Dolar ve faiz düşerken nedir bu karamsarlık?
Her ne kadar dolar geçen yılın ağustos ayının ortasında 7,0 lirayı görmüşse de ağırlıklı yüksek fiyat eylül ayında yaşandı.
Şöyle izah edelim:
Dolar ağustos ayında ortalama 5,92 fiyattan işlem gördü. Eylül ayı ortalama fiyat ise 6,33 lira oldu. Ekim ayında ise yeniden 5,82 ortalama fiyat ile ağustos ayının bile gerisine düştü.
Bugün ise dolar 5,30
Keza faizlerde de benzer süreç yaşandı. Eylül ayında yüzde 27,0’lerde gezinen kısa vadeli tahvil faizi şimdi yüzde 18,0 seviyelerinde.
Ortalık aslında epey iyimserleşmiş. Tabii ki ekonomiyi dolar ve faiz hareketleri ile değerlendiriyorsanız.
Dün borsa endeksi 100 bin seviyesine geldi. Daha bu ayın başında 90 bin seviyesinin altındaydı oysa.
Borsa yükseliyorsa,
dolar düşüyorsa,
faizler de düşüş yaşanıyorsa ekonomi düzeldi diyebilir miyiz?
***
Dün Ocak ayı Tüketici Güven Endeksi açıklandı. Aralık ayında 58,7 olan endeks yüzde -0,9 düşüşle 58,2’ye geriledi.
Tüketici Güven endeksi 2018 yılının ilk 8 ayında 70,9 ortalama düzeyindeydi. Eylül 2018’de çok sert yaşanan bir düşüşle endeks artık 55-60 bandında seyrediyor. Son 5 aylık ortalama ise 58,9.
Dolar rekorundan önce, ekonomik büyümenin sürdüğü döneme göre tüketici güveni son beş ayda yüzde 17,0 aşağıda. Peki hangi unsurlarla yaşanıyor bu olumsuzluk?
Mesela son beş ayda geçmiş ekonomik duruma göre ‘Genel ekonomik durum’ beklentisi yüzde 22,0 daha kötü. Gelecek 12 aylık beklenti ise yüzde 19,5 aşağıda.
Kısaca tüketici dolarda, faizde yaşanan düşüşün ekonomik tabloyu düzeltme beklentisi içerisinde değil. Ya da yetersiz görüyor.
Mevcut durumun dayanıklı tüketim malı satın almak için uygunluğu adeta yüzde 27,9 ile çöküş yaşamış.
Tüketici fiyatlarının gelecek 12 ayda değişimine ilişkin beklenti ise yüzde 22,4 daha olumsuzlaşmış. Otomobil satın alma ihtimali ise zaten yüzde 27,2 ile adeta yerlerde sürünür olmuş.
***
Kısmen düzelen ve daha az etkilenen gelişmeler de var elbette.
Mesela ücretlerin gelecek 12 aylık değişim beklentisi sadece yüzde 1,4 gerileme gösteriyor. Tüketici fiyatlarının geçmiş 12 aylık duruma göre son durum bakışı ise sadece ve sadece 0,8 bozulmuş. Yani kötüyü geride bıraktık ama önümüzdeki dönem de iyi olmayacak.
Tüketici güven endeksinde yaşananları aslında perakende satış hacminde de görebiliyoruz. Mesela Ocak-Ağustos ayları arasında satış hacmi reel olarak yüzde 5,8 artış yaşıyor. Ama Eylül-Ekim-Kasım aylarını kapsayan son üç aylık döneminde satışlar yüzde 5,5 reel olarak azalıyor.
Azalıyor ama satışların azaldığı ürünler de dikkat çekici.
Mesela gıda harcaması son 3 ayda reel olarak yüzde 3,5 artış yaşıyor. Buna karşılık gıda dışı ve otomotiv yakıtı hariç tüketim reel olarak tam yüzde 9,8 daralma yaşıyor. Ses ve görüntülü ürünlerde ise tüketim adeta 1/4 oranında geriliyor.
Kısacası perakende sektörü bize halkın gıda-giyecek ve sağlık gibi sadece zaruri tüketimlerini yaptıklarını gösteriyor.
Dayanıklı tüketim mamul alımı, konut bakımı yapımı gibi uzun süreli fayda sağlayacak harcamalar adeta durma noktasına gelmiş.
***
Şimdi asıl soruya geliyoruz.
Neden dolarda, faizde yaşanan düşüş ekonomiyi düzeltmiyor? Ya da dolara & faize bakıp ekonomi düzeliyor diyebilir miyiz?
Veriler maalesef bunun için çok erken olduğunu söylüyor. Hatırlarsanız Ağustos 2018’de doların zirve yaptığı günlerde şu formülü vermiştik:
Ne kadar çok reel kriz = O kadar az finansal kriz.
Sanırım bu formül sıkı şekilde çalışıyor.
Tüketim artamıyor çünkü gelecek kaygısı devam ediyor. Aynı zamanda işsizlik artışı ile beraber gelir azalışı da yaşanıyor.
Ben asıl sorunun piyasa döngüsünde yaşandığını düşünüyorum. Karşılıksız çek, karşılıksız senet (protesto edilen senet) gibi güvene dayalı işlemlerde ciddi bir sıkıntı var.
Şu noktayı yine tekrar edelim: En başta devlet yaptırdığı işlerin parasını ödemeyerek piyasada zincirleme karşılıksızlık oluşturdu. Kamudan alacağı olan bir çok şirket, çok daha düşük borcunu ödeyemedi.
Özet mi?
Sadece dolarla faizle bu iş dönmüyor. Ulufe sisteminde reel ekonomiye bir şey kalmıyor. Ekonomide finansal düzelme maalesef reel bozukluktan besleniyor. Ve de biz bunu başarı olarak sanıyoruz. En acısı da bu olsa gerek.