’ın dediği gibi bir yeni yol izlenir. Yatırımcılar ve şirketler ortak olarak birlikte kazanırlar.
3-Başkan basını da sorumlu davranmaya çağırarak “herkesin peşine düşecek değiliz” dedi. Tabii ki her meçhul yatırımcının peşine düşülmez. Ama borsada dönen dolaplarda geçmişte yazdığım o kadar vahim patron-oyuncu işbirliği operasyonları oldu ki inanın SPK’dan tek bir ses gelmedi. İsterseniz yeniden o olayların günümüz versiyonlarını yazarım... Ama değmiyor.
SPK basına değil hala kendi içine bakarak bir an önce ne zaman şeffaflaşacağını açıklamalı. Örneğin o izinler nasıl verildi? Çok merak ediyorum.